Üniversite yıllarımdı. Kışları çok sert ve soğuk geçen Erzurum şehrindeyim. Giyecek ihtiyaçlarımı satın aldığım bir konfeksiyon mağazasının sahibi ile tanış olmuştuk. Ara sıra o mağazaya uğrar, muhabbet ederdik. O yıllarda da ekonomik darlık vardı…
Yine mağazada olduğum bir gün, akşama yakın saatlerdi. Mağazaya temiz giyimli bir beyefendi girdi. Selam verdi ve oturdu. Belli ki mağaza sahibinin yakın arkadaşı idi. Dertleşmeye başladılar. Gelen beyefendi arka caddede kuyumculuk yapıyormuş.
Kuyumcu: “Arkadaş kaç aydır dükkânı açıp kapatıyoruz. Tek tük müşteri geliyor, ekmek-manav parasını ancak kazanıyoruz” diyerek dertlendi.
Konfeksiyoncu: “Benim müşterimde çok azaldı, eskisi gibi iş yok. Ancak karşıdaki bakkalın müşterisi azalmadan devam ediyor. Vatandaş önce gıda ihtiyaçlarını bakkaldan karşılıyor, parası kalırsa bana gelip giyecek alıyor. Daha da parası kalırsa tasarruf için sana uğrar.”
Konfeksiyoncu insanın maddi ihtiyaçları önem sırasına göre çok güzel sıralamıştı: En başta yiyecek yani beslenme, ikinci sırada giyecek, sonrada diğerleri, tasarruf, tatil… vs.
Bu sıralama insanlık tarihi boyunca değişmemiştir ve değişmeyecektir. Yani beslenme (gıda) ihtiyacı hem zaruridir hem de ertelenemez. İnsan, hatta her canlı, yaşaması ve sağlığını koruması için gerekli günlük besin maddelerini gıdalarla sağlamak zorundadır. İkinci sıradaki giyinme ve barınma ihtiyacı karşılanır. Ancak giyinme ihtiyacı günlük ve elzem değildir. İmkanlar ölçüsünde yenisi alınır.
Yiyecek maddeleri veya ham maddeleri ve giyecek ham maddeleri (sentetik elyaf hariç, yün, pamuk, ipek vd.) tamamen tarımsal üretimle elde edilmektedir. Bu nedenledir ki tarımsal üretimin yaşamsal, stratejik ve ekonomik öneme sahip olduğu hususunda hemen herkes hemfikirdir. Güvenilir gıda (biyokimyasal temiz gıda) ve gıda güvencesi (ihtiyaç duyulduğunda temin edilebilir gıda) günümüzün en güncel konuları arasındadır. Nitekim bu iki terimde ifadesini bulan tarımsal üretimin önemi, 2020-2021 yıllarında dünyayı titreten COVİD-19 pandemisi ve arkasından başlayan Rusya-Ukrayna savaşı ile daha bariz olarak herkes tarafından anlaşıldı. Berber, terzi, konfeksiyon gibi yerlerin kapalı tutulduğu sadece kasap, manav ve marketlerin açık kalmasına müsaade edilmesinin sebebi, beslenmenin ertelenemez zaruri ihtiyaç olmasıdır. Söz konusu savaş sürecinde öncelikle tahıl koridorunun açılması ve açık tutulması, ikincil olarak ta doğalgaz sevkinin sağlanması bu iki unsurun öncelikli ihtiyaç olması sebebiyledir.
Böyle olmakla birlikte, tarımsal üretim emek yoğun bir üretimdir. Kâr marjı düşüktür. Riskleri çoktur. Hem bitkisel hem hayvansal üretim; soğuk, sıcak, yağış, rüzgâr, güneş, hastalık, parazit, pazar, fiyat gibi çok sayıda faktör tarafından etkilenmektedir. Ayrıca üretim sanayideki gibi bant sürecine değil biyolojik bir sürece bağlıdır ve bu sürecin tamamlanması çoğu kez yıllar alır. Buğdayın üretim süreci tohum-ekim-kışlama-hasat tam bir yıl sürer. Bodur elma üç yılda, geleneksel elma çeşitleri 7-8 yılda meyve vermeye başlar. Bir süt ineğinden 30 aylık yaşta (2,5 yıl) buzağı ve süt elde edilebilir. Ayrıca süt ve yumurta tavukçuluğu gibi üretim dallarında üretim sezonu ve mesai kavramı da yoktur. Yaygın ifade ile bu gibi üretim kollarında mesai 7-24-365 gün süreklidir.
Bütün bu zorluklar hızlı yaşamayı ve kısa sürede sonuca ulaşmayı hedefleyen genç girişimci kuşakların sektörden uzak durmasına neden olmaktadır. Bu sebeplerin yanında kendi işletmesinde (köyünde) tarım sektöründe çalışanların sosyal güvencelerine (sigorta ve emeklilik) ait yasal düzenlemelerin yakın bir zamanda yürürlüğe girmesi ve yeter düzeyde olmaması nedenleriyle başta köylüler olmak üzere çoğu çiftçiler tarımsal üretimi terk etmiştir. Köyler boşalmış topraklar tarımsız kalmıştır.
Bu durumun bir sonucu olarak özellikle ekonomik kriz ve kıtlık dönemlerinde gıda maddelerindeki fiyat artışı diğer mal ve hizmetlere göre daha fazla olmaktadır. Nitekim TCMB 2023 enflasyon raporunda yapılan tespitlere göre, 2022 yılında, yıllık tüketici fiyat değişimi; gıda ve alkolsüz içeceklerde %77.82, temel mallarda (giyim, mobilya, otomobil vs.) %40.96, hizmetlerde (kira, ulaşım, haberleşme gibi) %55.49 olarak tespit edilmiştir. Yani fiyat değişimi gıda maddelerinde en yüksek oranda olup, manşet enflasyonun (TÜFE) yaklaşık 14 puan üzerindedir. Çünkü tarım sektörü enflasyona neden olan bütün unsurlara da (talep enflasyonu, maliyet enflasyonu, para arzı ve beklenti enflasyonu) açıktır. Bu sebeplerledir ki gıda sektöründe fiyat artışı diğer sektörlere göre daha yüksektir. Bu tabloda çiftçiler kazanamazken tüketiciler gıda ürünlerini pahalıya almaktadır.
Tarım sektöründe yaşanan problemler her zaman güncelliğini korumaktadır. Tarımsal problemleri çözerek yeter ve gerekli düzeyde üretim yapabilmek için Cumhuriyetin kurulmasını takiben geleneksel tarımdan modern (konvansiyonel) tarıma geçiş yapmıştır. Sektörde istenen gelişmeleri sağlamak için idare, icra ve eğitim alanında kurumsal ve hukuksal olarak çok sayıda düzenleme yapılmıştır. Başarılı başarısız, doğru-yanlış birçok projelerle bugüne gelen tarımsal üretim, yeni bir atılım yapmayı gerekli kılmaktadır.
Tarımda verimli ve kârlı üretim için yeni yapılanmalara ihtiyaç vardır. Bu bağlamda MÜSİAD tarafından projelenen ve görseli hazırlanan “Akıllı Tarım Kentleri “ütopik olarak görülmemelidir. Tarım bakanlığının “Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri (TDİOSB)” projesi ve valiliklerin veya belediyelerin Hayvancılık Organize Sanayi Bölgesi (HOSB)” girişimleri süratle hayata geçirilmelidir. Ancak kısmen büyük ölçekli bu organizasyonlar, daha küçük ölçekte merkez köylerde yaygınlaştırılması gündeme alınmalıdır. Tatil köyleri projeleri yerine, “tarım köyleri” projeleri yapılarak nüfus, çarpık ve problemli kentlerden planlı ve üretken köylere çekilebilir. Bu bağlamda yeni yerleşim yerleri belirlenebileceği gibi 1970’li yıllarda uygulanan “köy grup sağlık evleri” modelinden yararlanarak merkez köyler belirlenebilir. Proje Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın koordinasyonu ile yürütülmelidir. Projeye Sağlık Bakanlığının da destek vermesi yararlı olacaktır.
Bu proje;
Ancak bu dönüşüm projesi daha önce birçok projede olduğu gibi ideolojiye kurban edilmemelidir. Ayrıca proje fırsatlarından gerçek girişimciler faydalanmalı, fırsatçıların istismarına fırsat verilmemelidir. “Kent içi dikey tarım”, “topraksız tarım” gibi havalı etiketlerle nüfusu şehir merkezlerine çeken düşüncelerden sıyrılıp, nüfus köylere veya beldelere yönlendirilmeli ve tarımsız topraklar tarımla buluşturulmalıdır.
Prof. Dr. Ömer Akbulut, Şubat 2024