Münevver bu ülkede kime denilir diye bir soru sorulsa idi yaşadığı zamanlarda tartışmasız parmakların çoğu onu gösterirdi. Ona mümtaz münevver demek daha uygun düşerdi. Kitap meraklısı. Muhibbanı mümtaz. Konağı kitap dolu ama misafirleri seçilerek alınan insanlardan meydana gelirdi. Seçme insanların en büyük özelliği de, cemiyet adabını bilen ve entellektüel kimseler olmasıydı.
Ve o vakar sahibi alimdi gerçekten.
Fahrettin Kerim Gökay anlatıyor:
“Valiliğim sırasında bir gün, Reisicumhur Celal Bayar ve Başvekil Adnan Menderes İstanbul’a geldiler. İbnülemin Mahmut Kemal İnal Efendi hazretlerini buraya getir de bir yüz yüze görüşelim dediler. Derhal Mahmut Kemal Bey’e gittim ve durumu arz ettim. Sinirli ve öfkeli bir tavırla ben o heriflerin ayağına gitmem dedi. Israr ettim; yalvardım, yakardım. Sonunda ikna etmeyi başardım. Bin naz ile Florya Deniz Köşkü’ne götürdüm. Yenilip içildikten sonra sohbet faslı başladı. Bir ara Celal Bayar, Mahmut Kemal Beye hitaben şöyle dedi: Efendi hazretleri Son Sadrazamlar adlı eserinizi okudum. Hakikaten güzel yazmışsınız. Lakin hep Osmanlı dönemi devlet adamlarını anlatmışsınız. Bir eser daha kaleme alsanız, cumhuriyet devrinin başvekillerini, cumhurbaşkanlarını tanıtsanız, acaba nasıl olur?
Ancak hazret, şüphe yok ki asıl söyleyeceğini sona bırakmıştı. “Hem eskiden bir adam sadaret makamına çıkarken belli kademeden geçer, önce vali olur, sonra nazır olur derken sadrazamlığa kadar yükselirdi. Şimdi öyle mi? Ne idüğü belirsiz bir adam, beklenmedik bir anda milletin başına geçiyor. Sonra o nevzuhur şahıs, alimi, ulemayı ayağına çağırıyor, dedi ve noktayı koydu.” (2)
İbnülemin Mahmut Kemal Bey, karşısındaki zatın bir cumhurbaşkanı olduğunu düşünmeye bile gerek görmeden ‘Kim o herifler’ diye sordu ve devam etti… ‘Ben Son Sadrazamlar’ı yazarken rast gele yazmadım. O insanların hepsini yakından tanıdım. Kiminin hizmetinde bizzat bulundum. Kimisi ile birlikte görev yaptım. Onlarla düştüm, onlarla kalktım. Halbuki yenileri tanımıyorum. Zaten yazılacak yönlerinin bulunduğuna da inanmıyorum.’‘
İbnülemin Mahmud Kemal Bey, tam bir ilim adamı şahsiyetine sahipti. İsteneni konuşan değil, hakikati dile getiren devlet adamına doğruları söyleyen bir ilim adamı şahsiyetine sahipti. O da öyle yaptı ve doğruları zamanın devlet ricalinin yüzüne karşı ifade etti. Memleketimizde sayılarının çoğalması dileği ile…
Hususi Hayatına Dair Bir röportaj:
Memleketin en büyük âlimlerinden biri olan Bay İbnülemin Mahmud Kemâl’i bir güzel sanatlar müzesini andıran konağında ziyâret etdim. Üstâd Hind kumaşlarının serili durduğu, bir yanda en kıymetli kitâbların bulunduğu çalışma odasında idi. Sordum :
– Memleketin en meşhûr bekârları arasındasınız, niçin şimdiye kadar evlenmediniz?
– Tam 22 kere evlenmeğe teşebbüs etdim. Hattâ bir çok defalar iş olacak gibiydi fakat evlenmememin sebebi şudur. Evlendiğim zaman ölünceye kadar berâber yaşamağa karar vermişdim. Evlenmek meselesinde bu düşünce ile hareket ediyor, bunun için çok ince eleyip sık dokuyordum. Bunun için mizâcıma muvâfık bir hayât arkadaşı bulamıyordum. Bu 22 teşebbüsümden yalnız birisinde mizâcıma muvâfık birisini bulmuşdum. Ne yazık ki onun da ömrü vefâ etmedi. Evlenmeden kendisi vefât etdi.
Ben bu evlenme meselesinde dâimâ pederimle vâlidemin hayâtını numûne olarak alıyorum. 36 sene beraber yaşayan vâlidemle pederim bir kere bile kavga etmemişlerdi. Rahmetli vâlidem pederimin yanında gâyet hürmetkârâne bir tarzda dururdu. 36 sene vâlidem pederime çok büyük bir hürmet göstermişdi. Ben de böyle bir hayât eşi düşünüyordum.
İzdivacda iki tarafın da yüzgöz olmamaları çok lâzımdır. Şimdi bazı çiftler bakıyorum da birbirlerine bay ve bayan sözünü bile çok görüyorlar. Yekdiğerini sadece ismiyle çağırıyorlar. Tanıdıklarımdan birine gitdim, kapıdan içeriye girdim, kadın kocasına bağırıyor, “Lütfi! Lütfi!”. Koca meydanda yok. Nihâyet kadın aşağı indi, “Ooo, maşallah buyrunuz” dedi, Lütfi de meydanda yok. Tecâhülle sordum, “Lütfi kim? Uşak mı? Sadece ismiyle çağırıyorsunuz”. “Hayır, kocam. Ben ona Lütfi derim” dedi, “o da bana Cici der”. Ben âilede bu derece yüzgöz olmanın taraftarı değilim. İki tarafın da birbirlerine mütekâbil hürmetleri olmalıdır.
– Üstâdım nasıl eğlenirsiniz?
– Kitâblarımla. İşte benim zevcelerim, çocuklarım, hepsi bunlardır. Bunlardan iyi zevce ve evlâd mı olur? Size bir şey daha söyleyeyim mi? Ben evlenmediğim gibi hayâtımda tek bir kadın mâcerâsı geçirmiş adam değilim. Tek bir kadın! Ömrümde bir damla içki içmemişimdir. Kendimi yalnız kitâblarıma vermişimdir. Şimdi arkamdaki senelerime bakınca, niçin hayâtıma kadın girmemiş diye hiç de pişmân değilim. Bilakis eğer kadın mâcerâlarına dalıp gitmiş olsaydım, bu kadar çalışamayacak, bu kadar okuyamayacak, bu kadar yazamayacakdım. Bay Hüseyin Rahmi de, “44 romanım var, evlenmiş olsaydım bunların dördünü yazamazdım” diyor. Muhakkak ki hayâtıma kadın ve kadın mâcerâsının girmemesinin çalışmam üzerinde çok büyük tesiri vardır. Fakat şurası muhakkak ki her erkeğe bir kadın lâzımdır. Lâkin görüyorsunuz ya, kadınsız da hayât oluyor. Bilhassa kadın mâcerâları geçirmediğime son derece memnûnum. Bugün, hiç sûistimal yapmadığım için, zayıf bir vücûdum olmakla berâber hiç bir illetim yokdur. Ne böbreklerimde sancı, ne damar sertliği, ne kasıklarımda ağrılar. Bütün bunları kadınsız, içkisiz, muntazam bir hayât geçirmeme borçluyum. Yalnız bunları değil yazdığım eserleri de aynı şeye borçluyum.
– Başka zevkleriniz var mıdır üstâdım? Meselâ şık giyinmek. Şıklık hakkında ne dersiniz?
– Ömrümde, şu yan cebim şöyle olsun, düğmem bu tarzda olsun, modaya muvâfık giyineyim diye düşünmedim. Fakat seviyeme, ictimâî mevkiime göre temiz giyinmesini kendime prensip addetdim. Halkın giyinişine muhâlif bir tarzda da giyinmedim. Şıklık olacak diye hiç bir zaman da giyiniş meselesinde rahatımı fedâ etmedim. Meselâ evde hâlâ topuklarıma kadar entârimi giyerim. Benim paltoyu üstüste giydiğimi yazıyorlar, ayıp bir şey mi? Zayıf adamım, kendime dikkat etmem gâyet tabiidir.
Bundan sonra üstâdın gâyet kıymetli yazı koleksiyonunu tedkîke başladık. Uzun bir çerçeve göstererek, “Şâir Bâkî’nin kendi hatt-ı destidir. Beş altına almışdım. İşte ben bütün paramı böyle şeylere veririm. Bir kadına tek bir hediye gönderdiğimi bilmem. Hediye alacağıma işte böyle Şâir Bâkî’nin yazısını aldım”.
– Üstâd, sex appale inanır mısınız?
– Mutlakâ bir takım insanlarda bir çekici hâl var. Zâten çehreden insanların karakterleri, rûhî kuvvetleri derhal anlaşılır. Meselâ büyük burunda mutlakâ bir sex appale olmalı.
– Üstâdım, kitâbdan, mütâlaadan başka klasik manâda zevk aldığınız şeyler nelerdir?
– Mûsıkîye son derece bayılırım. Eskiden konağımızda encümen-i dâniş kurulur, bütün şâirler gelirlerdi. Bir gece de saz gecesi yapardık. O gece hiç konuşmaz, saz dinlerdik.