11..GÜN: : ALLAH’A KARŞI SORUMLULUK ŞUURU TAKVA
Bir hadis: Ashaptan Ebû Zerr’in naklettiğine göre, Resûlullah (sav) ona şöyle buyurmuştur:
“Nerede olursan ol, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!” (Tirmizî, Birr ve sıla, 55)
Allah Resûlü, genç dostlarından Muâz b. Cebel’i Yemen’e elçi olarak tayin etmişti. Uğurlarken onunla birlikte yola çıktı ve bazı tavsiyelerde bulundu. Muâz bineğinin üstünde gidiyor, Allah Resûlü de onun yanında yürüyordu. Tavsiyelerini tamamlayan Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
“Ey Muâz! Bu seneden sonra benimle karşılaşamayabilirsin, belki de ancak şu mescidime veya kabrime uğrarsın.” Bunu duyan Muâz, Hz. Peygamber’den ayrılmanın üzüntüsüyle ağladı. Allah Resûlü ise yüzünü Medine’ye doğru çevirerek şöyle buyurdu: “İnsanların benim gözümde en üstün olanları, kim olurlarsa olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar, takva sahibi olanlarıdır.” (İbn Hanbel, V, 236)
Takvâ, Allah’ı sevmek, O’na saygı duymak, yasaklarına düşmekten sakınmak, korunmak, O’nun rızasına nail olmayı ümit ve azabına maruz kalmaktan endişe etmektir. İslâm’ın en temel kavramlarındandır ve önemini Kur’an-ı Kerim’de aynı kökten gelen kelimelerin yer aldığı yüzlerce âyetin bulunması açıkça göstermektedir. Kur’an, iman eden ve salih amel işleyen bütün müminleri “müttaki” yani takva sahibi olarak niteler. Başka bir ifadeyle, imandan sonra onun gereğini yerine getirip, iyiliklere sarılan ve kötülüklerden kaçınan herkes bu sıfatı almaya hak kazanmıştır. Onun için takva, Allah’ın insanları değerlendirmede kullandığı bir ölçüdür. Allah katında en değerliler en fazla takva sahibi olanlardır. (Hucurât, 49/13) Allah müttakiler ve güzel iş yapanlarla beraberdir. (Nahl, 16/128) Allah müttakilerin dostudur. (Câsiye, 45/19) “Allah müttakileri sever.” (Âl-i İmrân, 3/76; Tevbe, 9/4, 7) Cennet ve nimetleri müttakiler içindir. (Ra’d, 13/35; Tûr, 52/17; Mürselât, 77/41-42)
Sürekli olarak Allah’ın gözetim ve kontrolünde olan mümin, ancak takva ile kulluk bilincine ulaşır. Allah Resûlü,“Nerede olursan ol, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!” buyururken, (Tirmizî, Birr ve sıla, 55; Dârimî, Rikâk, 74) müminin her hâl ve şartta takvadan ayrılmaması gerektiğini vurgulamıştır. Çünkü onun ifadesine göre, “Ameller kap (içindeki sıvı) gibidir. Altı iyi olursa, üstü de iyi; altı bozuk olursa, üstü de bozuk olur.” (İbn Mâce, Zühd, 20) Dolayısıyla insan ancak niyet ve ameliyle bir bütün olarak müttaki yani iyi insan olabilir. Duruma göre tavır değiştiren insanın varacağı nokta nifak yani iki yüzlülüktür. Bunun için Peygamber Efendimiz, “İslâm açıktan, iman ise kalpte (gizli) olur.” buyurduktan sonra eliyle göğsüne işaret ederek üç kere, “İşte takva buradadır. İşte takva buradadır.” (İbn Hanbel, III, 134) buyurmuştur.
Peygamber Efendimizin Allah’tan en çok istediği şey O’nun hem kendisini hem de diğer müminleri takvaya ulaştırmasıdır. Diğer bazı faziletlerin yanı sıra Cenâb-ı Hak’tan takva sahibi olmayı da dileyerek şöyle dua etmiştir:“Allah’ım, senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.” (Müslim, Zikir, dua, tevbe ve istiğfar, 72) Yolculuğa çıkmak üzere olan birisi kendisinden hayır dua isteyince de “Allah, takva ile azıklandırsın.” buyurmuştur. (Tirmizî, Deavât, 44; Dârimî, İsti’zân, 41) Çünkü azığın en hayırlısı olan takva, (Bakara, 2/197) yolcunun yanında bulunan ve harcandıkça tükenen maddî azıktan daha kalıcıdır. Bir keresinde Allah Resûlü’nü yatağında bulamayan Hz. Âişe, karanlıkta el yordamıyla araştırırken onu secde hâlinde bulmuş ve şu duayı mırıldandığını işitmişti: “…Allah’ım, nefsime takvasını ver, onu temizle, onu temizleyenlerin en hayırlısı sensin. Onun velisi (sahibi) ve mevlâsı (efendisi) sensin…’”(Müslim, Zikir, dua, tevbe ve istiğfar, 73)
Cesur, doğru sözlü ve atılgan bir sahâbî olan Ebû Zer el-Gıfârî’nin anlattığına göre, Allah Resûlü söyleyeceklerini çok iyi kavramasını tembih ettikten sonra kendisine şu nasihatte bulunmuştur: “Gizli ve açık işlerinde Allah’tan korkmanı, bir kötülük yaptığında hemen bir iyilik yapmanı,…tavsiye ederim.” (İbn Hanbel, V, 181) Ancak görüldüğü üzere Hz. Peygamber, bu önemli tavsiyelerin başında takvayı zikretmiş, diğer tavsiyeleri de âdeta bunun doğal bir sonucu gibi sıralamıştır. Yine ona yönelik bir dizi nasihatten önce, “Sana Allah’tan sakınmanı tavsiye ederim, çünkü işin (dinin) başı budur.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, II, 157) buyurmuştur.
Bir sünnet: Selamlaşmak sünnettir. Ebû Hüreyre”nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, Îmân, 93)