Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Planlaması Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Eğitim Bilimler Enstitüsünde, Eğitim Yönetimi, Planlaması ve Teftişi alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 1995-2005 döneminde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik yaptı. 2005-2010 döneminde Belçika’da Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri Öğretmenliğinde bulundu. 2013 yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde akademisyen olarak görev yapmaya başladı. Halen Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde göreve devam etmektedir. Çalışma alanları, eğitim yönetimi, eğitim felsefesi ve eğitim politikasıdır.
Kuzey halkları, günümüz Norveç, İsveç ve Danimarka toplumlarının ataları, Vikingler esasen uzak Asya halklarıyla akrabadırlar. Bu yüzden geleneksel kültürlerinde oldukça önemli benzerlikler vardır. Bunlardan belki de en ilginci Odin’dir. Teoman Duralı hocanın, David K. Faux’tan aktardığına göre Hunların Avrupayı fetheden ordularının lideri Attila’nın atası Uldız, ki Cermenlerce Uldin diye söylenir, Odin’e dönüşmüştür. Bu durum Uldız’ın yüceltilmesi, tanrısal bir varlık ve tanrısal bir işlevle ya da yine tanrısal bir ilkeyle özdeşleştirilmesi anlamına da gelebileceği gibi bizatihî Uldin’den hareketle tanrısal bir anlatı inşa edilmesine de işaret edebilir. Her durumda bu ortaklık ve benzerlik dikkat çekicidir.
Kuzey halklarının yaratılış anlatımları aynı zamanda diğer bütün geleneksel medeniyetlerin anlatımlarıyla da güçlü benzerlikleri yansıtır. Bu benzerlikler, modern zamanların bilimcilerinin sandığı gibi kültürel etkileşim ya da bir intihalin eseri olmayıp daha derinlerdeki bir ortaklığın ürünüdürler. Bütün bu anlatımlar aynı hakikati, aynı öyküyü farklı lisanlarda, farklı coğrafya ve zamanlarda ifade ederler. Benzerliklerin de farklılıkların da kaynağı buradadır. Kimi efsane en uzak başlangçtaki bu öykünün bir kısmını anlatır, kimi bir noktasından ötesini anlatır, kimi özüne eğilir kimi sonuçlarına. Norveç mitolojik anlatımları da bize geleneksel medeniyetlerin yaratılış anlatımların en renkli örneklerinden birini sunar.
Ginnungagap, günümüz İskandinav halklarının atalarından aktarageldikleri yaratılış anlatımlarında en baştaki varlık olan uçurum ya da boşluğu ifade eder. Ginnungagap, ağzı açık uçurum, esneyen boşluk anlamına gelir. Ezelî kaosu, potansiyeller denizini anımsatır. Uçurumun bir kıyısında donmuş topraklar, soğuk ve sisler iklimi bulunur. Uçurumun diğer ucunda ise kavurucu sıcaklar diyarı vardır. Niflheim, sisler evi ile Muspellsheim, ıssızlık evi arasında yaratılışın, ortaya çıkacak dünyanın kaynağı bir uçurum bulunmaktadır.
Kavurucu sıcak ve buzlarla kaplı bir iklimde eriyen buzlar Ginnungagap’a akar. Zıtların kavuşumu yaratıcı potansiyeli açığa çıkarır ki bu zıtlık yaratılışın kalbinde yaşamaya devam edecektir. Burada yaşayan ilk varlıklar olacak olan muazzam bir dev, Jotunn ve sütü bol, boynuzsuz Audhumla ineği ortaya çıkar. Ymir olarak adlandırılan dev, bu ineğin sütüyle beslenerek hayatta kalırken bu devden bütün şeytanî ırkların atası olacak olan diğer devler ortaya çıkar. Ayrıca Audhumla ineğinin buzlarla kaplı tuz kayalıklarını yalamasıyla başka bir varlık daha ortaya çıkar ve Buri hayata gelir ki Buri, üretici ve baba demektir. Oğlu Borr ki oğul demektir ve devlerden Bolthorn’un kızı Bestla’nın üç çocuğu olur; Odin, Vili, Vé. Coşkunluk, İstek ve Kutsallık.
Borr’un iyi ve güzel oğulları tanrısal Æsir varlıklarının ataları olurlar. Ymir’in soyu çoğalınca Borr’un oğulları Ymir’i öldürürler. Karısıyla birlikte bir kayıkla kendini kurtaran Bergelmir dışında bütün devler onun kanında boğulur. Böylece Æsir, devler ırkını yok etme girişimlerinde başarısız olmuştur ve Bergelmir’in akrabaları güçlü bir orduya dönüşecektir. Borr’un oğulları Ymir’in bedeninden yeryüzünü, gökyüzünü ve denizi yaratırlar. Tanrısal varlıkların yaratıcı işlevleri ve en aşığdaki bu dünyanın yaratılmasında kötücül varlıkların yeri dikkat çekicidir.
Kötücül ve şeytanî de olsa her varlık içinde ışığı barındırır, en azından bir parçasını. Başlangıçtaki uçurumdan bu yana aktarılan hayat ve varoluş potansiyeli, Ymir’in bedeninden dünyanın varlığına yansır. Borr’un oğulları Odin, Vili ve Vé, cansız doğayı şekillendirirken insanları ve hayvanları da hayata getirirler. İlk insan çifti, Ask ve Embla iki ağaçtan yaratılır. Dünyanın yaratılmasından kısa bir süre sonra, Odin yeni kara parçalarının birinin kıyısında kardeşleri Vili ve Vé ile yürürken sahilde uzanan iki ağaç gövdesi, belki de dalgaların karaya attığı odun parçaları bulurlar. Bir erkek ve bir kadın şeklinde ama cansızdır. Böylece üç tanrı onlara eksiklerini vermeye ve onları gerçek insanlar yapmaya karar verir. Odin onlara nefes verirken, Vili onlara ruh ve anlayış ve Vé ise bedensel sıcaklık verecektir. Bu ikisinden tüm insan ırkı ortaya çıkar. Birçok geleneksel efsanede yer alan ağaç figürü insanın
varlığının, varoluşun seyrindeki yerine ve anlamına işaret etmektedir. Ağaç gibi insan da yerle gök arasında bir bağlantıdır. Kökler yer altında, gövde yer üstünde ve dallar göklerdedir. İnsanın varoluş yolunu temsil eden hayatının da izleyeceği yol ağacın anlamıdır.
Devler, Æsir varlıklarını ve insanları rahatsız etmekten, işlerini bozmaktan vazgeçmezler. Bu kötülükle mücadele için dünyanın ortasında kale gibi bir yaşam alanı inşa eder tanrılar, Midgard. Midgard, korunmuş orta bölge, insan yurdu anlamlarına gelir. Evrenin merkezinde ise Æsir, kendi yurtları olan Asgard’ı kurar ki Asgard, tanrılar katı anlamına gelir. Orada Odin’in kendi tahtı Hlidskjalf vardır. Odin, tahtından tüm evreni, hem gökleri hem de yeri ve orada olan her şeyi görmektedir. Böylece, tanrıların, devlerin ve insanların dünyaları ayrılır. Yukarıda tanrıların diyarı Asgard, ortada insanların diyarı Midgard ve aşağıda şeytanî devlerin diyarı Jotunheim. Başkaca doğaüstü varlıklar da var edilir, Elfler gibi. Elfler, insanlarla etkilişeme girerler, bazıları iyi bazıları kötüdür. Ak Elfler yukarda kara Elfler yer altında yaşarlar.
Tanrıların katı Asgard’da ölenlerin gideceği salonlar vardır. Bunların en yücesi Odin’in salonu Valhalla’dır. Buraya ancak kahramanlar, kahramanca yaşayanlar ve kahramanca ölenler girebilir. Odin, onları şölenlerinde, sofrasında konuk eder. İnsanın gayesi Valhalla’yı hakedecek onurlu bir hayat ve onurlu bir ölümden başkası değildir. Ve insanın bunu öğrenmesi gerekecektir.
Not: Mitolojik anlatımlar için yararlanılan kaynaklar:
Peter Andreas Munch (1926), Norse Mythology Legends of Gods and Heroes. The American-Scandinavian Foundation