D. Mehmet Doğan’ın Kaleminden İki Büyük Adamı Okumak
D. Mehmet Doğan’ın kaleme aldığı eser; Sunuş, Giriş kısmı ve iki bölümden oluşmaktadır. Kitap, D. Mehmet Doğan’ın farklı vesilelerle yazmış olduğu makalelerin derlenmesi ve yenilerinin ilave edilmesiyle oluşmuş. Öncelikle kitabın özgün yönü, 20. yüzyılda yaşamış olan iki mütefekkirimizin tek kitap içerisinde ele alınması olarak ifade edilebilir.
Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl, Cumhuriyet döneminde yaşayan, birbirleriyle tanışıp görüşen iki değerimizdir. İlk etapta iki ismin ortak ve farklı yönlerinden bahsedilebilir. Dönemlerindeki olaylara muhalif tutumlarının yanı sıra, Batı’da felsefe eğitimi almaları ve vatanlarına dönüp millet için çalışmaları ortak yönleri olarak zikredilebilir. Diğer taraftan iki düşünürümüzün felsefe tahsilinden sonra tasavvufa temayülleri olmuştur. Bu müşterek konularla birlikte, mizaçlarının farklılığı ve inandıkları davada izledikleri yol bakımından ayrılırlar. Her ne kadar ikisi de dergi çıkararak bu süreci başlatsalar da. Necip Fâzıl, hatipliği ile konferanslar vererek salonları doldurmayı tercih etmiş, Topçu ise düşüncelerini yazılarıyla ifadelendirmiş, fikirlerini nesir yoluyla anlatmıştır. Ancak iki isim de aynı davaya gönül vermişlerdir. O da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte yaşanan değişikliklerin bir neticesi olarak Batı’yı taklit eden tutumların karşısında durarak kendi inancımızdan, yerli ve milli kültürümüzden, değerlerimizden hareket etmek olmuştur. Bu minvalde Topçu’nun kalem cephesi, fikir cephesi, felsefesi, Necip Fâzıl’ın ise fikir cephesi yanında şairliği, edipliği ve hatipliği ön plana çıkmıştır.
Yazarımız, mezkur iki ismin düşünceleri ve oluşturdukları felsefelere geçmeden önce giriş kısmında, tarihi serencamdan söz eder. Cumhuriyet dönemi, yapılan değişiklikler ve onların neticeleri, iki ismin ele alındığı bağlamı da ifade etmesi bakımından önemlidir.
Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı’nın son dönemleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları, sancılı bir dönem olmuştur. Lozan Mütarekesi, Cumhuriyet’in ilanı, Batılılaşma arzusu ve Modernleşme denemeleri ile bin yıllık gelenek bu topraklardan silinmek istenmiştir. 20. yüzyıl Türkiye’sinde yapılan değişikliklerle ülke adeta köklerinden koparılıp sil baştan yeni bir dünyaya taşınmak istenmiştir. Her alanda Batı mukallitliğinin görüldüğü, dini ve milli değerlerinden uzaklaştırılan bir nesil oluşturma çabası söz konusudur.
Temel sorun nedir? 1923 Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte eğitimde, musikide, dilde, dinde yabancılaşmaya gidilmesidir. Yanı sıra İslâm dinine ve değerlerimize tutunmamız yönünde gayretler de sarf edilmiştir. Eşref Edip ile Mehmed Âkif Ersoy’un Sebilü’r Reşad dergisini çıkarmaya başlaması, bu gayretin ilk nüveleri olarak düşünülebilir. Milli Mücadele döneminde Ankara’ya davet edilen Âkif’in o dönemden sonra yapılan değişikliklerle birlikte Türkiye’de yaşama imkanı kalmaz ve dergi kapanır. 1940’lara kadar devam eden bu süreç, Nureddin Topçu’nun (1909-1975) 1939 yılında Hareket Dergisi’ni çıkarmasıyla bir anlamda engelle karşılaşır. Fransa Sorbonne’de felsefe doktorası yapmış bir Müslüman aydın olarak Topçu’nun bu çıkışı, Batı mukallitliğini savunan sözde aydınların savunduğu, her şeyi Avrupa’dan alma ve Garplılaşma fikri tersyüz olur. Topçu’ya göre kurtuluşu Batı’dan beklemek, kendi kimliğimizi unutmak demek olur. Ona göre içinde bulunduğumuz kötü hali Müslümanlar olarak kendimize ve köklerimize dönmekle aşabiliriz. Topçu bu anlamda, Batı’da eğitim almış aydın Müslüman tipinin oluşmasında da önemli bir yere sahiptir.
Kitabın birinci bölümünde Topçu, “Ruh Cephemizin Maden İşçisi” başlığıyla tanımlanır. 20. yüzyıl ahlâkçı filozofları denilince Topçu akla gelir. Cumhuriyet döneminin pozitivist/materyalist yaklaşımlarının Türkiye’yi topyekûn sarmasının ardından Topçu’nun ruh cephesinde manevi bir kalkınmayı gündeme alması, Türkiye’nin geleceği için ümit verici adımlardan birisi olur. Dinin bile maddeye, şekle indirgendiği bir dönemde yazar, hayatı, dinin özü ile anlamlandırmak gerektiğini Topçu’dan ilham alarak dile getirir. Yazara göre, Topçu okumak, onun fikirleriyle tanışmak, “en ufuk açıcı” çabalardan birisi olabilir.
Topçu, 20. yüzyıl ideolojiler çağında “İslâmcılık”, “Milliyetçilik”, “Anadoluculuk”, “Sosyalizm” gibi anlam kaymasına uğratılan kavramları yeniden ele alır ve ruhçu/ahlâkçı bir zeminden hareketle kendi felsefesiyle ilişkilendirir. Bu çabası, halkın kendi kimliğine dönmesi yolunda önemli bir boşluğu kapatır niteliktedir. Onun hareket felsefesinde insanın Allah’ın iradesiyle buluştuğu ulvi bir yön söz konusudur, aynı zamanda çıkardığı derginin ismi olmuştur.
İkinci bölümde “Üstad” ve “Sultanüşşuara” olarak da geçen Necip Fâzıl Kısakürek (1904-1983) ele alınır. Felsefe tahsili için gittiği Fransa’da farklı mecralara yönelerek eğitimiyle ilgili sorunlar yaşamıştır. Türkiye’ye döndükten sonra yapılan değişikliklerin etkilerini bizatihi tecrübe etmiş, bir dönem hapiste kalmış ve Topçu gibi o da, Müslüman bir aydın olarak süreci tersine çevirecek hamlelerde bulunmuştur. 1943’ten itibaren aralıklarla yayımladığı “Büyük Doğu Dergisi” politik konuların ağırlıkta olduğu, siyasetle ilişkili ve siyasete yön verme çabasında olan bir dergidir. Bu yönüyle Hareket’ten ayrılır. Konuşmalarında güçlü bir İslâm şuuru ile Peygamber sevgisini işlediği görülmektedir. Onun hayatı; şiirden fikre, fikirden aksiyona geçtiği gibi felsefeden tasavvufa farklı dönemleri içerir.
Hülasa Topçu ve Kısakürek, hayatlarını inandıkları dava yolundaki mücadeleleriyle anlamlandırarak bizlere örnek olan iki şahsiyettir.
Rabianur Akmaz