İyi ve kaliteli bir öğretimle bir ülkenin gelişeceği iddiası, eğer kasıtlı olarak söylenmemişse kandırılmakla doğrudan ilgili olabilir. Çünkü sadece kaliteli bir eğitim sistemiyle gelişmiş bir ülke olduğuna inanmak için ya küresel sermayenin adamı olmak ya da kandırılmış narsist bir Avrupalı olmak gerekir. En azından 17. Yüzyıldan beri bu böyledir. Son üç yüzyıldan beri insan, sömürgeci ruhu anlamadan anlaşılamayan bir hayatı yaşıyor. Biçim değiştirmiş bir kolonyalizmin unsurları olan kurumlar, kuruluşlar, üniversiteler, dergiler ve medyanın söylemeye çalıştığı şeyler esasında örtmeye çalıştığı şeylerdir. Örneğin Fransız ihtilalinin kardeşlik, eşitlik ve özgürlük mottosu esasında düşmanlaştırılmış, köleleştirilmiş ve sınıflı bir dünya vaadiydi ve olan da böyle zaten.
Bugünkü konuşmalar, anlatımlar, yazımlar, çizimler mevcut küresel hegemonyanın devamına dönük faaliyetlerden başka bir şey değildir. Paris’in, Londra’nın, Brüksel’in yahut New York’un ızgara motifli şehir yapılanmasından, devasa metrolarından ve binalarından anlaşılacak olan başarılı bir eğitim sistemi değil, angaryayı metot etmiş apartheid sistemin biçim değiştirmiş halinin devam ettiğidir. O günkü angarya ile bugünkü angaryanın biçim farklılığından başka bir farkı da artık angaryayı bizim istiyor olmamızdır. Yani sömürgecilik ruhu artık iki taraflı kabul görüyor. Kolonyal sistem kendi mantığını ilmek ilmek dokumuş olduğundan insanlara da makul görünüyor.
Eğitim sisteminin sözüm ona sorunlarını tespit etmek ve çözümler üretmeye çalışmak kolonyal sisteme her geçen biraz daha angaje olmaktan başka bir şeye yaramıyor. Mesela matematik öğretimini nasıl daha iyi hale getiririz diye bir dert aşılıyor kolonyal sistemin öncüleri size. Çünkü matematiğin öğretiminde sorun olduğunu size daha önce ezberletmişti. Ve siz de bu derdinize (!) çözüm bulmak için çırpınıp duruyorsunuz. Bunun için hafta sonları ve yaz dönemlerinde kurslar düzenlemek kalıyor size. İngilizce öğretmek için de benzer yöntemler uygulanıyor. Bir başka örnek okul öncesi eğitim aşamasında yaşanıyor.
Küresel sermaye yaklaşık 30 yıldan beri okul öncesinin önemine aşırı vurgu yapıyor. Okul öncesi eğitim almış bireylerle almamış bireyleri karşılaştırıyor ve beklenildiği gibi eğitim almış çocukların akademik başarılarının, dolayısıyla hayatlarının daha iyi olduğu/olacağı öğretiliyor. Elbette bunlar üniversitelerle ve sosyal bilim araştırmalarıyla ünlü ve yön belirleyici dergilerle, kurumlarla yapılıyor. Bu propagandadan sonra size düşen, okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak. Küresel sermayenin hegemonyasının devamı için artık çocukların 7 yaşına başlarken okula gelmeleri yetmiyor. Çünkü 7 yaşına gelene kadar anneler-babalar kültürel değerleri çocuklara aşılıyorlar ve bu çocuk, aşılanan bu değerlerle küresel sermayenin istediği işgücü /insan özelliğini taşımakta zafiyet gösteriyor. Ayrıca modern, seküler, batılı düşünme ve yaşamada istenilen boyutta olmuyorlar. Bu nedenle bu çocuğun kültürel değerleri edinmeden küresel sermayenin kurumlarına gitmesi ve orda bu küresel değerleri öğrenmesi gerekiyor. Bunun için okul öncesi eğitim diye bir okul türü oluşturdular. İşte, sömürgeciliğin şekil değiştirmiş hali budur. Artık Afrika’nın bağrı ve yüzü yanık çocuklarını Paris’in sokaklarına getirip çalıştırmak angarya olarak kabul ediliyor. Ve angarya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre yasaktır (!). Ancak aynı çocuğun 2-3 yaşından itibaren kolonyalist devletin dilini ve yaşam tarzını kendi ülkesinde öğrenip gelmesi özendiriliyor. Bu ise angarya değil eğitilmiş çocuk (!) oluyor.
Ülkeler kaliteli bir öğretimle gelişemezler. Ülkeler, toplumsal kişiliklerini kültürel değerleri üzerinde inşa ettiklerinde, ahlaklı bireyler yetiştirdiklerinde gelişebilirler. Ruhen, ahlaken ve kültürel olarak aidiyeti olmayan insanlar, en kaliteli sistemleri yozlaştırabilirler ve bozabilirler. Unutmayalım, insana kültürel samimiyet aşılamayan, ciddiyet sahibi kılmayan sistemlerin elinde hiç bir bilim, çözüm vaat edemez, hiçbir kurum yarar sağlayamaz.
İnsan sorununu halledemeyen sistemler ya insan yerler ya da yenecek insan üretirler. Her halükarda sömürge sistemler olarak kalmaya mahkûmdurlar. Bu nedenle küresel sermayenin yönlendirmesiyle eğitimi anlamaya çalışmak, sorunları çözmeye çalışmak beyhudedir. Ülkeler ile insanlar birbirine benzerler. Her ikisinin de genetik yatkınlıkları vardır, kültürleri vardır, tarihleri vardır, çevreleri vardır, şahsiyetleri vardır. Bunları hesaba katmadan iş yapmaya çalışmak, hele de bir eğitim sistemi kurmaya çalışmak ve bu sistemden insanımızın yetişmesini beklemek için ya küresel sermayenin adamı olmak ya kandırılmış bir insan olmak ya da komprador olmak gerekir. Vesselam.