eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
21°C
Ankara
21°C
Az Bulutlu
Cuma Yağmurlu
20°C
Cumartesi Açık
18°C
Pazar Açık
21°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
22°C

Yıldırım ALKIŞ

Yıldırım ALKIŞ KİMDİR? 1962 Kahramanmaraş-Göksun doğumlu. Ortaokulu, Göksun’da, Liseyi Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi’nde okudu. 1984 yılında Konya İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Sırasıyla, Göksun Lisesi’nde Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Ceyhan Yaltır Kardeşler Ortaokulu, Gazi ilköğretim Okulu ve Sağlık Meslek Lisesi’nde Din Kültürü Öğretmenliği, yine aynı dönemde İmam Hatip Lisesi’nde Arapça dersleri ve Cezaevinde Din Dersleri öğretmenliği yaptı. Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik ve müdür yardımcılığı yaptı. Aynı dönemde mahalli radyo kuruculuğu, yönetim ve programcılık, Özel okul kuruculuğu, yöneticilik ve öğretmenlik, Dershane kuruculuğu, yöneticilik ve rehber öğretmenlik, Bazı sivil toplum kuruluşlarının kuruluşunda ve faaliyetlerinde aktif rol aldı. DOST ve GONCA gibi okul dergilerinin çıkartılmasına aktif katkı sağladı. Türkoğlu İmam Hatip Lisesi müdürlüğü, Mersin İmam Hatip Lisesi müdürlüğü, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı yaptı. Aynı dönemde Eğitim Fakültesinde, Din Psikolojisi, Psikolojiye Giriş, Türk İslam Edebiyatı ve Bilim Tarihi dersleri okuttu. Kars İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı Yurtlar ve Sosyal Tesisler İktisadi İşletmesi Müdürlüğü yaptı. Heybe, Bohça, Füyüzat, Seyehatname, Civanmert, Kımıl, Kirman, Şiirimsi gibi özgün notları içeren ajandaları var. “Hafız Ali Efendi ve Mücadelesi”(Müşterek) “Biz Böyle Gördük”(müşterek) “Fotoğraflarla Kars” (Heyet) “Çocuklar Dedelerinin Oyunlarıyla Oynuyor”(Heyet) “Dua Zamanı Mektuplar” “kulluğun tadı” gibi basılı çalışmaları var. Evli, iki oğlu ve biricik kızı var. Halen Ankara Sosyal Gelişim Derneği genel sekreterliği görevini yürütüyor.

    Hacı Bekir Sıtkı Küçükoğlu ve Türkiye’nin Zor Günleri

    Hacı Bekir Sıtkı Küçükoğlu’nu ilk defa 1985’te tanıdım. Görev yerimin Ceyhan olması ve Adana’ya yakınlığı sebebiyle kendimi nasipli sayıyorum. 1985-92 arası birçok defa ziyaret etme ve sohbet etme imkânımız oldu. Tanıdığım nadir güzel insanlardan biriydi. Konuşmadan sadece yanında bulunmak dahi ruhumuza haz verirdi. Güzel ahlak nedir, diyene cevap olarak; “Bekir amca” demek, doğru cevap olarak tam puan eder kanaatimce. Onun kadar mütebessim olan başka bir insan tanımadım. En zor zamanlarda bile tebessümü eksik olmazdı. Güzel ahlakın, edep ve hayânın yaşayan bir numunesi, Hak dostu idi. O, görenlere Allah’ı hatırlatırdı. Birçok defa elini öpmeye teşebbüs etmeme rağmen fırsat vermedi. Musafaha için bir elini uzatırken muhatabının elini öpmesine mâni olmak için yumuşacık sol eliyle de incitmeden muhatabın çenesini tutardı. Misafirlerini kapıda karşılar, kapının dışına kadar uğurlardı; günde yüz kişi gelse yüzüne de aynı muameleyi yapmaktan usanmazdı. Bazı sağlık sorunlarının olduğunu biliyorduk ama bir kere olsun kendi ağzından ne rahatsızlığını ne de şikâyetini duydum.

    Bekir amca aslında demir işiyle uğraşır görünürdü ama onun asıl işi hayır hasenattı. Birçok cami, Kur’an kursu ve imam hatip lisesinin yapılması için gayretlerini esirgemedi. Hem maddeten hem de fiilen işin içinde oldu.

    Sohbetinin konusu ne olursa olsun dinleyenler o konunun en önemli konu olduğuna kail olurdu. Bir defasında temizlikten bahsetti, “Temizlik konusunun bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum.” dedim.

    Bekir amcamız, 1926 Tarsus doğumlu. Gerisini ve fazlasını kendinden dinledik, 1991 yılının Kasım ayında evinde yaptığımız görüşmede bir taraftan çaylarımızı yudumlarken diğer taraftan kendisine sorduğumuz soruları tatlı ve yumuşak üslubuyla tane tane cevapladı. Ben de mümkün olduğunca not tuttum. Hayatının ilk, orta ve lise yıllarından bahsederken şöyle söylemişti: “Beş yıllık ilkokul hayatımda hiçbir öğretmenimden ‘Allah’ kelamı duymadım. Bazı evlerin kuytu köşelerinde Kur’an öğretildiği olurdu ancak kapı vurulduğu zaman hemen cüzler saklanır, misafirlik havası verilirdi. Camilerde ise vaizler sadece abdest ve namazı tarif ederlerdi. Hatırladığım, 1940’lı yıllardan 1950’ye kadar hep böyle devam etti. Maalesef orta ve lise dönemim de böyle geçti. Lise son sınıfta bir tarihçimiz vardı, ondan ilk kez ‘Allah’ dediğini duydum. Arif Nihat Asya bizim edebiyat öğretmenimizdi. Şiirleri yorumlarken âdeta bize bazı mesajlar vermeye çalışır ve imanını hissettirirdi. 1943 yılında Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu dergisi çıkmaya başladı. Biz İslam’ın sadece abdest ve namazdan ibaret olmadığını açıktan o zaman anladık.”

    Bekir amcamız üniversite okumak için Adana’dan İstanbul’a gider ve orada tanıştığı hocalar sayesinde hayatı renklenir. O dönemi de yine kendi dilinden dinleyelim: “Liseden sonra İstanbul’da maliye okumaya başladım. İşte o zaman Abdülaziz Bekkine’yi (1895-1952) tanıdım. Hadis sohbetleri yapardı, ben de katılmaya başladım. O günlerde ‘olgun adam’ olmanın şartı sayılan ‘Cumhuriyet’ gazetesi okumayı da sohbetlere devam etmeye başlayınca bıraktım. Zaten azıcık dinî bilgilerimizle bile çelişen bir gazete idi. 1950’de DP seçimi kazanınca İbrahim Kirazoğlu milletvekili oldu. Ondan aldığı cesaretle kardeşi Ömer Kirazoğlu ‘İslam’ dergisini çıkartmaya başladı. Çok güzel bir dergiydi. Yirmi sayı kadar çıktı, sonra kapattılar. Arkasından altmış ihtilali oldu. Abdülaziz Efendi’nin vefatından sonra hadis sohbetlerini Mehmed Zahid Kotku (1897-1980) devam ettirdi. Bu sohbetler Ümmügülsüm Camii’nde yapılırdı, daha sonra Mehmed Zahid Hoca’nın tayiniyle birlikte

    Fatih’teki İskenderpaşa Camii’nde devam etmeye başladı. Ben de ara vermeden devam etmeye gayret ettim.”

    Necmettin Erbakan ile ilgili dostluk sürecini anlatırken de şöyle devam etti: “Necmeddin Bey Almanya’dan yeni gelmişti, yanında Osman Çataklı (Prof. Dr.) da vardı. Zahid Hocamız onlara hitaben biraz da sitemle; ‘Siz nasıl insansınız, bir de profesör olacaksınız; bir çalışmanız yok! Atılım yapın, motor fabrikası kurun, siz makine mühendisi değil misiniz?…’ dedi. Bu sitem etkisini gösterdi. Paralar toplandı, ben de çorbada tuzumuz olsun diye 1000 TL ile katıldım. Rami’de Gümüş Motor’un temeli atıldı. %80 Türk katkısıyla ilk motor üretildi. Mart 1960, ihtilalden hemen önce. Bu arada benim okulum bitti, Adana’ya döndüm.”

    Şimdi bunları yazarken “Acaba ihtilalin bir sebebi de sanayileşmeye adım atan Türkiye’nin önünü kesmek miydi?” diyesim geliyor.

    Biz yine Bekir amcaya kulak verelim: “Üretilen motordan tanıtım için bir tane de Adana’ya getirdim, dükkânın önüne koydum. Gelen geçen bakıyor. Bizim dükkânın karşısında ithal motor satan biri vardı, bana geldi; ‘Motor mu satacaksın?’ dedi. Ben de, “Yok, tanıtım için getirdim. İstersen sen dükkânında satabilirsin.’ dedim. Aradan iki hafta geçti geçmedi, karşı dükkânda motor fiyatları düşmeye başladı. 1965 senesinde Demirel hükümet kurmuş ve başbakan olmuştu. Duyduğuma göre hükümetin sanayi bakanlığına baskı yapılarak daha önce ithali bile yasak olan bir Yahudi firmasına ait motorlar çok ucuza ithal edilmeye başlanmış. Gümüş Motor’un maliyetinin altında satış yaptılar. Fabrikanın ortakları, kâra geçiremeyip zarar ettiği için yönetimi Erbakan’dan devraldılar. Devralan ortaklar da rekabet edemeyince tüm hisseleri Şekerbank satın aldı ve kâr etti.”

    Şöyle bir soru soruldu: “Gümüş Motor hikâyesinin hazin sonu Müslümanlarda bir ümitsizlik oluşturdu mu?”

    Cevaben: “Bilakis azimleri artırdı. Sadece fabrika kurmanın çözüm olmadığı görüldü. ‘Ticaret Odasında etkili olursak sanayide de etkili oluruz.’ diye düşünüldü. Necmettin Bey Ticaret Odası başkanı oldu. Fakat düşünüldüğü gibi olmadı. Zahid Hocamız’ın müsaadesiyle bazı ağabeyler hükümette görev aldılar. Bu da yeterli olmadı. Bu sefer bağımsız aday olundu. Erbakan, Konya’dan kazandı. Hulusi Özkul Adana’dan adaydı, kazanamadı. Tek başına Erbakan Meclis’te etkili olamadı.”

    Sonra kendisinin de içinde olduğu partileşme süreçlerini anlattı. “Milli Nizam Partisi (MNP) kuruldu. Bir yıl sonra bu taze parti kapatıldı. Tabii isnatlar delilsiz olunca kardeşlerimiz berat ettiler. Bunun ardından Süleyman Arif Emre başkanlığında Milli Selamet Partisi kuruldu.”

    Bekir amca hem MNP’nin hem de MSP’nin Adana il başkanlığını yapmış. Hatta Sabancıların randevu verdikleri halde nasıl görüşmediklerini ama CHP-MSP koalisyonu kurulunca da çağırıp peşin üç traktör alacak kadar para verdiklerini anlatmıştı. Benim hayret ettiğim asıl husus ise; bu parayı kullanmanın caiz olmadığı düşüncesiyle kullanmadıklarını da anlatması olmuştu. Rahmetli ne tasavvufî faaliyetleri ihmal etmiş ne de memleket meselelerine bigâne kalmış, ikisini birlikte yürütmüş.

    MSP’nin sonunu da şu ifadelerle beyan etti: “MSP’yi nifak bitirdi. Bu nifak müslümanların samimi birlikteliklerini bozdu. Söylenenler doğru olsa dahi bu hareketi bitirecek eylemler doğru değildi. Bizim en büyük problemimiz Meclis’e girememek veya yeterli milletvekili çıkartamamak değil; müslümanların başlarında bir reislerinin olmamasıdır. Yalnız partililere değil herkese hitap edecek bir başa, başkana, reise ihtiyaç var. Bizim derdimiz yalnız Türkiye de olmamalı, tüm Müslümanlar hatta tüm insanlar için ilmiyle âmil âlimlerin bir araya gelmeleri, bir şura oluşturmaları gerekir. Bunu yapmayan tüm âlimler sorumludur.”

    “Birlik aşağıdan mı başlamalı yoksa yukarıdan mı?” diye bir soru soruldu, bu soruya da şöyle cevap verdi: “Tohumu ekince önce gövde çıkar, sonra dallar. Sonra da çiçek açar, meyve verir. Önce dallar sonra gövde oluşmaz.”

    1991 yılı genel seçimlerinde Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ittifak yaparak seçime birlikte gittiler. Toplam 62 milletvekili çıkartmışlardı. Ne var ki ittifak Adana’da çok oy almasına rağmen il barajını geçemediği için hiç vekil çıkartamamıştı. Bu konuda da şöyle bir yorum yaptı: “İttifakın amacı şayet İslam kardeşliği ise elbette bereket olur. Yok, amaç sadece milletvekili olmaksa çok oy almaksa bunun sonradan olacak muhtemel birlikteliklere zararı olur. Allah rızası olmayan hiçbir işten tek bir hayır çıkmaz… Seçim çalışması yapan kardeşlerimize sordum ‘Ne hata yaptınız da vekil çıkartamadınız?’ diye. Öğrendim ki ikindi namazı için mola vermemişler, toplu halde namazı geçirmişler. İkindi namazı ‘orta namaz’dır. Bir kişi boğuluyor olsa, suyun üstüne çıkınca ikindi ezanını duysa niyet edip tekbir alacak; yoksa sorumlu gider.

    Büyüklerimizden duyduğumuz böyle. Bir de çok resim astılar, benlikler rıza-yı Bârî’nin önüne geçti…”

    Tarsus’un Çamlıyayla (Namrun) yaylasındaki evinde 27 Temmuz Pazar günü sabah namazını eda ettikten sonra vefat eden Bekir Sıtkı Küçükoğlu, aynı gün ikindi namazını müteakiben Adana Kabasakal Mezarlığı Camiinde, bizim de içinde olduğumuz büyük bir kalabalıkla kılınan cenaze namazı sonrası aynı yere defnedildi. Cenaze namazını Lütfi Doğan hoca kıldırdı.

    Mehmed Zahid Kotku’nun (rh.a) onun için, “Benim gökte bir yıldızım var, o da Bekir’dir.” dediği arkadaşları tarafından bilinir. Mekânı cennet olsun.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. MUSTAFA YILMAZ dedi ki:

      1992 yılında tanıdım Cenabı Allah mekanını cennet eylesin.Ceyhanda İsmet Abimin çok selamını götürdüm Yanına gittiğimde çok rahatlardım.Liseyi bitirdim. Hocam Dua et dedim. Duasıyla şu an yaklaşık 25 yıllık memurum. Domates keserken bana göz ucuyla bakardı.konuşurdu.Çocuklarıyla görüşürüm. Cenabı Allah mekanını cennet eylesin.

    2. Mustafa KIDIK dedi ki:

      Bekir amca biz cukurovalilar icin büyük bir nimetti, 1984 yılından itibaren kendisinden faydalandık. Bir çok unutulmaz hatıralarımız da oldu, Mevlam gani gani rahmet eylesin bizleri ahirette buluştursun.Yıldırım hocama bu güzel çalışmasından dolayı teşekkür ederim.