eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
9°C
Ankara
9°C
Açık
Pazartesi Az Bulutlu
9°C
Salı Hafif Yağmurlu
6°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
8°C
Perşembe Çok Bulutlu
10°C

Ahmed Cevdet Paşa ve Eğitim ve Eğitimciye Verdiği Değer

PROF. DR. MUSTAFA GÜNDÜZ

Osmanlı devletinde klasik eğitim yöntem ve kurumu medresenin yanında yeni eğitim ortamlarının teşekkülü Tanzimat döneminde ortaya çıkmıştır. İlk defa 1839’da devlete memur yetiştirmek için orta düzeyli Rüştiye Mektepleri (Mekteb-i Maarif-i Adliye ve Mekteb-i Maarif-i Edebiye) açılmıştır. Yaklaşık on sene kadar sonra da bu okullara daha nitelikli öğretmenler yetiştirmek için 16 Mart 1848’de(1) Darülmuallimîn (Erkek Öğretmen Okulu) açılmıştır. Bu sene 164. kuruluş yıl dönümü kutlanan öğretmen eğitimi ve yetiştirilmesinde tek resmî kurum olan Eğitim Fakültelerinin kökeni Osmanlı’nın Darülmuallimîn’ine dayanmaktadır.
Okulun başına ilk önce bir medrese âlimi Denizlili Yahya Efendi getirilmiştir. Okulun daha iyi işlerlik kazanması ve daha nitelikli bir öğretmen yetiştirmesi için kısa bir süre sonra da, parlak bir öğrencilik hayatı olan ve memuriyetinin başlangıcından itibaren eğitim işlerinin içinde olan Ahmed Cevdet Efendi, (daha sonra Paşa) 2 Ocak 1851 tarihinde bu okulun başına müdür olarak atanmıştır. (2)

Ahmed Cevdet Paşa ve Eğitim

Ahmed Cevdet Paşa medresenin son ve en zor zamanlarında yetiştirdiği yed-i tûla sahibi mütebahhir bir âlim, ârif, devlet adamı, müverrih, münekkid, mütercim, dilci, hukukçu vb. sıfatlarla nev-i şahsına münhasır bir münevverdir. (3)

Meslek hayatına başlamasından itibaren farklı açılardan eğitim öğretim işleriyle ilgilenmeye başlayan Cevdet Paşa’nın en çok üzerinde durduğu konulardan birisi şüphesiz maarifin yaygınlaşması ve nitelikli kurumsal bir yapının oluşması üzerine olmuştur. Bütün eserlerinde topluma faydalı olmak, insanların cehaletten kurtulmalarına vesile olmak amaçlarını taşımıştır. Eserlerini telif gayesine bakıldığında onun bir görev adamı olduğu görülür. Tanzimat’ın bir gereği olarak açılan yeni okullarda okutulmak üzere hazırladığı kitapların girişlerinde eğitimin önemine sürekli vurgu yapmıştır. Meclis-i Maârif’in kurulmasından Darülmuallimîn, Darülfünûn, Encümen-i Danîş, Maârif Nezareti, İbtidailer, İdadîler, Hukuk Mektebi vb. eğitim kurumlarının ortaya çıkmasında ve hayat kazanmasında onun rolü büyüktür.

Cevdet Paşa’ya göre, toplumun gelişebilmesi ve refah sahibi olabilmesi için sanayisinin ve ekonomik faaliyetlerin gelişmesi şarttır. Ekonomiyle birlikte sanayinin gelişebilmesi için ise bilim ve eğitim faaliyetlerinin gelişmesi ve bunların alt yapı olarak kullanılması gerekir. Tezâkir’de anlattığına göre, Bursa’da ekonomik hayatın gelişmesi için coğrafî imkânların elverdiği ölçüde yeni sanayi dallarının kurulması gereklidir. Dolayısıyla bu çevrede ipekböcekçiliğinin teşvik edilmesini ve ilgili sanayinin kurulmasını istemiştir. Bunu başarabilmek için de bilimsel bir altyapının şart olduğunu ifade etmiş ve öncelikle bir yönetmelik hazırlamıştır. Yönetmelikte şu ifadelere yer vermiştir:

“Bahâristan-ı âlemde imâr u medeniyetin tezâyüd ve terakki bulması fünûn-ı ma’rifetin ilerlemesine mütevakkıf ve manût ve kâlây-ı hüner ü ma’rifetin kıymet- u revâc bulması ise mülûk-ı salâtînin bezl-i nakdîne-i kudret ve sarf-ı sermaye-i himmet eylemesine muhtâc-ı merbut olduğundan her memleketin imâr u temeddünü ve ahâlisinin fünûn-ı şettâda tefennün ve temerrünü mülûkunun ihtimâm u himmetine göre olabildiği…” (4)

Takdimin devamında Cevdet Paşa eğitime önem verilmekle, bilim ve medeniyette ilerleme kaydedildiğini, pek çok kişinin bunu görerek eğitime olumlu bakışlar içine girdiğini anlatmaktadır. Yine devamla, Reşit Paşa’nın Paris’e yanında götürdüğü Agop Hoca’nın Avrupa’nın ilerlemesine yönelik sebepleri araştırdığını ve sonuçta eğitimi bulduğunu anlatmıştır. (5) Bu ifadelere bakıldığında Cevdet Paşa toplumsal gelişmenin ancak bilimle olabileceği yönündeki Tanzimat’ın ithal ideolojisine bağlı biri olarak görülür. Dolayısıyla da bu uğurda pek çok çalışma yapmıştır.

Ahmed Cevdet Paşa’nın Darülmuallimîn’e Müdür Atanması

Cevdet Efendi’nin yeni açılan bu okula idareci olarak atanmasının önemli gerekçeleri vardır. 2 Ocak 1851 tarihli Cevdet Efendi’nin Darülmuallimîn idaresine tayin edilmesini isteyen Meclis-i Maarif-i Umûmiye’nin dilekçesinde, 1848’de açılan Darülmuallimîn öğrencilerinin liyakatsiz olduğundan ve umulan başarıyı sağlayamadıklarından bahsedilmekte ve geleceğe dair endişe duyulmaktadır. (6) Belgede “Darülmuallimîn’e memur talebelerin ekserîsi adem-i kabiliyet ve gûşişlerinden (tembelliklerinden) naşî fünûn-ı matlubeyi tahsil edemediklerinden…” denilerek, içlerinde ancak bir kaç kişinin yetenekli ve çalışkan olduğu haber verilmektedir. Bu durumda olan talebelerin aldıkları otuz kuruş iânenin (bursun) yarısı kendilerine bırakılarak okuldan atılmaları ve yerlerine yönetmeliklerde belirtildiği üzere sınavla yeni talebe alınması istenilmektedir. Bununla birlikte Darülmuallimîn’in müstakil bir idareye kavuşturulması ve bu işleri yapacak kişi olarak da kurumun başına müderrisîn-i kiramdan liyakatli, ehliyetli Cevdet Efendi’nin getirilmesi talep edilmiştir.

Bu isteklerin yer aldığı dilekçenin bir üst makam Meclis-i Vâlâ’ya iletilmesi sırasında ise, bazı eklemelerde bulunulmuştur. Meclis-i Maarif-i Umûmiye’nin raporundaki ‘Darülmuallimîn talebelerinin tembellik ve liyakatsizlikleri tekrar edildikten sonra, ‘bunlar kendi hallerine bırakılırsa, maaşlarını alıp bir işe yaramayacakları ve yerlerine de yeni talebelerin alınamayacağı ve böylece kötü bir geleneğin başlayacağı’ ihtar edilmektedir. Yakın zamanda açılan bir rüştiyeye hoca tayini söz konusu olmuş ve Darülmullamîn’de okuyan 25 talebe arasında yapılan sınavda 4-5 kişi zar-zor atama şartlarını sağlayabilmişlerdir. Böylece mevcut talebenin çok büyük bir kısmının işe yaramadığı ortaya çıkmıştır. Oysa Darülmuallimîn terbiyet-i umumiyenin menba’ı ve ruhu mesabesinde bir yerdir. Şu halde buradaki talebeyi atıp yerine yepyeni usulle talebelerin alınması şarttır. (7)

Aynı ifadelerin daha da ileri götürülerek Sadârete sunulması (8) ve Darülmullimîn’in âni bir ıslaha muhtaç olduğunun dile getirilmesi, adı geçen okulun tarihi bakımından hayli ilginçtir. Bu belge, açılan yeni okulun beklentileri karşılayamayacağı endişesi ile hızlı bir değişimve dönüşüme tabi tutulduğunu ve bu işleri yapmaya da Cevdet Efendi’nin memur edildiğini göstermektedir.

Yukarıdaki belgelerin de açıkladığı gibi, Ahmed Cevdet’in buraya eğitici ve idareci olarak atanması sıradan bir devlet ataması değil, onun daha önceden konuyla ilgili birikim ve faaliyetleri üzerine gerçekleşmiş özel bir görev tevdiidir. 1845’ten itibaren oluşturulan maârif meclislerinde Ahmed Cevdet farklı kademelerde görev almıştır. Buradaki tecrübeleri ve eğitim hayatına olan katkıları neticesinde devlet büyüklerinin dikkatini çekmiş ve yenileşme faaliyetlerinde başarı sağlaması için 1848’den sonra da Darülmuallimîn’in önce hocalığına daha sonra da idareciliğine getirilmiştir. Cevdet Efendi’nin idareciliği sırasında yaptığı en önemli iş, Darülmuallimîn Nizamnâmesini hazırlamış ve yürürlüğe koymuş olmasıdır. (9) Bu görevini ve hizmetlerini Tezâkir’de şöyle anlatır:

“Darülmuallimîn nizamât ve ıslahatı ile meşgul oldum. Bu mektep için nizamnâme yapıp mevki-i icraya vaz’ ettirdim. Talebesinin usûl-i imtihanlarını yoluna koydum ve şuhûr-ı selasede cerr için taşraya gitmemek üzere maaşlarını hadd-i kifayeye iblağ ettirdim. Az vakit zarfında bunlardan haylice mekâtib-i rüştiye hocaları yetişmiştir. Ol vakit Meclis-i Maârif azalığı pek şerefli bir memuriyet olmakla herkes buna heves eder oldu.” (10)

Bu anlatılanlara ilave olarak Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Âliye, okulun açılışını ve babasının bu göreve getirilişini şöyle anlatır: 1845’ten sonra teşekkül ettirilen Meclis-i Muvakkat ve Meclis-i Maârif’in aydın ve ilerici görüşleriyle ön planda olan başkanlarından Kemâl Efendi sayesinde yeni eğitim kurumlarının açılması ve buralara yenilikçi fikre sahip insanların getirilmesi tasarlanmıştır. Bu çalışmaların bir devamı olarak mekâtib-i rüştiyeye muallim yetiştirmek üzere Fatih civarında bir de Darülmuallimîn mektebi açılmıştır. Oraya talebe-i ulûmdan hayli zâtlar şakird sıfatıyla alınmış ve aylık otuz kuruş maaş tahsis kılınmıştır. (11)

Ahmed Cevdet’in Darülmuallimîn’e müdür atanması Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey’in ricasıyla olmuştur. Cahil ve geçimsiz bir adam olan Vehbi Molla’nın kendisine yardımcı tayin edilmek istenmesinden dolayı, başlangıçta bu görevi kesinlikle kabul etmeyeceğini ve medresedeki köşesine çekileceğini söyleyen Ahmed Cevdet’i bu kararından Şeyhülislâm döndürmüştür. Şeyhülislâm: “ne zaman olsa medreseye çekilmek elindedir. Şimdi zuhûrat kabilinden olarak sana bir iş teklif olunuyor ki menâfi-i âmmeye müteallik hayırlı bir maslahattır. Ale’l-husus Kemal Efendi’nin gaybubeti zamanında sizin bu işte bulunmanızı biz münasip görüyoruz. Sen bunu kabul et de sonra istifa edip çekilmek kolaydır.” (12) Bu rica üzerine Cevdet Paşa Darülmuallimîn müdürlüğünü kabul etmiştir.

Cevdet Paşa 1845’te oluşturulan Meclis-i Maârif’in aslında işini kuvvetli esaslar üzerine kurduğunu ancak çok önemli bir konunun atlandığını belirtir. Ona göre bu çok önemli konu sıbyan mekteplerinin ıslahıdır. Maârif Nazırı olduğu dönemde de en çok üzerinde durduğu meselelerden biri bu olmuştur. Meclis-i Maârif’in sıbyan mektebi ıslahını önceliğe almamasından dolayı bu durumu “binaya orta katından başlandı” (13) diyerek eleştirmiştir. Sıbyan mekteplerinin ıslah işine bir an önce başlanılamamasının sebebini, o dönemde eğitim işlerinin büyük oranda Âli Paşa’nın kayırmasıyla çeşitli makamlarda bulunan Vehbi Molla gibi bir cahilin faaliyetlerine bağlar. Âli Paşa’nın eğitimden hiç anlamayan bir adamı ilgili makamlara atamasını büyük bir talihsizlik olarak değerlendirir. Ahmed Cevdet “işte ol vakit devletçe ulûm-ı maârife fevkalade himmet olunmakta iken memul mertebe terakki gelmemesi bu misillü sebeplerden naşi idi” (14) diyerek, Tanzimat döneminde Devlet tarafından eğitime ziyade önem verilmesine karşın, başarılı olunamamasının sebebini, dirayetsiz, beceriksiz ve cahil insanların ilgili yerlere tayin edilmesinde bir anlamda siyasî iradede bulmuştur.

Ahmed Cevdet’in buradaki eleştirisine bakıldığında Türk eğitim tarihinin çok derin ve önemli bir sorununa dikkat çektiği görülür. Osmanlı devlet ve toplumunda eğitim modernleşmesinin başladığı ilk günlerden bu yana aşağı yukarı aynı sorunun devam ettiği görülür. Siyasî merkezler hâlâ eğitim bakanlıklarına, eğitim müsteşarlıklarına ve genel müdürlüklerine eğitimle ilgisi olmayan, hiçbir eğitim bilimi birikimi ve tecrübesi olmayan kişileri atayabilmektedirler. Formasyon, uzmanlaşma ve performansa vurgu yapan modernizmin temel felsefesine rağmen Osmanlı Türk modernleşmesinde böylesi tercihlerin ön plana çıkması onun ‘sui generis niteliği’ne gösterilebilecek özgün örneklerden biridir!

“Darülmuallimîn Nizamnâmesi” ve Türk Eğitim Tarihindeki Önemi (15)

Ahmed Cevdet, Darülmuallimîn’e müdür atanır atanmaz ilk iş olarak, kuruma yetkin bir nizamname (yönetmelik) hazırlamıştır. (16) Hazırladığı nizamnâmenin, Türk eğitim tarihinin öğretmen yetiştirme tecrübesinde önemli bir yeri vardır. Nizamnâmede getirilen yeniliklere ve ilkelere bakıldığında Türkiye’de çağdaş öğretmenliğin temellerinin Cevdet Efendi(Paşa) sayesinde ne kadar sağlam esaslar üzerine bina edildiği görülür:

Ahmed Cevdet nizamnâmesini hazırladıktan sonra Padişaha (Sultan Abdülmecid) sunmuş ve burada dile getirilenler ve istenenler uygun bulunmuştur. Öncelikle böylesi bir nizamnâmenin hazırlanma gerekçesi üzerinde durulmuştur. Buna göre 1839’dan itibaren açılmaya başlanan rüştiye okullarının başarılı olabilmesi ve amaca uygun eğitim yapabilmesi için buralara uygun öğretmen yetiştiren bir yüksek eğitim kurumunun açılması önemle istenmiştir.

Nitelikli bir öğretmenin yetişebilmesi için uzun süre gayret etmenin gerekliliği üzerinde durulmuştur. Oysa medrese talebeleri senenin üç ayını cerre çıkarak geçirmektedirler. Bu uygulama öğrenciler için makbul bir eylem görülmemiş ve yasaklanmıştır. Açık bulunan rüştiye sayısına göre, Darülmuallimîn öğrenci sayısı fazladır ve bunlar birbirine denk gelecek şekilde planlanmalıdır. Darülmuallimîn öğrencilerinin sayısı azaltılmalı ve bunların bursları diğer öğrencilere verilerek daha iyi imkânlarda okumaları sağlanmalıdır. Ahmed Cevdet, bu halde bile öğrencilere verilecek bursun azlığını dile getirerek Padişahtan ilave burs istemiş ve kabul almıştır. Böylece öğrencilerin ders çalışmaktan başka bir şeyle uğraşmalarının önüne geçilmiştir.

Nizamnâmede çalışkan öğrencilerin okullarını normal süresinden önce bitirebilecekleri ve atanabilecekleri de eklemiştir. Ancak böylesi iyi imkânlar birçok kişinin iştahını çekeceğinden bazı ciddi önlemler de alınmıştır. Cevdet Efendi bu önlemler konusunda bugün için de öneminden hiçbir şey kaybetmeyen şu açıklamaları yapmıştır:

“Böyle dolgunca maaşı görünce bazı liyakatsizler yalnızca bu maaşı ele geçirmek açgözlülüğü ile aracılar bulup Darülmuallimîn’e girebilirler. Böyleleri her ne kadar üç sene sonunda imtihan edilip bir işe yaramayacakları anlaşılınca usûl ve nizamına göre mektepten çıkarılacaklarsa da bunlara üç sene boyunca boşuna maaş verilmiş olacaktır. Her düzenin iyi biçimde korunması, yalnızca hükümlerini istisnalardan korumak ile mümkün olabileceğinden, bir istisna yapılırsa, bunu gören bir başkası dahi böyle bir istisna koparma sevdasına düşer ve sonunda aracılıkların arkası alınamaz ve ‘el âfatu tevelledü mine’ş-şefaat’ (belâ ve felaketler kayırma ve aracılıktan doğar) ifadesine göre yerleşmiş düzenlemeler tamamen bozulup mektebin öncekinden de kötü duruma düşebileceği açık bir gerçektir.” (17) Cevdet Efendi burada sözünü ettiği ayrıcalıkların ve istisnaların önünü kesmek için söz konusu nizamnâmenin hazırladığını ve hızlı bir şekilde yürürlüğe konulduğunu belirtmiştir.

Darülmuallimîn Nizamnâmesi’nin Maddeleri Özet Halinde Şöyle Sıralanabilir:

  1. Darülmuallimîn’de 20 muvazzaf öğrenci öğrenim görecektir. Bunun yanında mülazım sıfatıyla da öğrenciler alınacaktır.
  2. Darülmuallimîn öğrencileri Arapçayı bilmenin yanında Türkçeyi iyi derecede kullanacaklar, Farsça ve Riyaziyât da öğreneceklerdir.
  3. Darülmuallimîn’e öğrenciler sınavla alınacaktır. Sınav bilgi ve liyakat esaslarına göre yapılacaktır.
  4. Darülmuallimîn’e öğrenciler, hocaların oybirliğiyle alınacak ve asla kayırma yapılmayacaktır.
  5. Darülmuallimîn öğrencileri mezun olunca, rüştiyelere öğretmen atanacaklardır. Bunu istememezlik etmeyeceklerine dair kendilerinden bir senet alınmalıdır.
  6. Darülmuallimîn’de öğrenim süresi üç yıldır. On ay, haftada beş gün okula devam şarttır.
  7. Mülazımların süreleri normal süreden düşülemeyecektir. Çünkü mülazımlar devama mecbur değildir.
  8. Darülmuallimîn öğrencileri belirtilen sürede, Usûl-i İfade ve Talim ve Lisan-ı Farisi, Riyaziyât, Fenn-i Hesab ve yeteri kadar da Hendese, Mesaha, Heyet, Coğrafya ilimlerini öğreneceklerdir.
  9. Devam etmeyenlerin bursu kesilip okuldan atılacak, yerine yenisi alınacaktır.
  10. Okulu bitirenlerin atanabilmesi için bir sınav yapılacaktır. Sınavda başarılı olanlar atanacaktır. Başaramayanlar atılacak ya da onlara isterlerse muidlik görevi verilecektir.
  11. Atama için senede birkaç kez sınav yapılacaktır. Başarılı olamayanlar isterlerse okula devam edeceklerdir. Bu sınavlardan birine girmek serbesttir. Böylece zeki ve çalışkan öğrenciler okulu daha kısa sürede bitirebilecektir.
  12. Sınavı kazananlar, önce mesleğe alışmak için muidlikle görevlendirilecek, boş kadro olmazsa bilgilerini pekiştirmek için normal okula devam edebileceklerdir.
  13. Bir atama yapılacağında sınavda en başarılı olandan başlanılacaktır. Fakat liste başında bulunanlar isterse sırasını başkasına verebilir, sırası korunur ancak bursu kesilir.
  14. Bir atama yapılacağında hak sınavda birinci gelenindir. Öteki mezunlardan istekli çıkmazsa birinci gelen görevi kabul etmek zorundadır. Eğer bu görevi istemezse elinden diploması alınır ve bir daha eğitimle ilgili bir işe girmesi yasaklanır.
Darülmuallimin talebelerinin liyakatsizliklerinden dolayı tardıyla, idaresinin Cevdet Efendi’ye ihalesi. (BOA, İ..MVL, 28/S /1267 D:195/6008, 4s.)
Kabiliyetsiz muallimlerin tardına ve Cevdet Efendi’ye Darülmuallimîn İdaresi’nin ihalesi, (BOA, A.}AMD., 28/23).

DİPNOTLAR

  • (1) BOA, İ..MSM, D.25/691.
  • (2) BOA, A.}AMD. 27 S 1267, D.28/23, s.1; BOA, İ..MVL, D.195/6008, s.1
  • (3) Mustafa Gündüz, Eğitimci Yönüyle Ahmed Cevdet Paşa, Ankara: doğu Batı Yayınları, 2013; Richard L. Chambers, “The Education of a Nineteen-Century Ottoman Âlim, Ahmed Cevdet Paşa”, International Journal of Middle East Studies, V:4, No: 4, 1973, s.462 (Bu makalenin çevirisi için bkz.: “Bir on Dokuzuncu Yüzyıl Âlimi Ahmed Cevdet Paşa’nın Eğitimi”, (Çev.: Esen Başar) Türkiye Günlüğü, S.47, s.93-111).
  • (4) Cevdet Paşa, Tezâkir, 40-Tetimme, (Yayına Haz.: Cavid Baysun), Ankara: TTK Yay., 1991, s.25.
  • (5) “Avrupa’nın ekser mahallerini dolaşarak esbâb-ı imâr-ı memâlik ne olduğu gereği gibi keşf eylemiş ve esbâb-ı mezkûrenin akdem ü ehemmi fenn-i ziraâ’te dikkat ü gayretten ibaret olarak…”. Cevdet Paşa, Tezâkir, 40-Tetimme, s.26.
  • (6) BOA, A.}AMD. 27 S 1267, D.28/23, s.1
  • (7) BOA, A.}AMD. 27 S 1267, D.28/23, s.2.
  • (8) BOA, A.}AMD. 27 S 1267, D.28/23, s.3.
  • (9) Cevdet Paşa, Tezâkir, 40-Tetimme, s.46.
  • (10) Cevdet Paşa, Tezâkir, 40-Tetimme, s.46.
  • (11) Fatma Âliye, Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, İstanbul: Bedir Yay., 1995, s.55.
  • (12) Fatma Âliye, age, s.57.
  • (13) Cevdet Paşa, Tezâkir, 40-Tetimme, s.41.
  • (14) Cevdet Paşa, Tezâkir, 40-Tetimme, s.41.
  • (15) Darülmuallimîn Nizamnâmesi için bkz.: Yahya Akyüz, “Darülmuallimîn’in İlk Nizamnamesi (1851) Önemi ve Ahmed Cevdet Paşa”, Milli Eğitim, 1990, S.95, s.3-21.
  • (16) BOA, İ..MVL, 1267/6894’den aktaran: Akyüz.
  • (17) Akyüz, age, 1990, s.8.
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.