eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
17°C
Ankara
17°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
17°C
Cumartesi Az Bulutlu
13°C
Pazar Açık
16°C
Pazartesi Açık
19°C

Mehmet DOĞAN

1962 yılında Nevşehir'de doğdu. İlk, Orta ve Lise tahsilini Ankara’da tamamladı. Almanya'da göçmenlik sosyolojisi ve siyaset bilimi eğitimleri aldı. Avrupa Diasporasında 40 yıla varan yaşanmışlık içerisinde “Avrupa'ya işçi transferi ve ekonomik boyutu”, “göç ve göçmenliğin sosyolojik süreci”, “yabancıların sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel sorunları” gibi konularda etüt çalışmaları, “göçmenliğin ekonomik ve psikolojik sorunları, yabancılaşma ve kimlik sorunları” ile ilgili seminerler ve konferanslar verdi. Türkiye'de ve Almanya'da birçok gazete ve dergide araştırmaları ve makaleleri yayımlandı. Avrupa Türk İslam Birliği ATİB, İslam Toplumu Milli Görüş-IGMG gibi Müslüman Türk Çatı Teşkilatlarında Sosyal Danışmanlık, Başkanlık ve Yönetim Kurulu Üyeliği düzeyinde üst düzey görevler üstlendi. Londra, Brüksel, Cenevre, Strazburg, Berlin, Viyana, Lahey gibi Avrupa Başkentlerinde; Lordlar Kamarası, Avrupa Parlamentosu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.. gibi kurumlarda Politik ve Sosyal konularla ilgili uluslar arası toplantılar organize etti, NGO Üyesi sıfatıyla adı geçen kurumlarda ve Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde çalışmalar yaptı. Güney Afrika, Mozambik, Sudan, Uganda, Azerbaycan, Doğu Türkistan, Çeçenya, Gürcistan, Bosna, Hırvatistan, Kosova, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Keşmir gibi ülke ya da bölgelere İHH Almanya, Milli Görüş ve Kızılhaç, Pax Christi gibi kurumların temsilcisi olarak insani yardımlar götürdü. “Batının İnsan Hakları Karnesi 11 Eylül, Doğuda ve Batıda, İnsan Hakları Gözlemleri, Batıda Doğulu Olmak-Bir Arada Yaşamak Mümkün mü?, Kadim Bir Sorunsal Olarak ÖTEKİ” adlı kitapları yayımlanmıştır.. 2013 yılından itibaren Türkiye’de yaşamaktadır.

    Bildiğimiz Dünyanın Sonundayız!

    Büyük hesaplaşmanın ara-fesindeyiz. Dünya şekil ve kabuk değiştiriyor!

    Tarihi kırılmaların yaşandığı bir döneme tanıklık yapıyoruz. Dünyamız ve bölgemiz ateş yumağı gibi örülmüş durumda. Kendilerini “Süper Güç” olarak gören Batılı Devletler kamuoylarını “Büyük Savaşa” hazırlıklı olmaya çağırıyorlar. 

    Dün ezberimizde olan “Demokrasi, Hukukun Üstünlüğü, İnsan Hakları,” gibi kavramların asıl sahipleri “kavramlarını” derin dondurucuya koymuş durumdalar.

    Dün bize ezberletilen ve sömürülmek için dayatılan  bize ait olmayan kavramlarla bugün ki dünya ve bölgemizin geleceği üzerinden yorum yapamayız.

    Bu kavramlar tepemizde bir sopa gibi durdu ve sopanın sahipleri sömürü düzenlerinin devamı için kavram delisi yaptılar.

    Dün yaşadığımız, Bugün yaşayacağımız durumu “ötekinin” tanımladığı, dayattığı, tarif ettiği kavramlarla açıklamayacağız.

    Hemen yanı başımızdaki savaşları, yıkımları, bebek, kadın, yaşlı ölümlerini, soykırımları, göçler ve göç kervanlarımızı bu kavramlarla açıklamayacağız!

    Batı Asya’dan uzak Doğu Asya’ya, Kızıldeniz’den Kafkasya’ya, Hind-alt kıtasından Doğu ve Batı Avrupa’ya, Afrika’nın Doğusu ve Batısı dâhil Latin Amerika’ya kadar olan acıları ve gözyaşlarımızı elbette ezberimizdeki kelime ve kavramlarla açıklamıyoruz.

    Batı toplumu ve düşüncesi dışındaki her bir anlam arayışı, uluslararası platformda baskılara, duyarsızlıklara, körlüklere maruz kaldığından haberdarız.

    Genel bir tanımlamayla uluslararası coğrafya, bir gün sonrası bakımından yapılan ve yapılacak jeopolitik, kestirmelerin, yorumların, öngörülerin güvenirliliğini altüst edecek ölçüde belirsiz ve sınırsız gelişmelere sahne oluyor…

    İşin aslı…

    Tarihin yeniden yazılacağı, sınırların yeniden şekilleneceği kritik “tarihi dönemeçler” her daim huzursuzlukların arttığı, ellerin yükseltildiği, parmak sallamaların yoğunlaştığı süreçlerdir.

    Biliyoruz!

    Yüz yıl öncesi de farklı değildi.. Yani iki büyük Umumi Savaş öncesinde de büyük trajediler yaşanmıştı, sınırlar değişmiş ve jeopolitik güç dengeleri yer ve el değiştirmişti.

    Yüzyıl önce trajik bir çöküşün yıkıntıları arasında yaşayan bir ülkenin çocukları olarak, ülkemizin bekası ve bölgemizin geleceği üzerinde düşünmeye çalışmalıyız.

    Koca bir çınarın çöküşü ve üzerimize giydirilen deli gömleğinin dar geldiğinin farkındayız!

    Almanya’nın Manzara-i Umumiyesi

    İkinci Umumi Harp sonrası, savaşı kazanan İngiltere-ABD-Sovyet Rusya üçlüsünün tanzim ve tasnif ettiği bölünmüş Doğu ve Batı Almanya müesses nizam yok artık.

    Batı Almanya Atlantik Avrupa’sının kurduğu bir sistemin ürünüydü.

    Savaştan yenik çıkan Almanya, doğuda Sovyetler Birliği, batı’da ise İngiltere, Fransa ve ABD tarafından işgal edilmişti. Sovyet Rusya’ya karşı olması açısından Batı Almanya, ABD ve NATO müttefikleri için çok gerekeli bir ülkeydi.

    Gerçek ve donanımlı bir ordusu olmayacak, göreceli oluşturulan ordusu NATO üyesi yapıldı ve ABD komutasına verildi.

    Siyaseten iç işlerinde yine göreceli bağımsız ancak, küresel dünya ve bölgesel-yerel politik gelişmelere kapatılmış ABD’ye bağımlı bir ülkeydi.

    Almanya NATO üyesi yapılarak Avrupa’ya dâhil edildi.

    Almanya Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), daha sonra AET’den doğan Avrupa Birliği (AB)  yolculuğunda da, Atlantik Ötesi ABD ve Kıta Avrupası İngiltere eliyle kontrol ediliyordu. 

    20. inci yüzyılın sonuna doğru Sovyet Birliği tarih sahnesinden çekildi.

    Doğu Almanya, batı Almanya ile birleşerek tek Almanya oldu.

    Avrupa Birliği-AB’nin temel amacı olarak gösterilen yeni bir egemenlik ve Avrupa ekonomisi yaratmaktı. Bilahare  üye ülkelerden oluşan federal Avrupa Devleti kurmaktı.

    AB serbest bir ticaret bölgesi ve Avrupa parası yarattı fakat siyasi bir kurum oluşturamadı.

    Almanya’nın siyasi bağımsızlığını kazanmak için Avrupa Birliğini araç olarak kullanma arzusu, Almanya’nın sahipleri ABD ve İngiltere tarafından her daim engellendi.

    Birleşmiş Almanya’nın savunma ve dışişleri politikası, özellikle Soğuk Savaş öncesi durumda kalması gerekiyordu ve öyle de oldu.

    Kısacası..

    Almanya Soğuk Savaş sonrası her ne kadar iki Almanya’nın birleşmesi olmuşsa da, siyaseten tam bir karmaşa içinde günümüze kadar devam etti. Sözde bağımsız Özde ise bağımlı olmaya devam alıştırıldı.

    AB üyeliğinden Brexit kararıyla Birleşik Krallığın ayrılması AB’nin ekonomik ve siyasi hedeflerinin, dolayısıyla Almanya’nın siyasi bağımsızlık hayalinin de bitmesi anlamına gelmektedir.

    Avrupa Birliği AB küfesini sırtından atan Birleşik Krallık-İngiltere, Almanya’yı hedef tahtasına oturtmuş gözüküyor. Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de yayımlanan The Ekonomist Dergisi kapağında “Almanya, Avrupa’nın Yeniden Hasta Adamı?” diye kapak yapıyor.

    İngiltere, Avrupa’nın düşmanı fotoğrafına yine Almanya Fotoğrafını yapıştırıyor.

    Almanya’nın durağan-resosyonist ekonomisine vurgu yapıyor..

    Irkçılık hareketlerine dikkat çekiyor. Avrupa Birliğinin fonksiyonunun bittiğini söylüyor..

    Almanya “bağımlılık” ve “bağımsızlık” şokunun altında ve yeni dönem yeni istikametini ararken klavyenin bütün tuşlarına basıyor.

    Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ekonomik maliyeti altında eziliyor.

    Uzakdoğu Çin ile Ticaretinin ABD-İngiltere tarafından engellenmesi, savaş bölgelerinden gelen göçler, nüfusunun yaşlanması yumuşak karnına işaret ediyor.

    1950 den bu yana ülkeye göç edenlerin ve çocuklarının 20 milyona yaklaşması Almanya’nın gelecekte problemli bir ülke olmasının başat sebepleri olacağı muhakkaktır.

    Bu bağlamda…

    Almanya Federal Meclis üyelerinin yüzde 13,3’ü göçmen kökenli. 735 milletvekilinden oluşan Federal Mecliste 100 civarında göçmen kökenli parlamenter bulunmakta. Sol Parti (die Linke) partisinin yaklaşık yüzde 28, Sosyal Demokrat Partisinin yüzde 17, Yeşiller Partisinin yüzde 15, Hür Demokrat-Liberal partinin yüzde 6, Hiristiyan Birlik Partilerinin yüzde 5 civarındadır.

    Hükümeti oluşturan Sosyal Demokrat-Yeşiller-Liberal kabinede birçok bakan yabancı kökenlidir.

    Tarım adına hiçbir bilgisi ve deneyimi olmayan Almanya Tarım Bakanı Türk kökenlidir.

    Almanya’da 1 milyon Suriyeli Mülteci bulunmaktadır. 2015 yılında Mülteci olarak Almanya’ya gelen Suriyeli-durzi bir genç, Stuttgart yakınlarında Ostelheim kasabasında yapılan Belediye seçimlerinde belediye başkanı seçilmiştir.

    Göç ülkesi olduğunu kabul ettikten sonra söylem değişikliğine giderek tam-kalifiye, yarım kalifiye ve hatta az kalifiye işçiye ihtiyaçları olduğu yüksek sesle dile getiriliyor.

    Askerlik yasasında mevzuat değiştirerek alman olmayanların yani göçmenleri de askere almak istiyor.

    Son günlerde Türkçe ilanlarla askere alımların başlandığını duyuruyor. “Gerçekten bedeli olan bir iş yap” üst başlığıyla afişler yaptırıp “donanmamızın bir parçası ol” diyerek bay bayan muharip asker ve silah uzmanı aradıklarını deklare ediyor.

    Berlin, Frankfurt, Köln gibi Türklerin yoğun yaşadıkları Büyük Şehirleri Türk Mahallerinde afiş yapıştırılıp ilanlar dağıtılıyor..

    Öte yandan birkaç ay önce Alman Savunma Bakanı askeri bir törende LGBT bayrağını göndere çekerken görüyoruz. “Biz ayrımcılık yapmıyoruz” söylemiyle Klavyenin bütün tuşlarına basıyorlar..

    Tarih boyunca Almanya’nın merkez kültürü, Hristiyanlık üzerine bina edildiği bir realitedir. Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD-1949) isminden önce tarihi olarak Almanya kendisini “Kutsal Cermen Roma İmparatorluğu” olarak isimlendirmiştir.

    Dolayısıyla Kutsal Romanın varisi Cermenler Katolik inancını, devletlerinin ve kültürlerinin merkezine koyarlardı. Yani hem asker hem de dindar bir milletti.

    Çok yakın bir zamanda “Kleine und mitlere UnternehmenKMU tarafından her on yılda bir yapılan Kilise Üyeliği Araştırması’na göre Almanların sadece yüzde 13’nün kiliseye bağımlı dindarlık anlayışının olduğu ortaya çıkıyor. Yine aynı araştırmada kendilerini “doğacı” ve “din düşmanı” olarak tanımlayanların oranın ise yüzde 36. Yüzde 50’nin üzerinde insan ise kendisinin seküler olduğunu söylemiş.

    Araştırma rakamlarının ortaya koyduğu sosyolojik sonuçlar oldukça dikkat çekici.

    “Kilisesiz Dindarlığın” Hristiyan Teolojisinde mümkün olmadığı göz önünde bulundurulduğunda gelinen durumun sonuçlarının Almanya açısından kaygı verici olsa gerektir.

    Almanya’da Din ve Kültürden uzaklaşmasının böyle devam etmesi halinde “yıkıcı” bir kopuşun yaşanması mukadder gözüküyor.

    Söz konusu anket 5 bin 300 kişiye, toplam 600 civarında soru sorularak yapılmış ciddi bir araştırmadır.

    Almanya’nın Manzara-i Umumiye sini perçeminden tutulup devletinin bağımlı, millet olarak ise, yozlaşmanın ve çürümenin dibe vuruşu olarak görmek mümkün..

    Bu “bağımlılık” ve “çürümenin” karşısında alternatif olarak toplumun ırkçı hareketlere, Neonazi partilerine yönelmesi ise ayrı bir fecaat.

    Yukardaki araştırma sonuçlarının sosyolojik açıklaması, dinde, milli duygularda, kültürdeki yozlaşmalar, haliyle ırkçılığı körüklüyor. Irkçı partiler merkez partilerden daha fazla oy alabiliyor..

    Irkçı söylemlere sahip Almanya için Alternatif Partisi AfD’nin yüzde 20-25 gibi oy oranına ulaşarak Merkez siyasetin Hristiyan Demokrat Partileri ve Sosyal Demokrat Partisinin limanına demir atması ayrı bir yazı konusudur.

    Sözün hülasası..

    Almanya’nın  hayaletlerden nasıl kurtulacağı bir muamma.

    Siyasi bağımlılık, ekonomide durağanlık, kültür ve dinde yozlaşma ve çıkış yolu olarak Irkçı Parti ve hareketler…

    Alman Edebiyatının en büyük isimlerinden, 1797 yazılmış sanat ve edebiyat dünyasını derinden etkileyen Johan Wolfgang Goethe’nin “Büyücünün Çırağı” adıyla Türkçeye de çevrilmiş bir şiir kitabından bir bölümü okuyarak yazımızı bitirelim..

    Oh, nihayet o ihtiyar sihirbaz,

    Dışarı çıktı biraz!

    Şimdi onun cinleri de bir kere,

    Oynasınlar benim keyfime göre!

    Söylediği sözler, yaptığı işler.

    Aklımda birer birer;

    Ruh gücü bende de var

    Ben de elbet yaparımmucizeler!”

    “Zauberlehrling” yani “sihirbazın çırağı” isimli şiirinde özet olarak şu konu işlenir.

    Büyücünün tembel bir çırağı varmış. Ustasına özenir ve yerine geçmek istermiş. Ustasının olmadığı bir zaman, ustasının yerine geçmeye kalkar. Büyüyü basit bir şey sanır, “ne var bende yapabilirim” der.

    Bütün hayaletleri çağırır, ancak bunlarla baş edemez, tekrar kovamaz, sonra ustasından medet umar…

    Şiir uzun ve harika bir şekilde çırağın yaşadıklarını edebi bir dille anlatır..

    Çırak avazı çıktığı kadar şöyle haykırır..

    “ÇAĞIRDIĞIM HAYALETLERDEN ŞİMDİ KURTULAMIYORUM!

    Mehmet DOĞAN

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Yüksel Timur dedi ki:

      Mehmet abi uzun zaman oldu , iletişimde koptu müsait bir vaktinizde görüşmek isterim , saygılar hürmetler