Fetih, açmak demektir. Miftahtır, anahtar yani.
Bir yerin kapılarını açmak, bir insanın kalbini açmak, açılan yerlere huzur doldurmak, açılan yerleri kazanmak, oraları bahtiyar etmek…
Müslüman, bir yeri açarsa orayı istila etmez, orayı inşa eder, oraya medeniyet götürür, oradaki her türden insan kendisini güvende hisseder.
Batılılar gibi istila etmez, işgal etmez gittiği yeri.
Öldürmez her şeyden önemlisi kimseyi. Ne bedenine zarar verir kimsenin ne ruhuna.
Dinine de karışmaz, inancına da inançsızlığına da karışmaz.
Fetih, sadece inşa etmekle kalmaz aynı zamanda ihya da eder.
”İslam’ı öyle yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin.” dûsturunun fiiliyata geçmiş halidir fetih.
”Kardinal kavuğu görmektense Osmanlı sarığı görmeyi yeğleriz.” dedirtmeyi bilmektir fetih.
Fetih aynı zamanda, girdiği her ülkeyi darmadağın eden, her canlıyı kılıçtan geçiren, canlıların üzerine bombalar yağdıran, şehirleri, kadim kültürleri, kütüphaneleri yakıp yıkanlara, hazineye çöküp en değerli eşyaları talan edenlere ders verir onlara müthiş bir örnek teşkil eder.
Yakma der fetih ruhu. Yıkma!
Yağmalama!
Öldürme!
Hayat hakkı tanı!
Çocuklara, yaşlılara, kadınlara dokunma der fetih ruhu.
Fetih ruhu öyle bir ruhtur ki…
Hesap sorar tüm zalimlerden.
Mazluma hem kimlik sormaz hem de mazlumun hakkını ve itibarını iade eder.
Üç kıtaya hükmeden ecdadımız fethettiği hiçbir ülkeyi sömürmemiştir meselâ.
Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını talan etmemiştir. İnsanlarını Müslüman olmaları için zorlamamıştır hatta kendi dinlerini yaşayabilecekleri imkanları onlara sunmuşlardır.
Yeryüzünde bozgunculuk fetihten sonra sona ermiştir.
İstanbul’un fethi sonrası güçlenen Osmanlı, bozgunculuk çıkarmaya çalışanlardan hesap sormuştur.
Dünyada ciddi bir sükunet hüküm sürmüştür.
Osmanlı zayıflamaya başlayınca dünyanın mazlum milletleri sömürülmeye başlanmış, köle olarak alınıp satılmış, ülkeleri yağmalanmış, insanları diri diri toprağa gömülmüş, yakılmış ve batı medeniyeti ülkelerine getirdikleri mazlumlardan hayvanat bahçesine gönderme yaparcasına ”İnsanat Bahçesi” kurup insanları sergilemişlerdir.
Dünyanın şuan ihtiyacı olan en önemli şey, İslam’ın fetih ruhudur!
Yerinden yurdundan edilen göçmenlerin de, Rusya bombasına maruz kalan Ukrayna’nın da, batılılar tarafından sömürülmeye devam eden Afrika’nın da, Hindistan’ın da, açlığın da, hastalıkların da, salgınların da, uydurulan pandeminin de ihtiyacı olan Osmanlı’nın fetih ruhudur.
Sırası gelmişken bir anekdot aktaralım.
Cezayir’e ziyarete giden Recep Tayyip Erdoğan’a gazetecinin biri,
Sizler (Osmanlı) ülkemizi işgal ettiniz diye çıkışır.
Erdoğan da, bizler ülkenizi işgal etmiş olsaydık sen şu an Türkçe konuşuyor olurdun Fransızca değil, der. (1 Mart 2018)
İslam adaletinin hüküm sürdüğü bir dünyada hiçbir Filistinli çocuğun burnu bile kanamaz!
O fetih ruhu yeniden İstanbul’dan başlayıp tüm dünyaya adım adım yayılacak Allah’ın izniyle…
İstanbul ruhu fetih ruhuyla neşvünema bulacak dünyanın ihtiyacı olan Adil Düzen mutlaka tüm dünyaya hakim olacaktır.
Yeter ki bizler Türkiye’nin asıl gücüne inanalım, geçmişin görkemini geleceğe taşıma hissiyatına sahip olalım.
”Yarın elbet bizim elbet bizimdir
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir!”
Mustafa Süs