Köy Enstitülerinden Milli Eğitime Uzanan Bir Muhasebe
Kemal Tahir için önce doğru düşünme ve içinde bulunduğun konumu durumu doğru tanıma gelir. Bu nedenle kendi gerçeğini tanımak öncelikli tefekkür ölçeğidir. Kemal Tahir’e göre ‘’kendi gerçeğinden kaçış bir nevi yenilgidir.’’ Bu nedenle batı ile münasebetlerimizin temel karakteristiğini çözmek de bu gerçeklerden birisidir. Ona göre doğru yerden bakış gerçeğe ulaşmanın ana temelini teşkil eder. Bu açıdan ‘’batının bizden hakkımızdaki cehaletine, düşmanlığına, hiç değilse küçümsemelerine uygun’’ luk penceresinden arayışlara dayanmadan, kendi gerçeğimizi ve medeniyetimizi esas alan bir çözüm hedefimiz olmalı. Bunun içinde öncelikle zihinler gerçekliği kavrayabilecek hale getirilmeli. Ve vatandaşa ‘’eğitim’’ fikri bir bütünlük içinde verilmeli. Ona göre batılılaşma zihinlere yerleştirilen taklit bakış yerine kendi gerçekliğimiz üzerinden yükselmeyi hedefleyen ‘’bilmediklerimizi alarak bilgimizi zenginleştirmek’’ şeklinde bir yenileşme hedefine dayanmalı. Bu anlayış eğitimde de aynı yöntemle uygulanmalı.
Cumhuriyet sonrası Türkiye’nin en çetin meselelerinden biri eğitimdir. Sadece okullaşma oranı, öğretmen yetiştirme veya müfredat değil; aynı zamanda “nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz” sorusu, bu meselenin merkezindedir. Bu sorunun çevresinde ise edebiyatın, düşüncenin ve siyasal arayışların iz bıraktığı önemli figürler vardır. Kemal Tahir, bu figürlerin en özgünlerinden biridir. Özellikle Bozkırdaki Çekirdek romanı ve Kemal Tahir’le Sohbetlerde dile getirilen görüşleriyle, Türkiye’nin eğitim modelini sorgulamış. Yüzünü Batı’ya dönerek halkından uzaklaşan bir eğitim sistemine esaslı eleştiriler getirmiştir.
Bozkırdaki Öğretmen: Roman Değil, Toplumsal Teşhis
1950’li yıllarda kaleme alınan Bozkırdaki Çekirdek, bir köy öğretmeninin hikâyesinden ibaret değildir. Bu roman, Cumhuriyet devriminin kırsala eğitim yoluyla yayılmasını hedefleyen köy enstitüsü sisteminin başarısızlıklarını sorgulayan, eleştirel ve yerli bir bakışla yazılmıştır. Özü de ‘’bozkırın hiç çekirdeği olsa bozkır olur muydu?’’ sualine dayanan düşüncede saklıdır. Ona göre ‘’yağmuru nafile olan bozkırın, çekirdeği de nafiledir.’’ Kemal Tahir öncelikle ‘’okulu yaşatan köy değil köyü yaşatan okul’’ gerçeğini bilerek bir okul modeli oluşturulması görüşünü taşır. Bu inkılapçıların bilmesi gereken bir hakikattir. Çünkü ‘’koca bir istibdadı yıkan dört süngü’’ gerçeğidir. Bu açıdan o bütün inkılaplar gibi eğitim reformlarının da güce değil halk eksenli bir fikri temele dayandırılmasına taraftardır.
Kemal Tahir, Batı’dan ithal edilen eğitim modellerinin Anadolu’nun tarihi, kültürel ve sosyolojik dokusuna uygun olmadığını savunur. Roman boyunca, idealist öğretmenin karşılaştığı direnç; sadece “cehaletin inadı” değil, aynı zamanda tepeden inme projelere halkın gösterdiği tabi mukavemettir. Çünkü o halk, tarihsiz değildir. Kendi geleneksel eğitim kodlarını bağrında muhafaza etmektedir. Ahilik, loncalar, medreseler, usta-çırak ilişkileri, mahalle mektepleri ve köy odaları vs sosyal ortamlarla inşa edilen sözlü edebiyat yoluyla edinilmiş bir kültürle gelişen tabii bir kimliğe sahiptir.
Sohbetlerde Açılan Kapılar: Kemal Tahir’in Eğitim Tasarımı
İsmet Bozdağ’ın hazırladığı Kemal Tahir’le Sohbetler, romancının sadece sanatçı değil, aynı zamanda Türk aydını olarak esaslı ve etraflı düşünceler taşıdığını gösterir.
Kemal Tahir, burada eğitim meselesini salt öğretmen yetiştirme düzleminde değil, milletleşme sürecinin temel yapı taşı olarak değerlendirir. Eğitimi milli bir dava olarak görür. Ona göre, köy enstitüleri “iyi niyetli ama yanlış teşhisli” bir projedir. Çünkü halka rağmen halk için değil, halkla birlikte halk için bir model gereklidir.
Nitelikli Eğitim Ne Demektir?
Kemal Tahir’in zihninde eğitimin niteliği, Batılı teknik bilgiyle değil, milletin ruh köküne dayanan anlayışla ölçülür. Ona göre taşla elmasın çarpışmasından elmas parçalanmışsa bu elmasa değerinden bir şey kaybettirmez. Bu bakımdan halkın niteliğine dayanan, elmas değerleri üzerinden bir eğitim:
- Toplumsal gerçekliğe uygun olmalıdır.
- Öğretmeni yalnızca bilgi aktaran değil, kültür taşıyıcısı ve ahlak eğiticisi olarak görmelidir.
- Batı’nın pozitivist insan modelini değil, Anadolu’nun ahlaki insan modelini merkez almalıdır.
Bu yönüyle onun eğitim düşüncesi, sadece geçmişi eleştirme değil; geleceğe dair bir yön tayin etme çabasıdır. Türkiye’de öğretmen okullarının, köy enstitülerinin ve bugünkü eğitim fakültelerinin en temel sorunu budur: toplumdan uzaklaşmak.
Kemal Tahir Neden Köy Enstitülerine Mesafeli?
Kemal Tahir’in eleştirisi, reformların halkı dönüştürme biçimine dairdir. Ona göre asıl mesele ‘neyin niçin aradığımızı başından bilmektir.’’
Köy enstitülerinin temel hedefi; köylüyü çağdaşlaştırmak, kalkındırmak ve bilinçlendirmekti. Ancak Tahir’e göre bu proje, bir tür sosyal mühendislik taşıyordu. Kırsalın kültürü, değerleri ve tarihi hesaba katılmadan yapılan bu müdahale, zamanla hem enstitüleri hem öğretmenleri halktan kopardı. Bu kopuş, eğitimin etkisini sınırladı.
Kemal Tahir’in çözüm önerisi ise radikaldir: önce halkı anlamak, sonra eğitim vermek.
Sonuç: Yerli Bir Eğitim Nasıl Mümkün Olur?
Bugün hâlâ “milli eğitim” kavramını tartışıyorsak, Kemal Tahir’in uyarıların geçerlilik şartları devam ediyor demektir. Eğitimde başarı, ithal sistem ve yabancı modellerle değil; toplumun ruhundan doğan modellerde aranmalıdır.
Kemal Tahir’in eğitim fikriyatı, nostaljik değil; aksine hâlâ geç kalınmış bir teklif gibi önümüzde duruyor:
- Toplumla bütünleşen,
- Halkın değerlerini içselleştiren,
- İnsanı merkeze alan bir eğitim.
Bozkır hâlâ orada. Çekirdeği yeniden toprağa düşürmek ise bizim elimizde.
Edebiyat Ortamı