“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarih’i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Yazıma M. Akif Ersoy’un Safahat’ın 7. Kitabında geçen dizeleri ile başladım. Çok yakın tarihimizde İbret alınması gereken, çok olaylar yaşadık. Millet olarak bir yandan Terör belasını sonlandırma adına birlik beraberlik ve kardeşlikten dem vururken, diğer taraftan ülke bütünlüğüne zarar verici olaylara gözü yumuk dalıyoruz. Geçmişten ders almıyoruz. Aklı kullanma yerine nefislerimizi konuşuyoruz.
Yöneticilere düşen görev cebelleşerek ülkeyi felakete sürüklemek değil, kucaklaşarak, el ele gönül gönüle vererek ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmaktır Sorun üretmek değil, var olan sorunları birlikte çözmektir. İçinde bulunduğumuz kaotik ortam; düşüncelerimizi medenice ifade edebilme, düşman olmadan konuşabilme, kavga etmeden tartışabilme, hakaret etmeden eleştirebilme ve bir masa etrafında buluşarak sorunlarımıza çözüm bulabilme zaruretini ortaya koymasına rağmen; ülkeyi yönetenlerle ve yönetmeye talip olanların sorunları hala kavga ve gürültü ile çözmeye çalışmaları geçmişten ders almadığımızın bir göstergesidir.
Padişahlar herkes gibi bir kul olduklarını hatırdan çıkarmamaları için halktan kedilerine hatırlatmalarını istedikleri cümle; “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var! Cümlesiymiş. Onun için Osmanlı devrinde padişahların cuma ve bayram selamlığına gidişlerinde orada toplanan ahali;” Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var!” Diye haykırırlarmış.
“Kârun, Musa’nın kavminden idi de onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: ‘Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.” (Kasas, 76)
Tarihimiz; gönüllere taht kuran idarecilerin; adalet, akıl, bilgi, ahlak, erdem sahibi olduklarına şahit olduğu gibi aynı zamanda büyük bir tevazu sahibi olduklarına da şahittir. Suriye, Filistin, Mısır, Ürdün, Suûdî Arabistan gibi İslam beldelerini Osmanlı Devleti topraklarına katan ve hilâfet müessesesini Osmanlı devletinin uhdesine alarak, İslam birliğini sağlayan Yavuz Sultan Selim Han; Mısır seferinde iken Cuma hutbesindeimam efendinin hutbede kendisi için “Hâkimü’l Haremeyn-i Şerifeyn” ifadesini duyması üzerine Yavuz Sultan Selim Han’ınitiraz mahiyetinde “Hâdimü’l Haremeyn-i Şerifeyn” yani Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere’nin hizmetkârı” Demesi konumuzla ilgili güzel bir anekdottur
Bilindiği üzere Tevazu Allah katında ve insanlar nazarında güzel bir huy, onun tam zıddı olan kibir Allah’ın sevmediği kötü bir haslettir. Nitekim ayette; “Şüphesiz Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O, müstekbirleri sevmez.” (Nahl,23) Buyurulur.
Dinin korunması ve dünya işlerinin yürütülmesi ancak adil bir yönetimle mümkün olacağını bilen ecdadımız, bilim- fikir adamlarımız siyasetname, nasihatname gibi eserler yazarak veya emri bilmağruf nehyi anil münker çerçevesinde doğrudan uyarı da bulunarak meliklerin, sultanların yollarını aydınlatmayaçalışmışlardır.
Bu bilim ve fikir adamlarından birisi de 1017 yılında Balasagun’da doğan 1077 yılında Kaşgar’da vefat eden Yusuf Has Haciptir. Yusuf Has Hacip; ‘devlet kazandıran bilgi’, ‘mutluluk veren bilgi’ anlamlarına gelen bir siyasetname, nasihatname tarzında Kur’an ve Sünnete dayalı olarak yazdığı yöneticiler için bir rehber, bir ahlak ve nasihat kitabı niteliğindeki Kutadgu Bilig adlı eserinde; devleti yöneten devlet adamlarının özelliklerini sayarken, “Bey inançlı, adil, dürüst, affedici, cömert, sabırlı, vefakâr, erdemli, mütevazi, dikkatli ve ihtiyatlı olmalı, aynı zamanda tok gözlü, ahlak ve haya sahibi olmalıdır. Bey zulmetmemeli ve öfkesine hakim olmalı, işlerini istişare ile yürütmeli, işleri ehliyet ve liyakatli kişilere vermelidir.” İfadelerine yer vermiştir.
Hükümdar; kendi oğlu da olsa, taraf tutmamalı, herkese eşit ve adil davranmalıdır. Adam ayırma, yakın akraba, eş dost kayırma, adaletsiz davranma, haksızlık ve partizanlık yapma toplumu kamplara, kutuplara ayrıştırma işlerinden uzak durma gibi konularda uyarılarda bulunmuştur. Kutadgu Bilig’den yöneticilere bazı nasihatler:
“Doğruluk üzere, görürüm işi. Ayırmam, bey olsa, kul olsa kişi.
Gerçek oğlum veya yakın ve yolcu. Gerek yerli veya konuk, geçici.
Yasa karşısında, bana bir hepsi./ Kararlarımda fark, bulmaz hiçbiri.
Beyliğin temeli, gör, doğruluktur. / Doğru olsa beyler, iş sağlıklıdır.”
Peygamber efendimizin:” İş ehline verilmezse kıyameti bekleyin’” Hadisi şerifleri Hakkında Kutadgu Bilig:
“Ey Bey, işi işten anlayana ver, / Ehil, doğru, dürüst, olanına ver.
Eğer bey, ehline, vermezse işi, / Ehliyetsiz kendi, değil o kişi.
Yönetir, bilgisiz, cahil, ardından, /Bozulur bütün iş, kopar toz, duman.
Emanet yükledi, Tanrım boynuna, /Kolla emaneti, soracak sana
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun.” (Ayet) “Şu bir gerçek ki Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Ayet)
Kutadgu Bilig’de Yasa yapma ve yasaları adil bir şekilde uygulama konusunda:
“Bu göğün direği, doğruluk, yasa, /Yerinde durmaz gök, yasa bozulursa.
İki şeydir ülke, bağı, kilidi, / Biri yasa, biri, güvenlik, köklü.
İl, yasayla artar, dünya düzelir, /Zulüm, il daraltır, dünya bozulur.
Doğru ol, doğruluk üzre yap yasa. /Ki uzasın beylik, dursun ayakta.
Kutadgu Bilig’de kul hakkı yiyen yöneticilerin sonunun ne olacağı hakkında:
“Ne ekilirse yere, o biter yine, /Ne verilir ise, o geçer ele.
Kişi malı alma, yeme, dökme kan, /Bu günaha inler, çıkar iken can.
Ülkende birisi, gece kalsa aç, / Onu senden sorar, Tanrı, gözün aç.
Çıkarın kollama, kolla milleti, /Ele yük yükleme, sen taşı yükü.”
“İnsanlar üzerinde emir olan kimse onlardan sorumludur” Hadis
Tarihimizde; Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Gazi’nin şahsında tüm yöneticilere yol gösteren önemli şahsiyetlerden birisi de Şeyh Edebali’dir; Şeyh Edebali, Sosyal, iktisadî ve siyasî hayatımızı etkileyen; Anadolu’nun vatan olmasında ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük rol oynayan bir Ahi Şeyhi aynı bir İslam alimdir. Osmanlı devletinin ilk kadısı Dursun Fakihin ve Osmanlı devletinin kurucusu Osman Gazi‘nin hocasıdır.
Şeyh Edebali Türkmenistan‘ın Merv şehrinde doğmuş, Eskişehir de ve Bilecik’te yaşamıştır. Kendi yaptırdığı zaviyede öğrenci yetiştirmiş ve halkı aydınlatmıştır. Osmanlı Devleti’nin “Manevi Lideri” olarak bilinen Edebali1326’da Bilecik‘te vefat etmiş ve dergâhının zikir odasına defnedilmiştir.
Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey ise ŞeyhEdebali’nin damadıdır. Osman Bey Şeyh Edebali’nin evinde misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüyayı Şeyh Edebali’ye anlatır. Rüya şöyledir: Şey Edebali’nin koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi. Göğsünde bir ağaç bitti. Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri, kökleri tüm dünyayı sardı. Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu. İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar. Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan coşkun sulara hep o ağaç gölge etti. Şeyh Edebali Osman Bey’in rüyasınışöyle yorumlar: “Oğul Osman, Hak Teala sana ve soyuna hükümranlık verdi mübarek olsun, Kızım Malhun Hatun senin helâlin olsun.” Der. Edebali’nin bu yorumu üzerine Osman Gazi Malhun Hatun (Rabia Bala Hatun) ile evlenir.
Osmanlı devletinin kuruluşunu müjdeleyen bu rüyanın ardından Şeyh Edebali Ey Oğul diye başlayan Osman beyin şahsında tüm yöneticilere; “Kızım sana diyorum. Gelinim sen anla’” kabilinden şöyle nasihatte bulunur.
“Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana…
Güceniklik bize; gönül almak sana…
Suçlamak bize; katlanmak sana…
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana…
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana…
Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey oğul sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın.
Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır.
Gördün söyleme, bildin bilme. Haklı olduğun mücadeleden korkma!
Cahil ile dost olma: ilim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme!
Kibirliyle dost olma: hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.
İkram bil, kural bil, doyum bil. İlim bil, irfan bil, söz bil. Usul bil, adap bil, sınır bil.
Mert ol, yürekli ol.
Ey Oğul,
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar
Akşam ezanında ölürler.
Avun oğlum avun,
Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın,
Ama, bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener,
Sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.
Şu üç kişiye acı: cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene.”
“Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak! Anlayana sivri sinek saz. Anlamayana davul zurna az!
Mustafa KIR 21.1.2025