eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Mustafa ALTINSOY

İlkokulu Erzurum’da, ortaokul ve liseyi İstanbul’da okudu. Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesinden mezun oldu. İşletme Fakültesinde, Yönetim ve Organizasyon alanında Yüksek Lisans yaptı. Birkaç farklı alanda ticaretle uğraştı. Millî Eğitim Bakanlığının çeşitli kademelerinde öğretmen ve yönetici olarak çalıştı. Manisa, Sivas, Adana İl Millî Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Eğitime dair gözlem ve çalışmalarını çeşitli internet sitelerinde yazmaktadır.

    Tecrübe İsrafı ve Milli Eğitimin Üvey Evlatları

    Dünün, bugünün ve yarının tüm toplumlarında en önemli beşerî kaynak, yetişmiş insan gücüdür. Tarihte inanmış, iyi yetişmiş, tecrübe ve birikimi en üst düzeyde olan insanlar topluma yön vermiştir. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşlarında davasına inanmış, adanmış, tecrübe ve birikimleriyle topluma yön vermiş insanlar rol oynamıştır.

    Toplumların iyi yetişmiş insan gücü, tecrübesi ve birikimini hoyratça harcaması, yeterince faydalanmaması, kendi hayat damarlarını kesmesidir. Çünkü bir insan kolay yetişmiyor. Bizim anlayışımızda “insanı öğütmek değil eğitmek, imha değil inşa vardır”. Ancak günümüzün en yaygın ve sinsi hastalığı insan harcamak, yani tecrübe israfıdır. “İnsanı harcayanlardan değil, insana harcayanlardan” olmamız gerekirken bir insanın sebepsiz yere, kolayca üstünün çizilip harcanmasını anlamak mümkün değildir.

    Siyaset, bürokrasi, akademi, sosyal, sanat, STK, muhtelif cemiyet ve yaşamın tüm alanlarında bu acı gerçeği görüyor, insan biriktirmek için yola çıkanların zamanla biriktirdikleri insanları nasıl harcadıklarına şahitlik ediyoruz.

    Değerlerimizi hırsımıza, öfkemize, kinimize kurban etme hakkına sahip değiliz. Ön veya yanlı yargılar, yargısız infazlar sonucu vefa, hatır gönül, sadakat gibi güzellikleri bir tarafa bırakarak insanlarımızı tek kullanımlık eşyalar gibi tüketmek, ortak kaybımız değil mi? Yükselmek için etrafındakileri harcayanları bekleyen ise acı bir yalnızlıktır.

    Yaşananlar, “Her devrim kendi çocuklarını yer’’ sözünü doğrular nitelikte. Birlikte güzel imtihanlar vermek için yola çıkanlar, bugün birbirleriyle imtihan olunuyor. Katma değer üretecek değerleri değersizleştirerek kime hizmet ediyoruz? İnsan israfı vicdanları yaralıyor. “Ağacı kesen baltanın sapı ağacın kendisinden” olunca işin rengi değişiyor mu? Birbirini yiyenler, düşmanlarını nasıl yenebilir?

    Bize öğretilenlerin başında “Çalışan kazanır” ilkesi gelir. Ancak çalışan, gayret eden, iş yapıp çığır açmak isteyen samimi insanların heveslerinin kırıldığı, kabuğuna çekilmek zorunda bırakıldığı ülke haline geldik. Yeni şeyler söyleyenleri ve yapanları Bu insanları korumazsanız, onların arkasında durmazsanız, birçok kıymeti ziyan edersiniz.

    “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz, muhakkak ki Allah israf edenleri sevmez.” ayetini sadece yeme-içmeye indirgedik. Oysa en büyük israf, insan israfıdır. Devlet kadrolarında yetişmiş, önemli görevler icra etmiş (genel müdürlük, bölge müdürlüğü, daire başkanlığı, il-ilçe müdürlüğü, il müdür yardımcılığı vb.), ancak sebepsizce şahsa bağlı uzman ve araştırmacı kadrolarına çekilerek atıl durumda bırakılan, maddi-manevi zararlara uğratılan, sayısı binlerle ifade edilen yetişmiş insan var. Bu, profesyonelce bir uygulama değildir.

    İnsanlar fanidir, geçicidir; hepimiz öleceğiz. Bazıları yaşadıkları dönemde yaptıklarıyla topluma ve ülkeye büyük kazanımlar sağlar, gelişmenin önünü açar. Bilim, kültür, sanat alanında olduğu gibi siyasette de bu böyledir. Fazla geçmişe gitmeden emsallerimizin tanıdığı şahsiyetler üzerinden örnekler verebiliriz. Mesela; Özal’ın vefatından sonra partisi dağıldı. Erbakan Hoca’yı referans alan hareketler, onun performansını ve aldığı oy oranını yakalayamadı. Muhsin Yazıcıoğlu yaşadığı sürece karizması ile Türkiye siyasetinde -oy oranından çok fazla etkisi ve hizmeti olan- değişimlere öncü oldu.

    Bütün bunları neden yazıyorum?

    Millî Eğitim Bakanlığında son yıllarda il-ilçe müdürlüğü, il müdür yardımcılığı yapmış binlerce arkadaşımız en verimli oldukları 40-50 yaşlarında görevden alınarak kenarda tutuluyor. Yetmiyor, geçmişte idare ettikleri personelden daha az maaşla bu hayat şartlarında bir suçlu gibi rencide edilmek isteniyor.

    15 Temmuz sürecinde FETÖ tasfiyesinde önemli sorumluluklar üstlenen bu arkadaşlar; “Her zaman devletimizin, hükümetimizin yanında yer aldık; almaya devam edeceğiz. FETÖ operasyonunda beraber görev alıp emirlerini yerine getirdiğimiz üst düzey bakanlık yetkilileri daha üst görevlere getirilirken bizler ‘Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanı’ ve ‘Araştırmacı’ kadrolarına çekilerek FETÖ ile etkin mücadelemizden dolayı mı cezalandırılıyoruz? Bakanlığımızda ‘Genel İdari Hizmetler’ sınıfına geçtik. İl müdürlüğü, il müdür yardımcılığı ve ilçe müdürlüğü görevlerine atandık. Atandığımız görevlerde devletimize en iyi şekilde hizmet ettik. İdarenin takdir yetkisi ve 6639 sayılı Kanun’la ‘Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanı’, 703 sayılı KHK ile ‘Araştırmacı’ olarak atandık. Maddi ve manevi olarak mağdur edildik.” diyorlar.

    Meclisimizde yapılacak ilk yasa görüşmelerinde, diğer bakanlıklarda (Sağlık Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığında) yapılan yasal düzenlemelerin Millî Eğitim Bakanlığında aynı pozisyonlara atanan çalışanlar için de yapılması, bu mağduriyeti en azından madden hafifletecektir. Çünkü adı geçen bakanlıklarda araştırmacı yapılan tüm yöneticiler, bu göreve atandıkları tarihte müktesepleri ne ise onun üzerinden maaşlarını almakta, ona göre özlük haklarından ve maaş artışlardan yararlanmakta, ekonomik hiçbir kayba uğramamaktadırlar. Bu uygulama ile Millî Eğitim Bakanlığında keyfi olarak şahsa bağlı eğitim uzmanı ve araştırmacı yapılan yöneticiler, üvey evlat muamelesi görmektedirler. Oysa devlet kurumlarında uygulama birlikteliği esas değil midir?

    Bu arkadaşlar; mağduriyetlerin giderilmesi için 375 sayılı KHK’nın 18. Maddesindeki “iki yıla kadar” ibaresinin kaldırılarak bir geçici madde ile “MEB merkez ve taşra teşkilatında il müdürü, il müdür yardımcısı, ilçe müdürü, eşiti veya daha üst idari görevlerde bulunup 657 sayılı Kanuna tabi “Araştırmacı” ve “Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanı” unvanlı kadrolara atanan veya atanmış sayılanların, bu kadroda bulundukları sürece, anılan Kanunun 152. Maddesi uyarınca ödenmekte olan zam ve tazminatları ile 375 sayılı KHK’nın Ek 9. Maddesinde öngörülen ek ödemelerinin belirlenmesinde, genel idare hizmetleri sınıfında yer alan aynı dereceli “müdür yardımcısı” kadro unvanı için öngörülmüş olan zam ve tazminatlar ile ek ödeme oranları esas alınır.” maddesinin eklenmesini beklemektedirler.  

    Ayrıca, yıllarca yönetici olarak devletine hizmet eden bu arkadaşlar, yine aktif olarak hizmet etmek istemekte, ‘Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanı’ ve ‘Araştırmacı’ların tecrübelerinin değerlendirilmesi için, statülerine uygun makam ve görevlere dönüşleri için (Eğitim Müfettişliği, Şube Müdürlüğü gibi) yasal düzenlemelerin uygun hale getirilmesini, ‘Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanı’ ve ‘Araştırmacı’ olarak görevine devam edenlerin MEB merkez ve taşra teşkilatında Müdür Yardımcısı veya İlçe Müdürü, eşiti veya daha üst idari görevlerde fiilen çalışanlarla aynı mali ve özlük haklara sahip olmayı talep etmektedir.

    Bugün eğitimcilerden yükselen her sese kulak kesilen, eğitimciye değer veren, saygı duyan yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Sayısı binlerle ifade edilen bu mağdur personel, yeni yasal düzenlemelerle bakanlık müfettişliği, eğitim müfettişliği, şube müdürlüğü alanlarında, kazanmış oldukları haklardan mahrum edilmeden istihdam edilmeyi arzu etmekte, “Tecrübelerimizden yararlanılmasını istiyoruz. Yetişmiş insan gücü ve kabiliyetler heba edilmemelidir.” demektedir.

    Sonuç olarak diyoruz ki; “Sayın Cumhurbaşkanımızın yedi düvele karşı mücadele ettiği günlerde seçime gidiyoruz. Bu dönemde bir oy bile çok önemliyken kendi tabanını küstürmeye yönelik icraatlardan olan bu sorunla ilgilenmeyen MEB bürokratlarını, sendikaları, siyasetçileri; yıllarca Millî Eğitim camiasına hizmet etmiş, arkadaşlarımızın sesine kulak vermeye davet ediyoruz.

    Bunca hizmete rağmen, yıllarca amiri oldukları öğretmenlerden daha az maaşa mahkûm edilmeye çalışılan, bizleri yok sayıp, sorunlarımızla ilgilenmeyen siyasete, bürokrasiye, kamuoyuna seslerini duyurmak istiyoruz. Eğer yukarıda yakın tarihimizden verdiğimiz örneklerdeki gibi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın varlığının, durduğu ve doldurduğu yerin ve misyonunun farkında olmayanlar, onun gölgesinde geçinenler, bu duyarsızlıkla giderlerse birçok değerimizi hep beraber kaybedebiliriz.”

    Mustafa Altınsoy 07 Nisan 2023

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Şevval Payalan dedi ki:

      Kaleminize sağlık, her cümleniz ayrı ayrı özel.

    2. Alifakı dedi ki:

      Sayın Yazar meb’i konu edinmiş fakat, bir çok bakanlıkta aynı meseleler can yakmaya, can sıkmaya devam ediyor.
      Mesela bendeniz aile bakanlığı’nı yakından biliyorum. Durum aynı.
      Keşke meb olarak değil, araştırmacı olarak ele alsaydınız konuyu.
      Yine de teşekkürler..

    3. Hilmi AKGUN dedi ki:

      Ayni iktidarda bakan degisikliginde insan ogutmekte nedir. Sanki iktidar degismis gibi yuzlerce burokrati kenarda tutmak hakkaniyetli degil.

    4. Mustafa CORE dedi ki:

      Muhteşem bir yazı. Yerinde bir feryad. Yüreğinize kaleminize sağlık olsun müdürüm.

    5. İdris YAVUZYILMAZ dedi ki:

      Hiç kimsenin üzerinde durmadığı bu konuyu çok güzel özetlemiş. Yüreğine sağlık ağabi

    6. Kenan SARI dedi ki:

      Sonuç olarak egitim camiasında egitim uzmanı araştırmacı adi altinda hic bir is yapmadan maaş elmalarınıza doğru bulmuyorum. Gorevinden su veya bu sepeple egitim uzmanı araştırmacı olarak sadece maaş alan kişi sayısını da merak ediyorum bunla ilgili bir sayı paylaşabilir mısınız.. Eğitime üst kademede hizmet etmiş bu kişiler bakanlığımızca tecrübelerinden bilgi birikimlerinden faydalanılacak şekilde değerlendirilse eminim onlarda vicdana daha rahat olacaklar.