Makineler hayatımıza girdikten sonra hayatımızda pek çok değişiklikler oldu. Daha önce aklımıza geldiğinde olamaz diye düşündüğümüz hatta düşünmediğimiz pek çok yenilik bizi şaşırtmaya devam ediyor. Her yeni teknolojik buluşa önce şaşırıyoruz sonra da büyük bir merakla onu kullanmaya başlıyoruz. Ne kadar ulaşılmaz olsa da pek çoğumuz bunlara bir şekilde ulaşıyoruz. Muradımıza kısa sürede olmasa da makul sürede ermemiz çok da zor olmaz.
Bu teknolojik ürünler dijital gelişmelerle birleşince işin rengi daha da değişmekte. Özellikle son yıllarda her alanda hızla artan dijitalleşme furyasının etkilerini bile tartışmadan kullanmaya başladık. İnsanoğlunun rahatlık özlemi ve rahatlığa çabuk alışması değişmeyen bir gerçek. Son zamanlarda sıkça kullanılan ve İngilizceden geçmiş olan bir terim olan konfor alanı (comfort zone) bu halimizi özetlemektedir. Kimse konfor alanının dışına çıkmak istememekte, aksine bu alanı genişletmenin yollarını aramaktadır. Burası öyle bir alan haline geldi ki ister fakir olalım ister zengin mutlaka kendimize bu alanda bir yer buluruz.
Bütün bu gelişmelerin de elbette bir maliyeti olacak. Her yenilik yeni bir şey getirirken sahip olduklarımızdan da bir şeyler götürmekte. Kolay ve rahat yaşamanın maliyeti o kadarda ucuz değil elbet. Teknoloji ve dijitalleşme bize bir şey verip bizleri mutlu ettiğinde iyi, bizden bir şeyler almaya başladığında da kötülemeyi ihmal etmeyiz. Sanayileşme ile işgücü kaybının etkisi yıllarca farklı boyutlarda kendini göstermiştir. Her ne kadar bazı mesleklerde iş gücü kaybı olsa da insana duyulan ihtiyaç az çok devam etmekteydi. Ta ki yok olmaya yüz tutmuş meslekler haberlerini duyana kadar.
Ancak son yıllarda artık bazı mesleklerin de risk altında olacağı, hatta bazı mesleklerde insana hiç ihtiyaç olmayacağı tartışılmaktadır. Sanayileşme, teknoloji ve dijitalleşme gibi alanlardaki gelişmeler bazı mesleklerde insan faktörünü arka plana atarken makineleri öne çıkarmış durumdadır. Bu süreçte da son yıllarda yapay zekâ uygulamaları önemli rol oynamaktadır. Yapay zekanın hükmettiği ve tehdit ettiği mesleklere yönelik yapılan planlamalar tekrar gözden geçirilmekte olup bu durum ister istemez gelecekte risk altında olan meslekleri gündeme getirmektedir. Bu durum bu alanlarda kariyer planlaması yapanları farklı alanlara yöneltirken bu mesleklerde çalışanları da kara kara düşündürmektedir.
Microsoft Copilot uygulaması yapmış olduğu bir araştırmada kullanıcılarının 200 bin konuşmasını analiz etmiş, yapay zekanın etkilediği ve risk altında olabilecek mesleklerin neler olabileceğini belirlemiştir. Bu mesleklerin genellikle yapay zekanın etkin olabileceği ve dolayısıyla insan faktörünün minimuma inmesi veya hemen hemen hiç olmaması beklenen meslekler olduğu sonucuna varılmıştır. Bunların başında da çevirmenlik, yani mütercim-tercümanlık en riskli meslek olarak belirlenmiş, bunu tarihçiler, yazarlar, editörler, müşteri hizmetleri temsilcileri, satış temsilcileri gibi meslekler takip etmektedir. Bu araştırmaya göre üretken yapay zekâ uygulamalarının yapacağı tüm meslekler risk grubuna girme potansiyeline sahip görünmektedir.
Gelecekte en çok ihtiyaç duyulan ve etkinliğini yitirmeyecek meslek gruplarına bakıldığında ise veri kullanımı dışında kalan, beden kullanımı gerektiren meslekler olarak göze çarpmaktadır. Sağlık hizmetlerinde çalışanlar, temizlik ve bakım personelleri, boya, inşaat, marangozluk, tesisatçılık gibi meslekler bunlara birkaç örnek olarak sayılabilir. Bu durum açıkça makinenin insanın yerini alamayacağı mesleklerin öneminin gittikçe artacağını göstermektedir.
Her yerde olduğu gibi ülkemizdeki hizmet sektörüne duyulan ihtiyaç sıkça dile getirilmekte pek çok fabrika ara eleman bulmakta sorun yaşamaktadır. Bu sorunu sadece teknolojik gelişmelere bağlamak doğru değil elbette. Farklı gerekçelerle yıllarca devam eden kesintisiz eğitimin etkilerini yeni yeni ama ciddi bir şekilde hissetmeye başladık. Eğitim uzun soluklu bir süreç olduğu için etkisini bugünden yarına görmek mümkün değildir. Bu nedenle eğitim üzerine alınan her kararın uzun vadeli etkilerini düşünerek alınmasında fayda vardır. Herkesin hemfikir olduğu konu eskisi gibi el becerisi ve ustalık gerektiren işlerin yaptırılmasının hem zor hem de maliyetli hale gelmesi kesintisiz eğitimin bir sonucu olmasıdır. Bu konuya bu kadar değinmek şimdilik yetsin. Tekrar makine mi yoksa insan mı sorusuna dönelim.
İş bulmanın zor olacağı meslekler arasında ilk sırada gösterilen mütercim ve tercümanlık mesleği olduğundan bahsetmiştik. Çok eski çağlardan beri önemli meslekler arasında yer alan mütercim ve tercümanlık veya kısaca çevirmenlik yazılı ve sözel olarak yerini hızla makinelere bırakmaya başladı. Artık kimse basılı bir sözlük taşımıyor. Çevirinin makineleşmesi sözlüklerin dijitalleşmesiyle hız kazandı. Önce dijital sözlükler çıktı. Daha sonra bu sözlükler aradığımız kelimelerin anlamlarını vermekle kalmayıp kelimenin telaffuzu ile bağlamında kullanılan yazılı ve görsel örneklerle işimizi kolaylaştırmaya başladı. Bu durum yabancı dil öğrenenler için kaçırılmayacak büyük bir fırsat demekti. Çeviride kullanılan sözlüklerden sonra bu sefer çevirinin kendisini yapan dijital araçlar yavaş yavaş kendilerini göstermeye başladı. Yapay zekâ buraya da girmeye başladı. Yazılı ve sözlü çeviride doğruluk oranının bazı dillerde yüzde doksanlara kadar ulaşması bu araçlara olan ilgiyi daha da artırırken bu işi yapanlara olan talebi de ister istemez azalttı.
Yapay zekanın her şeye burnunu sokması hukuki ve etik sorunları da tartışılır hale geldi. Yapay zekâ ile yapılan her türlü çeviri veya diğer işlerin hukuki bir yaptırımının olmaması pek çok ülke için sorun olmaya başladı. Bazı ülkelerde yapay zekâ ile yapılan çevirinin doğrudan sahipliğinin olamayacağı değerlendirmektedir. Amerika’da yapay zekâ ile yapılan çevirilerin telif hakkını ihlal edemeyeceği ve dolayısıyla da suç kabul edilemeyeceğine yönelik şu örnek verilmekte. Mahkemenin bu konuda aldığı karara göre bir fotoğrafçının kamerasını Endonezya’daki bir ormanda unutması sonucu bir maymunun o makine ile çektiği selfinin başka biri tarafından izinsiz kullanılmasının suç olmayacağı yönünde olmuştur. Yani ABD telif hakkı yasalarına göre insan olmayan bir bireyin telif hakkının olamayacağı sonucuna varılmıştır. Aynı mantıkla yapay zekâ ile yapılan çevirilerin de doğrudan bir bireye sahip olamayacağına hükmetmiştir.
Kısaca etik ihlaller konusunda da tam bir uyum birliği olmadığı görülmektedir. Bu ihlaller konusu ülkemizde de özellikle akademik camiada çok tartışılmaktadır. Tam bu konuya yönelik yasal bir düzenleme bulunmadığı üzerine bu yazıyı bitirirken okuduğum bir haber gerek lisans gerekse lisansüstü çalışmalarda karşılaşılan bu sorunun çözümüne yönelik yasal bir çalışmanın hazırlığından şöyle bahsediyordu:
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, “Tez, makale ve diğer bilimsel çalışmalarda yapay zekanın nasıl ve hangi ölçülerde kullanılacağına dair kapsamlı bir mevzuat çalışması hayata geçmek üzeredir.” dedi.
İsmail ÇAKIR
Ankara, Kasım 2025