Azınlık okulları (cemaat mektepleri, ekalliyet mektepleri), Osmanlı Devleti’nin idaresi altında yaşayan; aralarında dil, ırk ve din farkı bulunan, özel anlaşmalarla verilen haklardan yararlanan başta Rum, Ermeni ve Yahudi (Musevi) olmak üzere bazı dinî azınlık gruplarının açtığı okullardır. Bu okullara Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup ancak ilgili azınlığa mensup olanların çocukları kayıt olabilirler.
Osmanlı’da var olan azınlık ve yabancı okulları, Türkiye Cumhuriyeti’nin konu ile ilgili yasalarına uymak şartıyla Lozan Antlaşması sonrası Millî Eğitim Bakanlığına bağlanarak günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Yabancı ve azınlıkların açmış oldukları okulların durumu Lozan Barış görüşmeleri devam ederken çok tartışılmış en son Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkaracağı yönetmeliğe uyulması kararı ile varlıkları teminat altına alınmıştır. Türkiye’nin millî menfaatleri aleyhinde propaganda yapılmaması; Tarih, Coğrafya ve Türkçe derslerinin Türk öğretmenler tarafından verilmesi ve Milli Eğitim Bakanlığı müfettişleri tarafından denetlenmesi ile ilgili yönetmelik uygulanmıştır. Bugün de yabancı okullar ülkemizde eğitim faaliyetlerini sürdürmekte ve bu okullardan ülkemizin yönetiminde etkili olan isimler yetişmektedir.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdür yardımcısı olarak görev yaptığım 2009 -2012 yılları arasında özel okulların iş ve işlemlerine bakan bölüme Özel Okullar Bölümüne nezaret ediyordum. Bu tarihlerde yaklaşık 1500 özel okul 500 civarı Anaokulu ile azınlık okulları da özel okullar bölümüne bağlıydı. Sorumluluğum gereği azınlık okulların hepsini ziyaret edip, yetkilileri ile görüşüp tanıştım. Karşılıklı diyalog halinde olduk, sorunlarını dinledik. Halen Milletvekili olan Garo Paylan da o dönemde hem ayakkabı ticaretiyle uğraşıyor hem de Bakırköy Ermeni okulunun mütevelli heyetinde başkanlık görevini yapıyordu, diye hatırlıyorum. Kendisiyle o günlerde ve daha sonraki süreçte birkaç defa görüştük.
O tarihlerde İstanbul’da yaşayan Rum nüfusu 3000 civarında ve genelde de yaşlı nüfusa sahip olduğu için Rum okullarında öğrenci pek yoktu. Olanlarda beş, on öğrenci ile idare ediyordu. Öğrencisi olmayan Rum okullarının görkemli binalarını başka amaçlarla kullanmak için kapatılmasını Rum okulları yetkililerinin kendileri özellikle talep ediyordu. Fakat Milli eğitim bakanlığı olarak kapatmanın doğru olmayacağı görüşü hakimdi. Çünkü biz burada bir Rum okulu kapattığımızda Yunanistan da mütekabiliyet esasına göre Batı Trakya’da (İskeçe, Gümülcine, Dedeağaç da) bir Türk okul kapatma hakkı söz konusuydu. O nedenle devlet; okulunuz açık, öğrenciniz varsa gönderin biz kapatmıyoruz şeklinde diplomatik bir yöntem izliyordu.
İstanbul’daki tek Musevi okulu Beşiktaş-Etiler de idi. Ziyarete gittiğimde depreme veya herhangi bir saldırıya karşı çok sıkı güvenlik önlemlerinin alındığını gördüm. Bu okula dışardan kolay kolay ziyaretçi kabul edilmiyordu. Ben de bir sürü güvenlik tedbirleri eşliğinde ziyaret ettim. En çok dikkatimi çeken güvenlik önlemi olarak her masanın altında kaskların bulunmasıydı!
İstanbul’da yaşayan yaklaşık yüz bin civarında Ermeni vatandaşımız olduğu için en çok öğrencisi olan azınlık okulu da haliyle Ermeni cemaatinin vakıfları tarafından açılan bu okullardı. Genelde ekonomik bakımdan güçlü olmayan fakir Ermeni ailelerin çocuklarının bu okullara geldiğini vakıf yetkilileri ve orada çalışan öğretmenler ifade etmişlerdi. Bu okulların eğitim kalitesi düşük olduğu için hali vakti yerinde olan Ermeniler çocuklarını bu okullara vermekten ziyade, batı kültürü doğrultusunda öğrenci yetiştirmeyi hedefleyen özel Fransız Koleji gibi ücretleri oldukça yüksek olan okullara veriyorlardı.
Son bilgilere göre ise 16 Rum okulunda 201 öğrenci, 34 Ermeni okulunda 2618 öğrenci, bir Musevi okulunda 529 öğrenci ve bir Süryani anaokulunda 44 öğrenci bulunmaktadır.
AZINLIK OKULLARINA ÖĞRETMEN ATAMA
Azınlık okullarına öğretmen atama yönetmeliği ile ilgili yapılan değişikliği duyunca bu konuyu yazma ihtiyacı hissettim. Görev yaptığım dönemde azınlık okullarına yukarıda bahsi geçen yönetmelik doğrultusunda Türkçe ve Sosyal dersi öğretmenleri, il milli eğitim müdürlüğü özel okullar bölümü tarafından atanıyordu. Bu okullarda görev almak için müracaat eden öğretmenler arasından liyakate uygun öğretmeni bölüme bakan müdür yardımcısı seçip, İl Milli Eğitim Müdürü ve Valilik onayıyla atanıyordu. Sayısal bölüm öğretmenlerinin alımına ise azınlık okullarının kendi yönetimi karar veriyordu.
Daha önceki yıllarda bu okullara rastgele öğretmenler de atanmıştı. Hatta zihniyet olarak aşırı uçlardaki öğretmenlerin ataması sonucunda Türk dili, kültürü ve tarihi ile ilgili pek bir şey verilmediğini, orada önceden görev yapan duyarlı öğretmenler benimle paylaşmışlardı. Bu nedenle öğretmen seçimine çok dikkat etmeye çalışıyordum. Her sene o okullara atanabilecek öğretmenleri tek tek gözden geçiriyor, iyi yetişmiş yüksek lisans, doktora yapmış alanında kaliteli, liyakatli ve uygun öğretmenleri göndermeye çalışıyordum. İki yıl önce rahmetli olan yazar öğretmenlerden Asım Gültekin’in görevlendirilesini de bu okullardan birisine yapmıştık. Hatta bir Ermeni okulunun yetkilisi; bizim istediklerimizden ziyade kendi istediklerine atıyor diye beni bir yerlere şikâyet etmişti.
Biraz araştırma yapınca gördüm ki; Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinde 2015 yılında değişiklik yapılarak (madde 28 /2 /a) Azınlık okullarında yönetici ve öğretmen görevlendirilmesi aşağıdaki esaslara göre yapılır hale getirilmiş:
(Değişik: RG-4/7/2015-29406) Türkçe ve Türkçe kültür dersi öğretmenleri, 20/5/1955 tarihli ve 6581 sayılı Azınlık okulları Türkçe ve Türkçe Kültür Dersleri Hakkında Kanun hükümlerine göre okul müdürlüğünün teklifi, valiliğin onayı ile en fazla 5 yıl süre ile görevlendirilirler. Bu öğretmenlerin görev süreleri, okul müdürlüğünün teklifiyle uzatılabilir. Bunlardan biri, okul müdürlüğünün görüşü alınarak valilikçe müdür başyardımcısı olarak görevlendirilir.
İlgili azınlık okulunun teklifi İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yani Valilik onayı ile görevlendirilir diye yönetmelikte küçük, masumene! bir değişiklik yaparak devletimizi devreden çıkarmışlar. Dolayısıyla azınlık okulları sayısal bölümün öğretmenlerinin yanında Türkçe ve sosyal dersi öğretmenlerini de kendileri seçmiş oluyorlar. Milli Eğitim ve valilik ise seçme yerine sadece seçileni onay makamı gibi kalmış oluyor.
KURUM HAFIZASI
Türkiye’nin milli meselesi olan Milli Eğitime bağlı azınlık ve cemaat okulları konusu çok önemlidir. Lozan’da açık ve net olarak; Türkiye’nin milli menfaatleri aleyhine propaganda yapmaması, tarih, coğrafya ve Türkçe derslerinin Türk öğretmenler tarafından verilmesi ve MEB müfettişleri tarafından denetlenmesi ilgili yönetmelik ile düzenlenmiş. Bu dersleri verecek öğretmenleri Türkiye Cumhuriyeti devleti adına bu erk’e sahip olan milli eğitim yetkililerinin önerisiyle valilik tarafından atanması gerekiyor. Konunun hassasiyetinden dolayı Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan yönetmelik ile bu okullara öğretmen görevlendirme konusunun çok iyi düşünüldüğü anlaşılıyor. Ancak son değişikliği yaparken konunun hassasiyetine vakıf olmayan bizim bürokrasinin ikna edildiği anlaşılıyor!
Osmanlının devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak milliyeti ne olursa olsun hiç kimseyle, hiçbir vatandaşımızla sorunumuz yoktur. Osmanlı hoş görüsünü aynen devam ettirme gayreti içindeyiz. Ancak geçenlerde “Tahsin Paşa’nın Hatıraları:
https://www.tarihistan.org/mustafa-altinsoy-yazdi-tahsin-pasa-nin-hatiralarindan-izdusumler/25592/
üzerine yazdığım bir yazıda görüleceği gibi dış ülkelerin Türkiye’ye karşı bir hoşgörüsü olmadığı gibi ülkemiz ile ilgili emellerine daha da hız verdiklerini 15 Temmuz ‘da Türkiye’yi işgal girişiminde bulunmalarında görmüştük. Dış güçler uzun vadeli emellerinden vazgeçmeyeceği için içimizdeki bu vatandaşlarımız üzerinden yaralarımızı kaşımaktan geri durmayacaklardır.
Bütün bunları geçtiğimiz Nisan ayında TBMM’ye Ermenilerle ilgili bir önerge verilince konunun ehemmiyetine binaen gündeme getirme ihtiyacı duydum. Şüphesiz bütün Ermeni vatandaşlarımızın gizli emeller içinde olduğunu düşünemeyiz. Nitekim yine bir Nisan ayında bir Ermeni okulunu ziyaret ediyordum. Orada Amerika’nın Ermeni tasarısı ile ilgili konu gündeme gelince okuldan bir yetkili; “Hocam bizim içimizde de çok farklı görüş ve düşüncede olan insanımız mevcut diyerek şöyle dertlenmişti; HRANT DİNK öldürülmeden önce içimizdeki bir çok kişi onu yerli düşündüğü ve Türkiye’de ortak yaşam için zeminler oluşturmaya, öneriler getirmeye çalıştığı için eleştiriyor ve ona sahip çıkmıyorlardı. Öldürülünce bir sembol yapılıp, sanki herkes Hrant ‘ı seviyormuş gibi rollere girdiler” demişti.
ÖNERİLER
Dışişleri Bakanlığı’nda konuyla ilgili bilgi birikimi ve hafızasının mutlaka mevcut olduğunu sanıyorum. Ancak bizim Millî Eğitim Bakanlığında konunun hassasiyetini bilen kayıtlı hafıza ya da tecrübeli bir isim yok diye biliyorum. Eğer böyle bir kurumsal hafıza olsaydı yönetmelikteki masumane gibi gözüken bu değişikliğe müsaade edilmezdi diye düşünüyorum. Konu sadece bu okullara kayıtlı öğrenci meselesi değildir. Konunun mütekabiliyet esasına göre Batı Trakya tarafı, bu okulların kullandığı binalar ile ilgili tasarruflar olduğu gibi, güvenlik sorunu gibi konuları da kapsayacak şekilde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca Türkiye’deki azınlıklar iyi bir entegrasyon ile yurt dışını etkileyebilir. Düşmanlaştırılan azınlık dışın beşinci kolu olur.
Millî Eğitim Bakanlığımız acilen Özel Öğretim Kurumları yönetmeliğinin 28.inci maddesindeki atama usulü ile ilgili konuyu araştırarak, bu konuda tekrar değişiklik yapılmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Ayrıca kurumsal hafızaya sahip olmak adına Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü bünyesinde bir azınlık okulları daire başkanlığı ya da şube müdürlüğü oluşturulabilir. Söz konusu bu okullar sadece İstanbul’da olduğu için İstanbul’da bir şube müdürü sadece bu bölüme ve bu okullara bakıp, bununla ilgili hafızanın kaybolmaması sağlanabilir. Nitekim; Yunanistan’daki Türk okulunda görev yapan bir öğretmen arkadaşımız; ‘Yunanistan’da eğitim işleri azınlık koordinatörü Minas Minayidis 1935’den 1995’e kadar bu okullara atama işlerini kesintisiz olarak sürdürmüştür. Hangi köye hangi öğretmeni yerleştirdi ise ondan habersiz kimse değiştiremezdi’…diye ifade etmiştir
Azınlık Okulları Türkçe ve Türkçe Kültür Dersleri Öğretmenleri Hakkında Kanun hükümlerine göre öğretmenleri atama usulü gözden geçirilerek liyakatli, ehliyetli, yetenekli ve aynı zamanda tarih bilincine sahip, yerli düşünce ve endişeleri olan öğretmenlerin atanması için gerekli düzenleme yapılmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Çünkü azınlıklar, azınlık psikoloji ile daha örgütlü toplum oldukları için okullarında görev yapacak öğretmeni azınlık okulu seçip teklif getirirse ismi ve soy ismi Türkçe gibi olsa da bilmem ne …. oğlu soy isimli dönme Ermeni, Rum ve Musevi kökenli öğretmen bulabilirler.
Yabancı emperyalist devletler Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi şimdilerde de boş durmamaktadır. Azınlıklar üzerinden Türkiye’de etkinliklerini sürdürmeye devam etmek istiyorlar. Ermeni kökenli Milletvekili Garo Paylan’ın TBBM’ye sunduğu son önergeyi ve bazı isimlerin her seferinde ülkemiz aleyhine anlaşılacak beyanatlar vermesini de bu çerçevede değerlendirmekte fayda var.
Ermenilerin Türkiye aleyhine alttan alta hangi faaliyetler içinde bulunduklarını, ince ince nasıl ilerlemeye çalıştıklarını daha somut olarak görmek için dışardan bir göz olarak Mısırlı gazeteci Sabır Meşhur ’un aşağıdaki videosunun izlenmesini tavsiye edebilirim.
Garo Paylan, Türkiye’nin 4 Milyon Ermeniden Özür Dileyip Vatandaşlık Vermesini İstiyor-dublaj
Yararlı bir makaleydi çok faydalı oldu, teşekkür ediyorum.
Osmanlının taa 19.gy ikinci yarısına kadar bir eğitim derdi yoktur. Azınlıklar kendi okullarını kurmuşlar, müslümanlar da mahalle mekteplerine gitmişlerdir. Ancak belirtilen yy. İn ikinci yarısından itibaren devlet eğitime ağırlık vermişse de özellikle ABD, İNGİLİZ, FRANSIZ VE ALMAN okulları açılmış (çoğunlukla azınlıklar için) sayıları 780 i bulmuştur. İşte LOZAN ANT. burada da zaferdir. Türk Milli Eğit. tabi olmak istemeyenler çekip gitmiş, ancak toplam sayıları 16 ı bulan MİSYONER OKULLARI devam etmiş, azınlık okulları da azınlıkların başka ülkelere göç etmeleri sebebiyle işlevsiz duruma gelmiştir.
Devlet adamı olmak demek, ileriyi görmek demektir. M. Kemal , burada da ileri görğşlüğğnü ortaya koymuştur. Sultan 2.ABDÜLHAMİD, ülkenin her tarafında mantar gibi biten MİSYONER okullarına karşı hiçbirşey yapamamşt. ır .
Yazıyı okuduğumda “Tarih tekerrürden ibarettir.” sözü aklıma geldi. Konu ile ilgili birçok eğitimcinin bihaber olduğu düşünülürse “Azınlık Okulları” meselesine öncelikle eğitimcilerin daha sonra gerekli bürokrasinin gereken hassasiyeti göstermesi gerektiğini ifade eden güzel ve nokta atışları ile yazılan bu yazı dilerim gerekli yerler için bir ipucu olur. Cumhuriyetimizin 100. yılına yaklaşırken umarım bu konuda gereken ibreti almışızdır tekerrür diye tarif edilen tarihi bu sefer tekrarlatmayız…
Hocam gerçekten okurken zevk aldım
Tşkler
Emeğinize sağlık müdürüm