Ye’s yani umutsuzluk ve sihir gibi hususlar küfür derekesinde sayılmıştır.
Kur’an, ‘Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin’ müjdesinin yanında ‘Allah’ın rahmetinden ancak kafirler umut keser’ diye de ikazda bulunmuştur. Ye’s canlı çanlı ölümün pençesine düşmektir. Hareket kabiliyetini kaybetmektir.
Bediüzzaman, ye’sin yani umutsuzluğun her türlü manii kemal olduğunu ifade etmiştir. Zira bu hastalığa yakalanan kişiler derman bulamazlar. Boşuna kürek çekiyoruz, uğraşıyoruz zehabına kapılırlar. Ayağa kalkmaktan erinirler. Adeta şeytan tarafından çarpılmışa dönerler. Müsrifler şeytanların kardeşleridir. Ye’s ve sihir gibi hususlar da küfrün kardeşleridir. Toplumların helak olma evresinde ve devresinde ye’is egemendir. Sadaret koltuğunda oturur. .
Bundan 7 asır evvel İbni Haldun ünlü Mukaddime adlı eserinde devletlerin çöküş alametlerini şöyle dile getirmiştir: Devletler yıkılırken ehli tencime yani müneccimlere ve gaipten haber verenlere müracaat çok olur. Şans oyunları revaç bulur. Dilenciler ve ikiyüzlüler de bol olur. Aykırı müzik çeşitleri, şairler, avare takımı, davulcular, zurnacılar eksik olmaz. Yarım hocalar yani fakih taslakları ya da el falına bakanlar, meddahlar ve heccavlar (hiciv meraklıları) yerinde duramayan yolcular(bugünkü ifadesiyle mülteciler de denebilir) ve fırsat düşkünleri sahnede yerlerini alır.
Maskeler düşer ve karışmayan unsurlar birbirine karışır. Tedbir ve takdir yanlış yerde aranır, yapılır. Anlamlar ve söz birbirine karışır. Yalan ile sıdk ikiz kardeş olur. Cihat ile cinayet birbirine karışır (Burada IŞİD gibi zümreleri nasıl akla gelmez?). İbni Haldun yıkım dönemlerinin teşhisine devam eder ve geleceğe şöyle seslenir: Devletler yıkılırken korku egemen olur. İnsanlar sekterizm çeperine sığınırlar. Adaletin yerini taraftarlık alır. Acaip ve garaip şeyler zuhur eder. Söylenti ve fısıltı haberleri çoğalır. Dost düşman belli olmaz. Hakkın sesi kısılır batılın sesi yükselir. Şüpheli kılıklı insanlar ortada cirit atar. Emel yani umut ölür ve aklın gurbeti artar. Hatiplerin veya demagogların, laf cambazlarının gürültüsü arasında hikmet sahiplerinin sesi boğulur, kaybolup gider. Herkes bekleme haline geçer. Vatan ve ülke yolculuk yapılan bir durak haline gelir.
Böyle buyurdu sosyologların efendisi. Burada dikkat çeken hususlardan birisi de yıkım sürecinde emelin, umudun kaybolmasıdır. Yani umudun tükenmesidir. Umut tükendiğinde her şey tükenir. Umut ile emel ile ye’s devri daim halinde ve nöbettedir. İbni Haldun’dan yaklaşık 7 veya 6 asır sonra Emevi Camii’nde 1911 yılında Badiüzzaman bir hutbe vermiştir ve Şam hutbesi olarak bilinir. Onun teşhisleri de lafazanların gürültüsü arasında kaybolup gider. Emevi Camii’nde ümmetin en önemli hastalıkları arasında ye’si yani umutsuzluğu sayar. Sıdkın hayat-ı içtimaiyimizden çekilmesini dile getirir. Buna mukabil diriliş için umudun yeniden kazanılması gerektiğine vurguda bulunur. Hutbe-i Şamiye Osmanlı’nın çöküşünden bir önceki devreyi ve basamağı temsil eder. İbni Haldun da Mukaddimesindeki teşhisleri Memlüklülerin yıkılış evresinde anlatır. Reagan’dan Trump’a ; sosyolojik umdeler üzerinden ABD’nin yıkılışını da haber vermiştir. Görebilene. Şam Hutbesinden 100 yıl sonra yani Arap Baharı devresinde de yine ye’is hakim ve egemen olur. Lakin emel ile ayağa kalkan Şam halkı başlarındaki zorbayı devirirler. Hem de bütün dünyanın muvazaasına rağmen. İki devrin reçetesi de aynıdır. Ye’isten kurtulmak ve umuda kapılmak. Umudu ayağa kaldırmak ve ümmete hedeflerini hatırlatmak. Bediüzzaman’ın vefatının 65’inci yılı devriyesinde yapılan anma etkinliklerinde konuşanlardan birisi olan Prof. Hüseyin Abdulhadi İslam’ın yükseliş trendinde olduğunu ve insanlığa yeniden rehber olacağını ve yol göstereceğini haber vermiştir.. Kaybettiğimiz pusulayı yeniden yakalar ve emelimize kavuşursak istikbal bizimdir. Umut üzerinden İslam, insanlığın dirilişi olacaktır.
Mustafa Özcan