eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
24°C
Ankara
24°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
26°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
26°C
Salı Az Bulutlu
28°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
25°C

Gurbet Hüzündür

Gurbet Hüzündür

Gurbet, yalnızca uzaklığı değil, uzaklıkla beraber zuhûr eden hasreti, elemi, özlemi, yalnızlığı, hüznü ve daha birçok manayı/duyguyu taşır gamlı yüreğinde. Gurbetin yüreği gamlıdır çünkü. Giden, sadece kendisini değil, dert kervanı gibi yüklendiği hüzünleri, gamı, kasâveti de taşır yüreğinde. Ananın, yarin, evladın ve cümle sevdiklerin hüznü ile yüklüdür bu kervan. Gider…Gider de her adımda artar gamı, elemi bu kervanın.

 Erzurumlu Emrah’ın:

“Gönül gurbet ele varma/ Ya gelinir ya gelinmez.”

dediği gibi, gurbet bazen dönüşü olmayan, her gidenin de dönemeyeceği bir yoldur.Bu yüzden sevdiklerini bir daha göremeyecek olmanın endişesi ve hüznü sarar ayrılan yürekleri.

Yine Ozan Ali Kızıltuğ’un:

“Asrı gurbet harab ettin o köyleri                                                                                                                    

Bülbül gidip baykuş öter gel hele                                                                                                                         

Ben ağayım, ben paşayım, diyenler                                                                                                            

 Kapıları kitlemişler gülüm  gel hele”

dizelerinde gurbetten sılaya dönüp de  bülbül öten o bağlarda, bahçelerde baykuşların öttüğünü, hanelerin sevdiklerimizle ve o güzel anılarla birlikte virâne olduğunu görmenin hüznü de vardır gurbet yolculuğunda.

 “Gurbet kuşudur yüreğim                        

 Uçar uçar da konamaz                            

 Yar hasreti ile tüter gönlüm              

 Yanar yanar da sönemez”       

 dizelerinde şairin dediği gibi, hep bir hasret, hep bir yürek yangını vardır gurbet ellerin gariplerinde. Gurbet eldir her zaman,  yabancıdır, giden hep garip… “Gurbet” ile “garip” aynı mananın çocuklarıdır çünkü. Kalan ise hep mahzundur.

   Giden, aslında sevdiklerini de götürmüştür beraberinde. Ya geride kalan,  o ise yüreğini söküp göndermiştir gidenle, onun hissesine de hüzün düşmüştür. Onun da gurbet yolu bekler hüzünlü bakışları, duman duman olur gözleri, buğulanır; gidenin yolu uzar, saatler uzar, bakışları asılı kalır takvim yapraklarında, hüzünlü gülümsemeleri donar dudaklarında, şarkıları hep yarım kalır. Kırık bir ümidin sıcaklığı dağıtır yalnızca bu kasâveti. Bu kırık ümit, günden güne sabra, mecale dönüşür yüreklerde. “Sabır” deyip bükülür boyunlar vuslatın hatırına.

  Ayrıca gurbeti gönlünde duyanlar var ki onlar da gurbete çıkmadan gurbetin garipliğini, elemini, hüznünü yüreklerinde yaşayanlardır. Kalabalıklar ve tanıdık çehreler içinde yalnızlıktır bu gurbet hali. Kemalettin Kamu’nun:     

“Ben gurbette değilim/Gurbet benim içimde”

 dizelerinde bu türden bir gurbeti hissediyoruz. Çaresizliğin, özlemin belki de en yakıcı halidir bu. Acılar, düğüm düğüm olur dizilir yüreklere.

     Bir de gidenlerin asla dönemeyecekleri,  kimi Allah dostlarına göre de gurbet değil şeb-i arus (düğün gecesi) olan ilahi sılaya ve ebedi aleme gidiş vardır. Yahya Kemal’in:      

“Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli”

dediği gibi,  gidenler yaşlı gözlerle uğurlanır gurbete “sessiz bir gemi”yle.

“Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden                                                                      

Birçok seneler geçti dönen yok seferinden”

dizeleriyle de ebedi alemin,  giden için dünyevi gurbetten farkını ortaya koyar şâir. Kavuşma ümidi artık ebedi alemin, gerçek sılanın Rahmâni güzelliğindedir onlar için.

       Aslında insanoğlu için dünya,  “kâlûbelâ”dan beri bir gurbet, bir sürgün yeridir. Uzak düşmüştür “En Sevgili”den. Sezai Karakoç’un:

“Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

 Bütün sürgünlüklerim, bir bakıma bu sürgünün süreği   

….                                                                                                       

 Ey gönüllerin en yumuşağı, en derini

Sevgili                                                                                     

En sevgili                                                 

Ey sevgili                                              

Uzatma dünya sürgünümü benim”

dizeleriyle ifade bulan bu gurbet/sürgün diyârının garibidir insanoğlu, “sıla-yı İlahî”ye kavuşacağı günü bekler, onun aşkıyla yanar bu gurbet sürgün/ diyarında. Aşk acısıyla ne kadar yanarsa o kadar pişer, olgunlaşır ve daha çok yaklaşır “En Sevgili”ye.

Fuzuli’nin:

“Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabîb                                                    

 Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır”

dizeleriyle de bu aşk anlayışındaki derûni mana, derdin derman, dünyanın ise bir çilehâne, sürgün yeri olarak görüldüğü  ilahi aşk yolculuğuna götürür bizi. Dünya gurbeti de zaten çileli ve gam yüklü değil midir gerçek âşık için, ağlayarak başlamaz mı? Ağlayarak geliriz cihana, yine ağlayarak gideriz.

 Üstat Rehâyî,  bu dünya yolculuğunu bir nilüfer çiçeğinin sudaki kısa hayat macerasına benzettiği şu enfes dizelerinde:

“Heman ağlayı geldim âleme ağlayı gittim ben                                                                     

San ol nilüferim suda bittim suda yittim ben”

diyerek dünyanın geçici ve elem verici bir yer olduğunu, dünyaya bel bağlamanın beyhûde olduğunu bize telkin etmektedir.

      Gurbet aynı zamanda bir mekteptir; olgunlaşma, öze dönme, hayatı tanıma mektebi. Gurbetin tedrisinden, âmiyâne tabirle feleğin çemberinden geçme ile bir dinginlik, hissedilen elem ve yaşanan sıkıntılarla hemhal olmanın getirdiği bir olgunluk sirayet eder uçarı gönüllere. Gurbet hüzündür, dedik mayamızda hüzün vardır, aşinayız biz melâle.   Ahmet Haşim’in dediği gibi:            

”Melali anlamayan nesle âşinâ değiliz.”  

                                                                                                    Saygılarımla…                    

                                                                                                   

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.