Dr. Hasan YILDIZ
TBMM Dönemi (23 Nisan 1920-3 Mart 1924)
TBMM döneminde hazırlanmış olan müfredat programının mukaddimesinde, medreselerde amaca ulaşabilmek için çağdaş ilimlerin okutulmasının zaruri olduğu belirtilmiş, bunun gerçekleşmesinin ise ders çeşidinin ve ders yükünün artırılmasına bağlı bulunduğu vurgulanmıştır.
Bu çerçevede psikoloji ve eğitim bilimi uzmanları tarafından yapılmış olan pek çok deneyler sonucunda ders süresinin 40-50 dakika olmasının gerektiği ve bu sürenin ardından 10-15 dakika teneffüse ihtiyaç duyulduğu hatırlatılarak medresenin hazırlık ve ibtidâî kısımlarında ders süresinin 50 dakika ile sınırlandırıldığı ifade edilir. Belirlenmiş olan sürenin aşılması halindeöğrencide dikkatsizlik, dalgınlık, unutkanlık ve zihinsel yorgunlukların artacağı, bu durumun sinir sisteminin bozulmasına yol açacağı hususu da hatırlatılmaktaydı.
Bu gerekçelere istinaden iki yılık eğitim süresi olan hazırlık sınıfları için daha önce 60 dakika olan ders süresi 50 dakikaya düşürülmüş, buna mukâbil bir önceki ders programında on çeşit olan ders sayısı on dörde çıkartılmıştı. Ders süresinin azaltılması ve yeni derslerin programa ilavesiyle haftada 24 saat olan ders yükü ise 30 saate yükselmişti.
Bir önceki hazırlık sınıfı ders programında yer alan İlm-i Eşyâ dersi programdan çıkartılmış, Hendese, Teknik Resim, Sağlık Bilgisi, Beden Eğitimi ve İlahi gibi dersler programa ilave edilmişti. Programda en dikkat çeken ders ise “Muhâzarât ve Musâhabat” adı verilen etkinlikti. Bu etkinlik ders dışı zamanlarda yapılacaktı.
Kubbealtı Lugatı’nda “Bir konuda gerçeği ortaya çıkarmak için yapılan tartışma, fikir tartışması,” şeklinde açıklanan muhâzara, konferans niteliğinde ve fikri tartışmaları da içeren ders dışı bir faaliyet olarak nitelendirilmektedir. Musâhabat ise “karşılıklı konuşmalar, sohbetler,” anlamına gelmektedir.
Müfredat kitapçığında yer alan açıklamaya göre “muhâzarat” ve “musâhabat” üç şekilde yapılmaktadır:
1-Müderris tarafından ya da konu hakkında ihtisası olan kişi tarafından konferans tarzında.
2. Müderrisle öğrenci arasında sohbet tarzında.
3-Öğrenci tarafından konferans tarzında.
Bunlardan en faydalısının ikinci ve üçüncü tarz olduğu belirtilirken örnek olması açısından program kitapçığında her bir tarz için yöntem ve şartların tek tek izahı yapılmıştır.
İkinci yöntemde müderris ve öğrenciler karşılıklı sohbet ederken müderris, öğrencinin kelime, cümle ve fikir hataları üzerinde fazla durmaz. Bu tür hatalar öğrencinin konuşmasını bitirdikten sonra da söylenebilir.
Üçüncü yöntemde öğrenci kürsüde konuşmasını tamamen bitirdikten sonra görevli müderris kürsüye çıkarak tesbit ettiği hataları öğrenciyi rencide etmeden söyler. Bu etkinlikte tüm müderrislerin hazır bulunmaları uygun görülmektedir ki; öğrencilerin sosyal hayata alışmalarına ve büyüklerinin karşısında söz söyleyebilecek kabiliyete sahip olmalarına katkı sağlasın.
Etkinlikler için her dersten konular seçmek mümkün ise de din, ahlâk, ilm-i kelâm, vatandaşlık bilgisi ve tarih gibi derslerin müfredatında yer alan konuların seçilmesinin daha uygun olacağı belirtilmektedir. Böylece etkinlikler hem dinî, ahlâkî, ictimâî, hikemî, felsefî, hukûkî ve tarihî içeriklere sahip olacak, hem de öğrenci bu konulara hazırlanırken kendi derslerine de çalışmış olacaktır.
Bu etkinlikler yapılırken öğrenci, bir dersin ağırlığı altında ezildiğini değil bir müderrisle hasbihal ettiğini hissedecektir. Müderris sanki bir meclisi idare ediyormuşçasına söz sırasına riâyet ederek öğrencilere söz verecektir. Etkinlik birkaç öğrenci arasında cereyan etmemeli, mümkün mertebe en sessiz öğrenciye kadar herkesin fikrini söylemesi sağlanmalıdır. Öğrenci konuşmak istemezse cesaretlendirmeye çalışılmalıdır. Konuşan öğrenciler örnek gösterilmeli ve taltif edilmelidir. Bu etkinliklerden beklenen gaye ise öğrencinin fikirlerini fütursuzca/çekinmeden söylemeye alıştırılmasıdır.
Etkinlikler için belirlenen konuların öğrenciler tarafından ezberlenmek suretiyle tekrarına kesinlikle izin verilmemeli, konunun belirlenmesinde öğrencinin tercihte bulunması sağlanmalıdır. Müderrisin sadece konu hakkında bilgi sahibi olması ve konuşma planını görerek öğrencisine fikrî destekte bulunması mümkündür.
Öğrencilerin konuşmacı olduğu etkinliklerin sonunda görevli müderris kürsüye çıkarak konuşmacı öğrencinin izzet-i nefsine dokunmayacak bir üslupla ve öğrenciyi cesaretlendirecek içerikte cümlelerle tenkitlerini sıralar. Öğrenciler için takdir ettiği puanları not defterine işler ve onların kabiliyetlerinin gelişimine yönelik çaba sarf etmeye devam eder. İlerleyen süreçte bu tür etkinliklere önemli kişilerin katılımının sağlanması da gereklidir.
Yukarıda izahı yapılan etkinlikler 10 Kasım 1923 tarihinde Ankara’da Öğüt Matbaasında bastırılmış olan “Dârülhilâfe Medreseleri Ders Cetvelleri ve Müfredât Programı” isimli kitapçıkta örnek uygulama örnekleriyle birlikte yer almaktadır. Müfredat kitapçığı her ne kadar İstiklal Harbinin hemen ardından basılmış olsa da 1914 yılında medreselerde başlatılan ıslahatın tüm zihinsel ve tatbikî birikim ve tecrübelerinin bir sonucu olarak vücut bulduğu gayet açıktır.
Müfredat kitapçığında etkinlik uygulamalarına ilişkin açıklamalarda öğrenciyi merkeze alan bir yaklaşımın hâkim olduğu görülmektedir. Etkinlikler esnasında benimsenecek üslubun latifliğiyle, bir kuş misali görülen öğrencinin ürkütülmemesi sağlanacak, böylece onun sosyalleşmesine katkı sağlayacak adımların cesaretlendirici söz, fiil ve tavırlarla peyderpey atılması planlanacaktır.
Netice itibarıyla günümüzden tam bir asır önce TBMM döneminde hazırlanmış müfredat program kitapçığında kullanılan dilin ve hâkim olan yaklaşımın pedagojik açıdan bir kuyumcu hassasiyetiyle işlendiği görülmektedir. Bu yaklaşım, insanı “ahsen-i takvim” olarak gören medeniyetin her bir insan yavrusundaki cevhere verdiği değerin bir tezahürüdür.
Hâsıl-ı kelâm; çocuğu istikbal olarak görenin istikbali gelecektir. Gelecek, ancak çocukla mümkündür.
Yine müfredat konusuna devam etmek dileğiyle….