Dört beş yaşlarındaydım. Rahmetli annemle dağda keçilerimizi güdüyoruz. Bir düzlükte oturduk. Keçilerimiz karşı yamaçtaki çalılıklarda otluyor. Hava günlük güneşlik, mevsim bahar. Annemin önünde, yeşil çimenlerin üzerine yaydığı yama bohçası var.
Böyle günlerde ya yama yapar, ya yün örer veya kirmanıyla yün eğirirdi. O gün yama bohçası yanında. Uygun olan eskilerden kesip biçiyor. Biraz daha yeni olanların yıpranmış ya da yırtılmış yerlerine yama yapıyor, sökükleri dikiyor.
Öğle vakti, yamalıkların arasından seçtiği bir parçayı elime tutuşturdu. “Haydi, git; bunu ıslatıp getir.” dedi.
Az aşağıda, oturduğumuz yere beş dakikalık yürüme mesafesinde küçük bir dere vardı. Islak bezi ne yapacağını sormadan, vardır bir bildiği deyip dereye doğru yamaç aşağı koştum. Ayağımda lastik ayakkabılar, pantolonumun dizleri yamalı. Derecik çoktan kurumuştur ama bir yerlerde su olmalı.
Rastladığım ilk su birikintisinde bezi ıslattım. Hızla indiğim yamacı, bez kurumadan yetiştireyim diye koşar adımlarla çıktım. Islak bezi anneme verdim.
Bu arada annem, küçük bir ateş yakmış. Elinde tek yumurta. Güncel söyleyişle, organik ve aynı zamanda gezen tavuk yumurtası. Sabah evden çıkarken yanına almış. “Sana yumurta kaynatacağım.” dedi.
Oysa yumurta kaynatabilmek için elinde herhangi bir kap ve yeteri kadar su yoktu. O hâlde bu yumurtayı nasıl kaynatacak yani haşlayacaktı? Sadece takip ettim.
Annem, ıslatıp getirdiğim bezle yumurtayı sardı. Ateşin ortasını açtı. Açtığı yere ıslak beze sardığı yumurtayı koyup külle örttü. Külün üzerine közleri yerleştirdi. Bir süre bekledikten sonra közleri ve külü açıp bezi çıkardı. Hayret, bez yanmamıştı. Bezin içinden yumurtayı aldı. Çatlatıp güzelce soydu. Bir parça bazlamayla birlikte elime tutuşturdu. O gün oracıkta, rahmetli anneciğimin marifeti sayesinde kaynamış, namıdiğer haşlanmış yumurta yedim. Hem de mis gibi.
Üzerinden yıllar geçse de o gün bu gündür, hâlâ düşünürüm. Düşündükçe hayranlığım artar. Okuma yazma bilmeyen rahmetli anneciğim bunu kimden öğrenmiş, eğitimini nereden almış, bana nasıl da unutamadığım bir ders vermişti? Bu, hangi eğitim sisteminin ürünü ve metoduydu?
Rahmetli annem ve babamdan görüp öğrendiklerimin yanında, çevremden de bu şekilde görüp öğrenmek suretiyle hayata dair çok sayıda bilgi ve beceri elde ettiğimi söyleyebilirim. Çünkü hayatımız bunu gerektiriyordu.
Tarım, hayvancılık, ev ve köy işlerine dair büyüklerimizden gördüklerimiz hafızamızda bilgi, elimizde beceri oluyor; elimiz iş tutmaya başladığı andan itibaren, o günün şartlarında köy hayatının merkezinde yer alan bu işleri rahatlıkla yapabiliyorduk.
Rahmetli annemin, o gün orada beni de sürece dâhil ederek gerçekleştirdiği yumurta kaynatma (haşlama) şekli, günümüzde yenilikçi ve aktif bir eğitim modeli olarak sunulan açık alan eğitiminin (outdoor eğitim) bir parçasıdır. Üstelik yapay değil tamamen doğal bir ortamda, mevcut imkânlarla gerçekleştirilmiştir.
-Bu, yaparak/yaşayarak öğretme, öğrenme ve davranış kazandırma şeklinde, bir taraftan gözlem yoluyla hayatı öğrenme imkânı sunulurken diğer taraftan “bireyin kendini inşa edebilme” becerisi gibi mühim bir beceriyi kazanma fırsatı sağlanır.
-Buluş gücü geliştirilir.
-Sorun çözme becerisi kazandırılır.
-Eldeki imkânlarla neler yapılabileceği öğretilir.
-İmkânsız görüneni başarmanın yolları gösterilir.
Günümüzde anne babalar olarak, çocuklarımızın eğitimi konusunda “Biz olamadık, çocuğumuz olsun. Onlar bizden daha iyi yetişsin…” gibi düşüncelerle hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyoruz. Eğitim sistemimiz de çocuklarımızın en iyi şekilde yetişmesini istiyor. Bu yüzden eğitim, en çok kamu kaynağı ayırılan alanların başında geliyor.
Evde, okulda, yolda daima ekran karşısında olan; test çözerek teorik bilgilerle geleceğe hazırladığımız çocuklarımızın yumurta kırıp pişirecek bir beceriye sahip olmamasını çok yadırgamamalıyız. Çünkü onlara ev ortamında, sokakta, doğada, okulda, sosyal hayatta ve sosyal alanlarda kazandırılabilecek bilgi, beceri ve alışkanlıkları “akademik başarı uğruna” maalesef ihmal ediyoruz. Sonra da “dijital dünyanın kucağına ve insafına bıraktığımız” çocukların yumurta kırıp pişiremediğinden şikâyetçi oluyoruz.
Bizim, sadece akademik anlamda başarılı çocuklara değil, sorumluluk sahibi, ahlaki değerleri özümsemiş, mevcut imkânları verimli şekilde değerlendirebilecek, düşünen, buluş gücü ve sorun çözme becerisi gelişmiş, üretken, girişimci çocuklar yetiştirmeye ihtiyacımız var.
“Yumurta kırıp pişiremeyen çocuklar yetiştiriyoruz.” diyen arkadaşımdan ilhamla, bu çocukluk hatıramı naklederken eğitim öğretime dair minik bir değerlendirmede bulunmak istedim. Durum bundan ibaret…
Güzel, faydalı bir hatıra paylaşarak,annenizin öğretisini gelecek nesillere de aktarmış oldunuz.. Sayenizde yumurtayı pişirmek için bir yöntem daha öğrenmiş olduk…
Türkçe ders kitabında olması gereken bir yazı olmuş hocam. Ellerinize sağlık
Ah analarımız, ilk öğretmenlerimiz. Biz de inek, kuzu gütmeye gidince cam vazoya yoğurt koyar acıkınca yere küçük bir çukur kazardık. Kaçırmasın diye kapağın altına koyulan küçük naylonu çukura yerleştirir bir çanak yapardık. Yoğurdu o çukura boşaltıp yufka ekmekle sulum sulum yerdik. Soğan kumpur ve kuru biber tadına doyulmazdı. Belki çaresizlikten bize çok tatlı gelirdi.
Harika bir yazı hocam, bayıldım. Ne güzel bir dille akıcı yazıyorsunuz. Hocam mükemmel bir kaleminiz var. Şu yumurta pişirme olayına şok olduk. Ben de deneyeceğim bir gün.
Sayın Hocam, kaleminize ve yüreğinize sağlık. Çocukluğumuza ve köye dair güzel bir örneği kaleme almışsınız.
Afiyet olsun Mustafa Hocam. Elinize sağlık. Yine bizi geçmişe götürdünüz. Çocukluk anılarımızı canlandırdınız. Böylesi bir yumurta pişirmeyi ne duymuştum ne de görüp yaşamıştım. Demek ki insan her yaşta bir şeyler öğreniyor.
Kaleminiz daim olsun.
Hangi kitaptı, yazarı kimdi hatırlayamadım sözün sahibini. “İhtiyaçsız toplumlar fakirdir” diye bir söz okumuştum. İhtiyaçlar bize daha çocuk yaşlarımızdan itibaren çok şeyler öğretmiş meğer. Ayakta kalabilmek için buna mecburduk. Büyüklerimiz çocuklarını yarınlara hazırlıyorlardı. Herkesin yapacağı bir vazife vardı.
Ya şimdilerde öyle mi? Endüstriyel üretim her şeyi hazırlayıp sunuyor. Yiyip içip tüketmenin, giyip eskitmenin ötesinde ne yapılıyor? Kullanımına sunulan hizmetin, bir ürünün hangi evrelerden geçip kendilerine ulaştığını ne biliyor ne de düşünüyor. Ne yaşayarak bir şey öğrendiler, ne de bu gelişim sürecinde büyüklerinden bir ayet, bir hadis, atasözü, deyimler, vecize gibi kültürden bir şeyler duydular. Görmesi, duyması ve bilmesi gerekenler öğretilemedi. Çünkü sözlü kültür bitti.
Bilgi çağı, dijital çağ denilen bu evrede yine içeriğinden habersiz her şeyi hazır buldular. Ne olup bittiğine vakıf olmadan olamadan yeryüzünde herkes birbirine bağlandı. Herkes herkesle irtibat halinde. Ancak daha çok duymaması gerekeni duyuyor, görmemesi gerekeni görüyor. Bu da doğal olarak bağımlılık yapıyor ve beklenmedik sonuçlar doğuruyor. Çocuklar tutsak, ebeveynler çözümsüz bir kaygı içindeler.
Kadınlar kocalarının düzgün bir iş bulamamasından, genç kızlar aşk hayatında hedefsiz erkeklerden, ebeveynler özellikle oğullarının “büyüyüp başarılı bir yetişkin” olup olamamasından kaygılılar.
‘Endişeliler çağı!’
Kıymetli hocam beni bozkırda yaşadığım çocukluğuma ve ilk gençlik yıllarıma götürdünüz. Kuşburnu ağacından çay yaptığımız, kalan son kibritle son şansımızı kullanıp ocak yaktığımız günlere. Ömrünüz uzun olsun….
Hocam merhabalar ben TOKİ celalettin Ökten kız Anadolu İmam Hatip lisesinden Esra yani sizin kitaplarınız hakkında çok soru sormuştum hatta siz bana Mustafa kutlu’nun ofisine gittiğinizi söylemiştiniz ben Mustafa kutlu’nun hayranıyım onun etkinliklerini imza günü vs. nereden bulabilirim
Öğretmenim, maalesef şimdiki nesil sizin kadar şanslı değil. Siz, kıymetli rahmetli annenizden ebeveynlerinizden güzel şeyler gördünüz, öğrendiniz. Belki de çocuklarınıza bir şeyler öğrettiniz. Şimdiki nesil fast food annelerinin yetiştirdiğini nesiller oldukları için maalesef çok şanssızlar. Anneciğinize Allah rahmet eylesin, nur bahçelerinde yatsın inşallah.
Anneciğinize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Mekanı cennet olsun inşallah. Yazınızdaki yumurta pişirme yöntemini bilmiyordum. Güzel bir hatıra ile faydalı bir yazı kaleme almışsınız. Yüreğinize sağlık.
Allah, Anneciğinize ve Babanıza rahmet eylesin inşallah kıymetli hocam.
Çok güzel bir yazı olmuş aynı zamanda.
Sayın hocam, teşekkür ederim gerçekten bir solukta okudum güzel bir anı ve devamında güzel bir ders.
Değerli müdürüm emeklerinize sağlık biraz da çocukluğumuzu yaşamış olduk bu güzel Yazınızda. Dijital Dünyası kontrolsüz bir şekilde devam ettiği sürece bu durum çocuklarımızın geleceğini hatta ülkemizin de geleceğine olumsuz tesis edecektir diye düşünüyorum. Bütün dikkatlerimizi dijital Dünya bitiriyor dikkatlerimiz çalınıyor. Odaklanamıyoruz problem çözme yardımlaşma gibi temel doğal gereksinimlerden de uzaklaşıyoruz tekrar değerli hocam emeklerinize sağlık