Cumhuriyet dönemi önde gelen eğitimci bürokratlardan biri olan Cahid Okurer’in hayatına ve fikirlerine dair kapsamlı bir biyografi, eğitim tarihçisi Mustafa Gündüz tarafından yayımlandı.
Adnan Menderes dönemi Millî Eğitim Bakanlarından Tevfik İleri’nin özel kalem müdürlüğünü de yapan edebiyat öğretmeni Okurer, eğitim teşkilatının farklı birimlerinde görev yapmış, idealist, çalışkan, üretken ve millî muhafazakâr yönleriyle ön plana çıkan bir eğitimcidir.
Okurer’in resmi belgelerden hareketle yazılan kısa biyografisinde, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olması, Nurettin Topçu’nun 1939’da çıkarmaya başladığı Hareket dergisinde sürekli yazılar yazması, Elazığ’da kısa bir süre çalışması ve ardından Ankara’ya nakledilmesi ile burada farklı büorkratik görevlere gelmesi dikkati çekmektedir. Okurer, Tevfik İleri’nin özel kalem müdürlüğü sırasında önemli hizmetler yapmıştır. 1960 darbesinden sonra İzmir’e tayin edilen Okurer burada siyasete atılmış ve 1961’de Adalet Partisi İzmir Senatörü olarak Meclis’e girmiştir.
Türk eğitim sisteminin felsefesi, sosyolojisi ve bürokratik mekanizmalarla ilişkisi konularına dair önemli eserleri yayımlanan Okurer’in resmi belgelerden hareketle yazılan biyografisi şöyledir:
“Cahid, ilkokul öğretmeni Ahmed Arif Bey ve Pakize Hanım’ın oğlu olarak 1917’de İzmir/Kuşadası/ Aziziye/Çamlık’ta dünyaya gelmiştir. İzmir’de Şehit Fethi Bey İlkokulu’nu ve İzmir Erkek Lisesi’ni bitirmiştir (1934). İstanbul Yüksek Muallim Mektebi, Edebiyat Şubesi’nden 1939’da mezun olmuştur. O dönemde yüksek eğitimi tamamlamak için en az iki ay üniversitedeki talim taburuna katılması gerektiğinden bu görevini 1939’da tamamlamıştır. Cahid Bey, 1939’da istihkâm asteğmeni olarak askerliğe başlamış 01.05.1940’ta asteğmenliğe terfi edip 30.09.1941’de terhis olmuştur. 10.11.1941’de mecburi hizmeti dolayısıyla Elazığ Lisesi’ne stajyer ücretli edebiyat öğretmeni tayin edilmiş, stajyerliği 23.11.1942’de kaldırılmıştır.
Elazığ’da stajyerliği kalktıktan sonra, 01.10.1945’te “ailece Elazığ’a yerleşme imkânı bulamadığından, istediği şehirlerden birine giderse bulabileceği ve böylece meslekî sahada daha iyi çalışma sağlayacağı, diğer taraftan fikir ve edebiyat alanındaki çalışmaları yakından takip edebilmek için daha müsait bir kültür muhitine gitmeyi”(MEB Sicil Dosyası) talep istemiştir. İzmir, Bursa, Eskişehir ve Balıkesir’i talep etmesine karşın Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmenliğine atanmıştır. 11.09.1950’de Millî Eğitim Bakanlığı’na Tevfik İleri’nin Özel Kalem Müdürü olarak getirilmiştir. 07.04.1953’te Ankara Atatürk Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenliğine dönmüştür. 14.09.1956’da Yükseköğretim Genel Müdürlüğü yurt dışına gönderme amacıyla, Millî Eğitim Bakanlığı’ndan öğretmen ve memurlardan maaşlı dokuz kişi belirlemesini talep etmiştir. Belirlenen isimlerden biri de Cahid Okurer olmuştur. Müdürler Komisyonu’nun onay vermesiyle “bilgi, görgü ve ihtisasını arttırmak üzere” İngiltere’ye gitmiştir. Buradan 03.10.1957’de dönerek Atatürk Lisesi Edebiyat öğretmenliği kadrosunda, Talim ve Terbiye Dairesi üyeliğine başlamıştır. İngiltere’ye yapılan görevlendirmeden dolayı 1 sene 11 ay 12 gün mecburi hizmetle yükümlü tutulmuştur. Ayrıca dönüşünde İngiltere maarifi ve kompozisyon öğretimi hakkında küçük ancak alanının etkili bir kitabını yazmış ve bu eser üç defa basılmıştır. Okurer, 10.11.1958’te Ankara Ticaret Lisesi Türkçe öğretmenliğine görevlendirilmiştir. Bu arada Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nun kuruluşunda yer almış ve kısa süre bu okulun hazırlık sınıfında 01.08.1959’da Türkçe Kompozisyon ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliğine görevlendirilmiştir.
16.07.1960’ta Ankara’daki görevinden, İzmir Namık Kemal Lisesi edebiyat öğretmenliğine bir anlamda tenzil-i rütbe olarak resen tayin edilmiştir. Bu psikolojinin etkisiyle Adalet Partisi İzmir teşkilatının kurulmasına öncülük ederek, fiilen siyasete girmiştir. Cahid Okurer, 25.10.1961’de Adalet Partisi’nden TBMM İzmir Senatörü seçilmiştir. Bu Mecliste Grup Başkan Vekilliği ve Millî Eğitim Komisyonu Başkanlıkları yapmıştır. 02.06.1968’de TBMM üyeliğinin sona ermesinden dolayı ilk emeklilik hakkını elde etmiştir. Aslında emekliliğe intibakı 30.08.1965’te başlamıştır. Ardından Devlet Planlama Teşkilatı’nda Eğitim Komisyonu’nda müşavir olarak çalışmış ve bu görevinden de 1971’de emekli olmuştur. Okurer, bürokrat ve siyaset görevleri yanında farklı dergilerde eğitim, kültür, sanat ve düşünce üzerine durmadan yazılar kaleme almıştır.
Okurer, Remzi Oğuz Arık, Z. Fahri Fındıkoğlu, Mümtaz Turhan, Nureddin Topçu, Mehmet Kaplan ve Şevket Raşit Hatiboğlu gibi muhafazakâr-milliyetçi cephede sayılan aydınlarla birlikte çalışmış, onlarla aynı dergilerde yazmıştır. Yazı hayatına Topçu’nun Hareket’inde başlayan Okurer’in burada 1970’e kadar 42 yazısı çıkmıştır. 1950’lerde daha çok Türk Yurdu ve Türk Dili’nde, 1960’lardan sonra ise Hisar, Bilgi ve Bayrak dergilerinde sıklıkla yazmıştır. Bunların dışında Millet, Dönüm, Ülkü, Bizim Türkiye, İleri, Yurt, Zafer, Ege Ekspres, İş ve Felsefe, Yeni İstanbul, Son Havadis, Havadis, Adalet, Töre, Devlet Tiyatrosu, Kalkınan Dünya, Türk Kültürü, Milli Işık, Türk Edebiyatı gibi dergilerde yazmıştır. Makaleleri yanında ek listede künyeleri belirtilen kitapları telif-tercüme etmiştir. 22 Mayıs 1973 Salı günü Ankara’da kalp krizinden vefat etmiştir. Cebeci Asri Mezarlığı ada 563, parsel 52’de medfundur. Aileden varisi olmayan Okurer’in kütüphanesi ve evrakı Millî Kültür Vakfı’na intikal etmiştir.”
Gündüz tarafından yazılan makalede Okurer’in, “Cumhuriyet tarihinin entelektüel nitelikleri yönüyle özgün eğitimcilerinden biri” olduğuna vurgu yapılmıştır. Okurer’in bütün hayatının pratik eğitim sisteminin içinde geçtiği, bunun yanında önemli bürokratik ve siyasî makamlarda da hizmet ettiği belirtilmiştir. Yazara göre, birçok bilim adamı, sanatçı ve entelektüelin yetişmesinde Okurer doğrudan etkili olmuştur. Ancak Okurer’in asıl büyük hizmeti Türkiye eğitim meselelerine ilmî ve felsefî derinlikte çözümlemeler getirip bunlara dair çözüm önerileri üretmiş olmasıdır.
Gündüz’e göre, Cahid Okurer 1930’lardan itibaren, hâkim resmi ideolojiyle yer yer örtüşen ara sıra farklılaşan bir siyasi-entelektüel yelpaze olan milliyetçi-muhafazakâr çevrede yetişmiş ve bu vadide siyaset yapıp eserler üretmiştir. Bu kadronun bilinen meşhur isimleri Ali Fuat Başgil, Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, Remzi Oğuz Arık gibi isimlerdir. Okurer’i söz konusu milliyetçi-muhafazakâr çevre içinde farklılaştıran büyük ölçüde eğitime odaklanmış olmasıdır. Çevresindeki diğer pek çok isim daha çok hatırlanırken, Okurer’in bilinmemesi değişik şekillerde yorumlanabilir.
Makale yazarı Gündüz’e göre, “Cahit Okurer’in eğitime dair önerileri ve teklifleri, çağdaşı Mümtaz Turhan’la oldukça paraleldir. O, eğitimi Nurettin Topçu gibi bir dava meselesi olmaktan ziyade rasyonel yönetilmesi gereken bir politika ve toplumsal eylem alanı olarak görmüştür. Eğitimi dava olarak görmek ile bilimsel/rasyonel tasarım kabulü arasında fark vardır ve birincisi kulağa hoş gelerek, geniş çevrelerin dikkatini çekebilmektedir. Oysa ikincisi, hem soyut hem de geniş çevreleri heyecanlandıracak bir söylem değildir. Okurer’e göre eğitim politikalarında kaçınılması gereken tutum popülizmden uzak olmaktır. Eğitim politikaları ve programları üzerine tahliller yaparken çoğu kere somut, sayısal verilere dayalı olarak konuşma yapmış ve buna göre çıkarımlarda bulunmuştur. Örneğin Meclis bütçe konuşmasında, tamamıyla istatistiklerden hareket ederek, geleceğe dair bir vizyon belirlemiştir. Millî eğitimin meselelerini tartışırken, sayısal verileri önemsemiş, yeterli verinin olmadığı yerde de bundan şikâyet etmiştir. Böylesi durumlarda, rasyonel konuşmanın ve proje üretmenin doğru olmadığını belirtmiştir. Bu tarz, dönemin eğitim sorununu konuşan aydınlardan belirgin olarak farklılık gösterdiği gibi meselenin bu güne uzanan bir tarafı da vardır.
Cahid Okurer’i diğer eğitimci yazar ve düşünürlerden ayıran en bariz fark “zihniyet ve eğitim ile bilim zihniyeti” kavramlarına sıklıkla vurgu yapmasıdır. Öyle ki, “bilim zihniyeti” onun bütün çalışmalarında anahtar kavramdır. Bu ülkenin Tanzimat’tan beri devam eden sorunlarının temelinde “bilim zihniyeti” olgusunu kavrayamamak olduğunu belirten Okurer, bu görüşü ile Mümtaz Turhan, Z. Fahri Fındıkoğlu ve S. Sami Onar gibi sosyologlarla oldukça benzeşir. Turhan, birçok eserinde Türkiye’de bilim zihniyetinin olmadığından şikâyet etmiş ve bilim zihniyetine yatkın ilim, fikir, sanat adamlarının yetiştirilmesini salık vermiştir. Aynı şekilde Okurer de liseden itibaren başlayacak yeter sayı ve vasıfta bilim adamı, münevver yetiştirmenin bu ülkenin temel meselesi olduğuna vurgu yapmıştır.
Okurer’in eserlerinin buluştuğu ortak nokta, bilim zihniyetidir. Siyaset, ekonomi, eğitim ve kültürü buluşturan ve bütün bunları yükseltecek olan yetenek bilim zihniyetinin cemiyette hâkim hale gelmesidir. Ona göre bunu sağlayacak olan da eğitim kurumlarıdır ve burada liseler kritik roldedir. Liseler üniversitelere nitelikli öğrencinin hazırlandığı yerdir. İdeal ve ideolojiye dair fikirler talebeye burada kavratılır. Burada verilen fikirler hayat için belirleyicidir. Millî bir eğitimin temeli burada atılır. Bütün mesele Türkiye’nin kalkınması ve yükselmesi ise, bunun yeri eğitim ortamlarıdır ve burada en kilit yer lise ve üniversitedir.
Okurer lise ve üniversiteyi millî kültürün gelişmesi ve ekonomik kalkınmanın manivelası olarak görürken daha önemi bir konuyu da sıklıkla dile getirir: Bu Türkiye’nin öğretmen yetiştirme meselesidir. Öğretmen, bu ülkeyi kalkındıracak ilim, teknik ve sanat adamlarını yetiştirecek unsur olması ve bu unsurun bir parçası olması bakımından hayatî derece önemlidir. Eğitimin diğer alanlarında olduğu gibi öğretmen yetiştirmede de belirgin bir dengesizlik vardır. Nitelik ve nicelik arasında Tanzimat’tan beri denge kurulamamıştır. İmkân ve fırsat eşitliğini de gözeterek, özellikle kırsal kesime eğitimin götürülmesini vurgulayan Okurer’in üzerinde durduğu ancak somut bir öneri getirmediği mesele öğretmen niteliğidir.
Cahid Okurer, 1950’lerden itibaren Türkiye’nin eğitim ve kalkınma meseleleri hakkında hem yazmış hem de siyasette ve eğitim bürokrasisinde aktif görev yapmıştır. Önerilerinden bazıları zaman içinde hayata geçse de, nitelikli öğretmen, meslek liselerinin geliştirilmesi, liselerde ilim zihniyetinin kazandırılması, kompozisyon eğitimine azami önem verilmesi, üniversitelerin bir plan ve program içinde açılması, eğitimde bütçenin birimlere göre dengeli dağıtılması vb. çözümleri ve teklifleri hayata geçememiştir.
Okurer’in eğitim hayatındaki sorunların çözümüne dair şu önerisi son derece önemlidir ve geçerliliğini hâlâ korumaktadır: “Milli eğitim politikası üzerine söylenenlerin gerçekleşebilmesi için buna önce milli eğitim bakanlarının inanması ve tatbik iradesine sahip olması lazımdır. Buna diğer hükümet üyeleri de inanmalıdır”. Siyasetin hukuk, ekonomi, eğitim, kültür, sağlık, spor vb. bütün alanları kapsadığı ve belirlediği bir ortamda eğitim sorunlarının çözümüne bundan daha gerçekçi bir teklif her halde getirilemez.
Makalenin tam metni için bk.:https://dergipark.org.tr/en/pub/turkegitimdergisi/issue/66454/1011666