Bir hadis:
(Muaviye’nin kendisinden tavsiye taleb etmesi üzerine)…Hz. Âişe (ra) Muaviye’ye şöyle bir mektup yazdı: “Allah’ın selâmı üzerine olsun. Ben Resûlullah’ı (sav) şöyle buyururken işittim: ‘Kim,(bir konuda) insanlar kendisine buğzetse dahi, (o konuda) Allah’ın rızasını ararsa, Allah da insanların vereceği sıkıntıdan onu kurtarır. Kim de Allah’ın hoşnut olmayacağı (bir konuda) insanların beğenisini elde etmek isterse, Allah onu o insanlar(ın insafın)a terk eder.’” (Tirmizî, Zühd, 64)
Allah’ın sevgisine mazhar olmaktan daha güzel bir şey olabilir mi! Bir insanın, Allah’ın sevgisini elde etmesini sağlayan ulvî duygu ve davranış nedir ve bu nasıl elde edilir? Allah Resûlü’nün dilinde bu üstün duygu ve davranış, “hasbîlik”ten başka bir şey değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) şöyle anlatıyor: “Adamın biri, başka bir köyde yaşayan kardeşini ziyaret etmek için bir gün evinden çıktı, yola koyuldu. Derken Yüce Allah onun yoluna bir melek çıkardı. Melek, ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sordu. Adam, ‘Falancayı ziyarete.’ diye cevapladı. Melek, ‘Yakının olduğu için mi?’ diye sordu. Adam, ‘Hayır.’ deyince, melek, ‘Peki, ona bir iyilik borcun mu var?’ diye sordu. Adam yine, ‘Hayır.’ dedi. Melek, ‘O hâlde ona niye gidiyorsun?’ diye sorunca adam, ‘Ben onu, İzzet ve Celâl sahibi Allah için seviyorum da ondan.’” diye cevap verdi. Bunun üzerine melek şöyle dedi: ‘Ben, o kişiyi Allah için sevmenden dolayı, İzzet ve Celâl sahibi Allah’ın da seni sevdiğini (bildirmek üzere) Allah’ın (cc) (gönderdiği) bir elçisiyim.” (İbn Hanbel, II, 509; Müslim, Birr ve sıla, 38)
“Güzel davranışlarda dünyevî bir karşılık beklemeden, sadece Allah rızasını gözetmek.” mânasına gelen hasbîlik, zor ve sıkıntılı durumlarda Allah’ın kendisine yardımcı olarak kâfi geleceğini bilmek, bu bilinçle gösterilen sabır karşılığında Allah’ın ecrini ummak demektir. Başka bir ifadeyle “hasbîlik”, her türlü şahsî çıkar ve menfaatten uzak durulması, her işin, gönüllü olarak ve yalnız Allah için, O’nun hoşnutluğunun elde edilmesi için yapılmasıdır. Buna göre gerçek anlamda hasbî olan bir mümin, Allah için en büyük fedakârlığı göstermeye hazırdır. Müminin Allah yolunda feda edebileceği en kıymetli varlığı şüphesiz ki canıdır. Hz. Âişe’nin yeğeni olan Urve b. Zübeyr’in, zorlu Tebük günü şiddetli sıcağa rağmen Allah Resûlu’nün talimatı üzerine hiç tereddüt etmeden Şam’a doğru yola çıkan müminlere “hisbe ehli” demesi bundandır. Bu yüzdendir ki Hz. Ömer, şehidi, “canını Allah yolunda feda eden kimse (ihtesebe)” olarak tanımlamıştır. (Muvatta’, Cihâd, 15)
Birçok âyet ve hadiste, “Dini Allah’a has kılarak (ihlâs ile) kulluk yapılması” (Zümer, 39/2)yani ibadet ve amellerin gösterişten, riyadan uzak tutulması emredildiğine göre, hasbî davranan için en büyük karşılık cennet ve nimetlerinden önce Rabbin rızasıdır. Bir hadiste, “Niyeti olmayanın ameli nasıl makbul değilse, burada Allah rızası için olmayan (karşılığı Allah’tan beklenmeyen) amelin de sevabı yoktur.” buyrulmaktadır. (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 76) Allah’ın rızasının her şeyden üstün olduğu Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir:
“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 9/72)Buna mukabil, Allah’ın hoşnutluğunun gözetilmemesinin hazin sonunu yine O’nun âyetlerinden okuyalım: “Allah’ın hoşnutluğunu gözetenle Allah’ın gazabına uğrayan bir olur mu hiç? Sonuncusunun yeri cehennemdir. Cehennem ise, ne kötü bir varış yeridir” (Âl-i İmrân, 3/162)
İnananları en yüce mertebeye, Allah’ın rızasına ulaştıran hasbîlik, insanları Allah’a davet uğrunda büyük sıkıntılara maruz kalan birçok peygamberin dilinde en değerli ifadesini bulmuştur: “Buna (tebliğ görevime) karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.” (Şuarâ, 26/109, 127, 145, 164, 180) Yine Rahmet Elçisi’ne (sav), “Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm, 6/162)demeyi telkin eden ilâhî öğüt de hasbîliğin en güzel özetidir.
Hâsılı, bütün insanlar nihayetinde Allah’a döneceklerine göre, mümin insan, hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmış olarak O’na kavuşmayı ümit etmelidir. Müslüman, hayatı boyunca huzurlu bir şekilde Rahman’a kavuşmanın hesaplarını yapmalı ve davranışlarının “Allah için” olmasını prensip hâline getirmelidir. İnsanları severken de onlara iyilik yaparken de kısacası bütün güzel duygu ve davranışlarında maddî bir karşılık elde etme veya birilerine şirin görünme kaygısı taşımamalıdır. Yaptığı hiçbir iyiliğin boşa gitmeyeceğinin bilincinde olan mümin, hastalık, ölüm gibi musibetlerle karşı karşıya kaldığı zor anlarda göstereceği sabrın da Allah katında mükâfatının olacağını unutmamalıdır.
Bir sünnet:
Konuşurken hayır ve faydalı şeyleri konuşmak, yoksa susmak sünnettir. Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Nebî (s.a) şöyle buyurdu: “Allah’a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun.” (Buhârî, Edeb 31, 85, Rikak 23)