Bir hastaneye mi gideceğiz? Gideceğimiz hastanede tanıdık bir çalışan ya da doktor olup olmadığına bakıyoruz.
Herhangi bir kamu kurumuna ya da belediyeye işimiz mi düştü? Türü, işlevi ve seviyesi ne olursa olsun gideceğimiz yerde tanıdık bir görevli veya yetkili var mı diye araştırmaktan geri kalmıyoruz.
Hatta bir okula öğrenci mi kaydettireceğiz? İstediğimiz bir öğretmen mi var ya da sınıf değişikliği mi düşünüyoruz? Hedefimizdeki okulda iş gördürebileceğimiz, bize yardımcı olabilecek tanıdık bir eğitim çalışanı -yönetici veya öğretmen- var mı? Bunun arayışı içine giriyoruz.
Gideceğimiz kurumda kendi tanıdığımız varsa âlâ, değilse en yakın çevremizden başlamak üzere sorup araştırmaya, tanıdığı olan birilerini bulmaya çalışıyoruz. Bu yöntem ve arayışlar, pek çoğumuzun başvurduğu bir yol değil mi?
Arayış sürecinde hemşehrilik, akrabalık, dostluk, arkadaşlık, aynı camiaya veya siyasi düşünceye mensup olma, kurumsal arkadaşlık, okul arkadaşlığı, herhangi bir ortaklık, komşuluk, ortak geçmiş ya da kişisel hukuk önemli rol oynuyor. Aracı olan veya gideceğimiz kişi üst düzey bir yetkili, son derece etkili, elit ve hatırlı bir şahsiyetse keyfimize diyecek olmuyor. Çünkü biliyoruz ki göreceğimiz ilgiyi götüreceğimiz selam ve aracı kişinin konumu belirleyecektir.
Aslına bakılırsa tanıdık veya aracı bulmakla birilerinden iyilik, yardım, inayet, lütuf, himmet, ayrıcalık, imtiyaz, iltimas, öncelik, kolaylık beklediğimizi; ayrı tutulmak ve kayrılmak istediğimizi söyleyebiliriz. Adını ne koyarsak koyalım; basit bir ifadeyle torpil, kibar bir ifadeyle tavsiye mektubu -Fransızcadan dilimize geçse de yaygın kullanımıyla referans- peşine düşüyoruz. Burada bahsettiğimiz referans, özel sektörde veya kamuda bazı işler ve makamlar için talep edilen tavsiye mektubu anlamındaki referans değil elbette.
Bütün mesele; edilecek telefon, yazılacak mesaj, götürülecek selam veya arkasında kısa bir not bulunan kart sayesinde birileri elimizden tutsun, bizimle yakından ilgilensin, yardımcı olsun, işimiz kolayca görülüp hallolsun.
Sonuç olarak buluyoruz, kendimiz bulamazsak bulduruyoruz, ne yapıp edip bir şekilde işimizi gördürüyoruz.
Örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Şimdilik akıma gelenler bunlar.
Laf aramızda konumuzla doğrudan alakalı görünmese de ihtiyacımız olduğunda kalitesiz mal, niteliksiz işçilik, aldatılma ve kazıklanma endişesinden kaynaklanan güvensizlikten dolayı “tanıdık” usta, tamirci, bakkal, kasap, manav, sarraf, boyacı veya herhangi bir satıcı aramada bile üzerimize yok.
Asıl konuya dönecek olursak; normal şartlarda hastane için randevumuzu alacağız, randevu saatinde gidip gerekli işlemleri yaptıktan sonra sıramızı bekleyeceğiz. Doktorumuz şikâyetlerimizi dinleyerek muayenemizi yapacak, ihtiyaç duyarsa tahlil, tetkik, röntgen isteyecek. Gerekli inceleme ve değerlendirmeden sonra teşhis konup ilaçlarımız yazılacak veya gerekiyorsa diğer tedavilerin uygulamasına geçilecek. Karşımızda donanımlı, yaptıkları hizmetin bilincinde olan çalışanlar ve meşhur Hipokrat yeminini etmiş doktorlarımız var.
Herhangi bir resmi kurumda işimiz varsa, doğru adrese ulaştığımız ve doğru yöntemler kullandığımız zaman işlerimiz yasalar çerçevesinde mutlaka kolaylıkla görülecek, en kısa sürede gerekli işlemler yapılacaktır. Orada da görevinin ve vatandaşa karşı sorumluluğunun bilincinde olan çalışanlar ve yetkililer var.
Anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liselere yapılacak okul kaydı için yöntem bellidir. Kayıtlar, ilgili mevzuat ve kurallar doğrultusunda yapılacaktır. İş ve işlemleri gerçekleştirecek personel, görev ve sorumluluk bilinciyle hareket edecek, vatandaş olarak yasal çerçevedeki talebimizi, yasal çerçevede yerine getirecektir.
Rutin iş ve işlemlerin yapıldığı kurumlara veya yerlere giderken niçin böyle bir arayışa giriyoruz, niçin tanıdık ve aracıya ihtiyaç duyuyoruz?
Acaba tanıdık birileri aracı olmadığı zaman hastanedeki muayenemiz gelişigüzel mi yapılacak? Gerekli tahlil ve tetkikler yapılmayacak ya da sorduğumuz bir soru hoş görülmememize neden olacak?
Kamu kurumundaki işlerimiz zamanında ve layıkıyla görülmeyecek, ihmal edilecek, uzadıkça uzayacak veya çocuğumuz okula kayıt olamayacak mı?
Eğer bu davranışlar bir güven sorunundan kaynaklanıyorsa şu soruyu sormak gerekmez mi? Biz kime güvenmiyoruz?
Kendimize mi?
Kamu kurumuna mı?
Kamu çalışanına mı?
Yoksa kamu kurumu ve görevlilerin şahsında devlete mi?
Hangi eğitim, hangi inanış, hangi düşünce, hangi anlayış, gözlem ve yaşanmışlıklar bu güvensizlik ortamını ne zamandan beri ve nasıl oluşturdu; yarım yüz yıldır anlayabilmiş değilim. Bir de bu durumu nasıl ortadan kaldırabiliriz? Varsa bilen, varsa anlayan, varsa çözüm önerisi olan beri gele…
Mustafa USLU
Kaleminize sağlık. Birini arama ihtiyacı maalesef oluyor. Bunda kurumların da suçu var. Aslında beklediğimiz bize menfaat sağlanması değil, en azından haksızlık yapılmasın telaşı. Birilerine ihtiyaç duymamızdaki sebep.