Erzurum’un en soğuk Aralık-Ocak ayları. Eski dilde Zemheri ayı. Yüksek lisans tezimi Şubat dönemine yetiştirmek istiyorum. Gece saat 12:00’lere kadar büromda çalışıyorum. Bir gün Hocama tezimi Şubat dönemine yetiştirmek istediğimi bu nedenle gece geç saatlere kadar çalıştığımı ifade ettim. Hocam “Çok iyi bende gece geç saatlere kadar çalışıyorum. Yorulduğunda veya işin bittiğinde beni bu telefondan ara seni evine bırakayım” diyor. Ben kastımı aşan bir ifade mi söyledim şaşkınlığı içinde idim ki Hocam. “Çekinme işin bittiğinde ara, ben gelir seni evine bırakırım.” İnanılır gibi değil, değil mi! Hoca asistanını arabasıyla gecenin yarısında evine götürüyor! Yeter ki onun çalışma temposu düşmesin konsantrasyonu azalmasın. İşte bu fedakâr Hoca benim rol model Hocam Prof. Dr. Mustafa Kemal Özsoy.
Prof. Dr. Mustafa Kemal ÖZSOY Hoca 1946 Kastamonu Hanönü ilçesi doğumlu. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinden 1968 yılında yüksek mühendis olarak mezun oldu. 1974 yılında Atatürk Üniversitesi Zootekni Anabilim dalında doktorasını tamamladı. 1976 – 1978 yıllarında Minnesota Üniversitesinde doktora sonrası çalışmalarda bulundu. 1979 yılında Atatürk Üniversitesinde Doçent, 1989 yılında ise Profesör kadrosuna atandı.
Atatürk Üniversitesi Zootekni Bölümünde Prof. Dr. Şaban Karataş Hocanın (TRT Genel Müdürü ve Milletvekili) asistanı olarak akademik hayatına başladı. Hayvan ıslahı ve genetiği çalışıyordu.
Öğrenciliğimde Özsoy Hocamdan iki ders almıştım. O zaman Doçent unvanına sahipti. İlk derse asistanı ile gelmişti. Kısa boylu, minyon bir yapısı vardı. Asistanından daha genç görünüyordu. Tüm bildiklerini bizlere aktarmak istercesine bir ders anlatımı vardı. Derse dakikasında girer dakikasında çıkarlardı. Mustafa Kemal Hocamda zamana uyma disiplini ismi ile müsemma (ismi ile özdeş) kemal düzeyde idi. Ayrıca bilimsel metin (makale, tez vd.) yazımında “kalemi kuvvetli” idi. Bilimsel yazımda zorluk çekenlere yardımcı olmak için fedakârca zaman ayırırdı. Her zaman derslerde veya ders dışında şık giyimli idi.
Resmi danışmanım başka bir Hocamdı. Mustafa Hocamla yüksek lisans tezimin son tashihinde çok gece büroda beraber çalıştık. Bilimsel makale yazım tekniğini ondan öğrendim. İlk makalemin baş yazarı idi. İlk bilimsel toplantıma beraber gittik, tebliğ sunduk. Hocanın fedakarlıkları ve üzerimdeki emeği saymakla bitmez.
Çok üretkendi. Şimdi profesör olan bir doktora öğrencisinin ifadesi ile “karınca gibi” durmak bilmeden çalışıyordu. Makale yazıyor, TÜBİTAK’a bilimsel proje hazırlıyor, kitap yazıyor veya tercüme ediyordu. Mesai dışı zamanlarda okul aile birlikleri ve okul idareleri ile irtibat kuruyor, liselerde gençleri başta sigara olmak üzere kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için konferanslar veriyordu. Bazı konferanslara beraber gitmiştik. STK’larda görev alıyordu.
Amerika’da edindiği teorik ıslah bilgilerini, Atatürk Üniversitesi Araştırma ve Uygulama İşletmesindeki koyun ırkları üzerinde uygulamaya koyuyordu. Mesai arkadaşları Prof. Dr. Yusuf Vanlı Hoca, Prof. Dr. Necati Yıldız ve trafik kazasında hayatını kaybeden Doç. Dr. Erdal Köprücü Hoca idi. Hepsini Prof. Dr. Şaban Karataş Hoca “hayvan ıslahı ve biyometri” çalıştırmak üzere asistan olarak almıştı. Bu çalışma grubu Araştırma İşletmesindeki koyunlar üzerinde adaptasyon ve melezleme çalışmaları yürütüyorlar, sistemli olarak ölçüm ve verim kayıtlarını tutuyorlardı. Hoca işine aşırı bağlı idi. Hafta sonu ve tatil günlerinde çoğu kez ya büroda ya da Araştırma İşletmesinde oluyordu.
Hoca paylaşımcı idi ve ekip çalışmasını çok istiyordu. Fakültede yüksek lisansa başladığımda Özsoy Hoca, Yusuf Vanlı Hoca ve üç asistan birlikte iş bölümü yaparak çalışıyorduk. Hayvanları gruplandırıyor, farklı besleme teknikleri uyguluyor, iki veya üç koyun ırkının melezlemesinden elde edilen yavrular üzerinde verim ölçümleri yapıyorduk. Hoca makaleler yazarken bizim katkımızı da dikkate alıyor ve ortak yazar yapıyordu. Akademilerde aranan grup çalışmasının güzel örneği oluyorduk. Hoca bölümdeki diğer asistanlara da isterlerse birlikte çalışma yapmayı teklif ediyordu.
Amerika’dan biyometrik analizler için bilgisayar ortamında çalışan “Harvey Programı” olarak bilinen bir istatistik programını Vanlı Hoca ile telifini kendileri ödeyerek getirtmişlerdi. O yıllarda (1979-1986) Atatürk Üniversitesinde bilgisayar merkezi ve imkanları yoktu. Hoca programı Ege Üniversitesi Bilgi İşlem Merkezinde kurmuş ve analizleri orada yapıyordu. Bu programı bilen ve kullanan belkide üç kişiden biri Özsoy Hoca idi. DOS üzerinde çalışan bu programı biz asistanlarına da öğretmişti. Bu program uzun yıllar tüm dünyada hayvan ıslahçıları ve biyometri çalışanlar tarafından kullanıldı. Ayrıca programın teorik kitabını Vanlı Hoca ve Yıldız Hoca Türkçeye tercüme etmişlerdi.
Bu heyecan ve motivasyonla çalışırken bir gün işletmeye gittiğimizde yıllarca melezleme ile elde edilen hayvan materyalinin ve gen kaynağı Karagül ırkı sürülerin kombinaya kesime gönderildiğini öğrendik. İşletme yönetimi ve üst makamlar böyle karar vermiş. Yılların emekleri bir anda yok edilmişti. Bu beklenmeyen bir durumdu ve Hocanın tüm motivasyonunu yok etmişti. Özsoy Hoca, Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Hocanın Doğu Anadolu’da sığır ıslahında yaşadığı kaderin bir başka şeklini yaşamıştı.
Hoca Erzurum’dan ayrılmaya ve başka bir üniversiteye gitmeye karar verdi. Profesörlük için makale, proje, kitap, dil sınavı gibi tüm şartları sağlamıştı. Ancak 1982 YÖK Kanunu ile uygulamaya giren norm kadro uygulaması nedeniyle kadro alamıyordu. Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ne müracaat eder, ancak kadroya daha az yayını olan bir başka meslektaşı atanır. Hoca bu kez Tokat Ziraat Fakültesinde (O zaman Cumhuriyet Üniversitesine bağlı) ilan edilen Doçentlik kadrosuna müracaat eder. Hoca zaten doçentlik kadrosundadır. Jüri olumlu rapor verir, fakat Rektörlük Makamı atamayı yapmaz. Hoca mahkeme sürecini başlatır. Mahkeme süreci devam ederken YÖK norm kadro uygulamasında değişikliğe gider ve profesörlük şartlarını sağlayan doçent öğretim üyeleri kadro şartı aranmaksızın profesörlüğe yükseltilir. Bu kez de mahkeme; başvuru doçentlik kadrosuna yapılmış, davacı ise profesörlüğe yükselmiş gerekçesi ile olumsuz karar verir. Hoca üst mahkemeye başvurur. Süreç uzar. Cumhuriyet Üniversitesinde üst yönetim değişir. Mahkeme günü de yaklaşır. Yeni gelen Fakülte Dekanı, Özsoy Hocayı arar. “Mustafa Hocam dosyanızı inceledim. Şahsi kanaatim mağdur edildiğiniz yöndedir. Bu problemi farklı bir şekilde çözelim. Siz davanızı geri çekin. Profesörlük kadrosu ilan edelim. Ona başvuru yaparsınız. Ancak yeni kadro ilanı zaman alır. Zaten Profesörsünüz” der.
Mustafa Hocam yine o fedakârlık hasletinin gereğini yapar. Davasını geri çeker. Profesörlük kadrosu ilanı verilir ve Hoca Tokat Ziraat Fakültesine 1991 yılında Profesör olarak atanır. Bölüm başkanı olur. Kader farklı tecelli eder. Yıllarca öğretim üyesi olarak görev almak için uğraştığı bu kurumda en üst kapı açılır. Tokat’ta Gaziosmanpaşa Üniversitesi kurulur ve Özsoy Hoca Gaziosmanpaşa Üniversitesi iki yıl süreli Kurucu Rektörlük görevine atanır. Hoca 1993-1995 yılları arasında Rektörlük yapar. Aynı dönemde mesai arkadaşı Prof. Dr. Yusuf Vanlı Hocada Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Kurucu Rektörlüğüne atanır. Prof. Dr. Mustafa Kemal Özsoy Hoca Rektörlük görevinden sonra bu Fakültede istediği akademik çalışmaları yapma imkânı bulamayınca ,2005 yılında yaş sınırını beklemeden erken dönemde emekli olur.
Hoca emekliğini takiben İstanbul’a yerleşir. Tüm zamanını STK ile yapılacak işlere ayırır. Çok sayıda STK’lerde yönetim kurulu başkanlığı, sekreterliği veya üyeliği görevlerini üstlenir. Gecesini gündüzünü iman ve Kur’an hizmetinde sarfeder. Tanıdığım Özsoy Hoca ibadetlerinde çok dikkatli takva sahibi idi. Risale-i Nurlara vakıf, o camianın tabiri ile “has nur talebesi idi”. “Kimin himmeti Milleti ise o tek başına bir Millettir” düsturu ile Hoca tüm ömrünü Milletinin hizmetinde geçirmiştir. Hocayı yakinen tanıyan herkes Onun mümin ve muvahhit olduğuna şehadet eder. Güler yüzüyle, hep iyiliğe koşan yapısıyla tanıdığım Hocam ile asistanlığımdan itibaren irtibatım hiç kesilmedi. 2021 yılı Ramazan Bayramı sonu olmalı. Hoca aniden rahatsızlanır. Kendisini aradığımda müzmin hastalığın ileri derecede sindirim organlarına yayıldığını ve son evreye geldiğini metanetle ifade eder. Belki de Kur’an hizmetinde koştururken rahatsızlığını fark etmemiş. Hocanın fani dünyadaki ömrü 2021 yılı Kurban Bayramı’na varmaz, 16 Temmuz 2021 tarihinde fani dünyadan ebedi aleme göçer.
Şöyle bir söz duymuştum. “Allah’ın özel yarattığı insanlar, dünyanın ateşinde yanarlar, diğerleri de o ateşte ısınırlar.” Hocam çok haksızlığa uğradı çok yandı, ama etrafına hep “nur” verdi.
Vefatının sene-i devriyesinde Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.
Temmuz 2024 Ömer Akbulut
Allah rahmet eylesin, mekânı cennet, makamı âlî olsun.
Allah razı olsun hocamızın emeği ve hakkı tüm öğrencileri üzerinde çoktur. Mekanı cennet olsun inşallah.
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun İnşaAllah