eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Prof. Dr. Vildan Serdaroğlu COŞKUN

1968’de İstanbul’da doğdu. 1992’de Boğaziçi Ü. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra bir yıl MEB’de İngilizce Öğretmeni olarak görev yaptı. 1993’te İSAM’dan lisansüstü bursu kazanarak kuruma araştırmacı oldu. 1994’te İstanbul Ü.’den yüksek lisans derecesi aldı. 1994-1995 yılında (ABD) University of Pennsylvania’da akademik İngilizce eğitimi aldı. 2000’de İstanbul Ü.’den doktorasını tamamladı. Doktora yıllarında Harvard Ü. kütüphanelerinde araştırma yaptı ve uzman olarak çalıştı. 2002-2004 yıllarında Harvard Ü. Aga Khan Bölümü’nde Post-Doktora yaptı. 2004-2010 yılları arasında İSAM’da araştırmacı ve TDVİA müellifi olarak çalıştı. 2010’da İZÜ’de Türkçe okutmanı olarak görev aldı. 2012’de aynı üniversitede TÖMER’in kurulmasında görev aldı ve burada ders verdi. 2013’te doçent oldu. 2013 yılında aynı üniversitede Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nü kurdu ve iki yıl bölüm başkanı olarak görev yaptı. 2015’te Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne başladı. 2022 yılında profesör oldu. Halen orada Eski Türk Edebiyatı profesörü olarak görev yapmaktadır. Alanında dört kitabı, çok sayıda makalesi (ikisi İngilizce), ansiklopedi maddesi (bazıları İngilizce), on kadar tercümesi (İngilizce-Türkçe) kitap tanıtımı, değerlendirme yazısı ve söyleşileri vardır. ABD, Fransa, Makedonya, Bosna-Hersek ve Ürdün akademik amaçlı olarak bulunduğu ülkelerdir. Osmanlı Türkçesi, İngilizce, Arapça, Farsça (orta) ve Fransızca (az) bilmektedir. İki çocuk annesidir.

    Eylüllerin Hatırı Var

    Eylül!
    Adın hüzünlü bir dokunuş.
    Yazdan kalan bir gülüş.

    Bir iç çekiş, bir dalış.
    Ağaçlar sarıya, ben hep sana dönerim.
    Sende hatır var çünkü, bilirim.

    Eylül!

    En derin mevsimisin sen ömrümüzün.
    Ne bir başlangıçsın, ne de bir bitiş.
    Yine en çok sende nihândır
    Gönle ağır gelen her geçiş…

    Eylül, takvimde bir ay gibi dursa da aslında bir duraktır. Güzdönümü durağı… Yazın harala gürelesinden, dışa dönüklüğünden, şamatasından, sıcağından, neminden sonra gelen bir nefes, bir ferahlık. Hafif esen bir rüzgar gibi dokunur insana Eylül. İçini sarar, onu dinlendirir. Çünkü Eylül’ün vefası var.

    Sadece bir ay olamaz Eylül. Bilen bilir, onun da hatırı var. Kalabalıklar dağılır, gürültü çekilir ve insan kendini duymaya başlar Eylül’de. Dışarısı serinledikçe içine çekilmek isteyen insan, kendine doğru gitmek için soluklanır Eylül’de… Belki de sonunda kendine rastlar.

    Eylül, bir aralıktır. Tamamlayan, hatırlatan, durduran bir mevsim. Yazın cıvıltısı, bir içe kapanıklığı getirir Eylülle… İnsanı yavaşlatır, hissettirir, düşündürür. Bazen insan en çok, durduğu yerde büyür ya, işte Eylül de böyledir. İnsanı büyütür.

    Eylülde yaz boyu gürültüyle örtülen duygular sessizce yüzeye çıkar. Öyle gürültüsüz, öyle telaşsızdır ki Eylül… Sanki her şey biraz susar. İşte bu yüzden Eylül’e eğilmek gerekir.
    İhtimam göstermek ve pürdikkat dinlemek, pür rikkat anlamak…

    İnsanoğlu kuş misali… Niyet etti mi bir kez, bakarsınız kara araçlarında kendine bir yer bulup yollara düşmüş… Uzun yol trenleri, otobüsleri ve de sarı taksiler bu yolcuya ram olmuş.

    Bu yıl Eylül’e Akçatekir Yaylası’ndan eğildik. Eğilmek gerekti, zira Eylül’de dik yürünmez; oturulur, dalınır, düşünülür. Kalb-i selîmi ortaya koyarak Eylül’e ordan bakılır.

    Çiğ insanın hoyratlığıyla bozup taşlaştırdığı tepeleri saymazsak yüce yaylanın ortasında, tabiatın o huzurlu köşesinde; ilahî düzenle karışmış bir enginlik, bir dinginlik sarar sizi. Dağlar, ormanlar, gökyüzü… Hepsi kendi dilince bir şeyler fısıldar. Ve bu sessiz manzaranın eteğinde, içindeki canı büyüten bir annenin varlığı var: Sessiz, derin, ama bir o kadar metin…Eylül gibiydi işte. Sefayı arkaya atmış, vefanın ağırlığını hem taşıyor hem yaşıyordu.

    O yaylada içilen demli çaylar, edilen kelamlı kelamsız sohbetler, dinlenen hikâyeler, divan yapraklarından çıkan vezinli gazeller… Her biri bir tespihin ipine dizilip sıraya giriyor ve yekpareleşiyordu bu Eylül’de.

    Hoca-annenin anlattıkları da, çaydan yükselen buhar da, rüzgarın ağaçlara fısıldayışı da başka bir yere dokunuyordu artık. Belki de sırf bu yüzden Eylül’e eğilmek gerek; çünkü eğildikçe çoğalır insan. Eğildikçe duyar, anlar, bağ kurar.

    Eylül’ün manası, gösterişsizliğinde, sadeliğinde, dinginliğinde…Onun sefası, hareketli bir tatil neşesi değil; bereketli bir iç huzurudur. Sakinlikte saklı bir keyif, köklenmiş bir bilgelik, kalplerde, derinlerde ışıldayan bir özgelik.

    Bakarsınız, sessizliğin tahtını sohbete bırakan; eli bereketli, dili bereketli, gönlü bereketli misafirler çıkar gelir. Konuşulanlarda insan isimleri sadece birer jeneriktir. Aslında misafir sözü Hakk’ı ve sabrı tavsiye edendir. Çünkü Eylül, sabırdan ibarettir.


    Kuş uçmuş da uçmuş… Sonra bir muhabbetli haneye konmuş, onlara mihman olmuş. Sade bir huzur, engin bir sohbet, zarif tuhfeler, dualı rızıklar bulmuş. Hepsi birleşince kalpte, dostlara şükür niyazı halinde semaya yüce birer burç olmuş.

    Eylüldeyiz hâlâ.


    Eylül ne tam gitmek, ne tam kalmak ister. Sadece geçtiği yerde iz bırakmaktır muradı.
    Sararıp dalından ayrılırken ses çıkarmayan ama üstüne basıldığında varlığını hissettiren yapraklar gibi… İzler silinse de zamanla, bir şarkı sözünde, bir şiir mısraında, bir çayın karanfil kokan buğusunda geri döner. Döner mi? Döner.

    İşte bu yüzden Eylül’e eğilmek gerekir.
    Herkesi, her şeyi yola koyup, onlar geçip giderken biraz durmak, biraz kalmak, biraz bakmak gerekir. Bazılarının ardından su dökmek, bazılarına iki damla yaşla veda etmek, bazılarına el sallamak da elzemdir artık.

    Evet, Eylül, vefalı bir dost gibi uğradı bu yıl da. Ne tam gidecek, ne tam kalacak. Gönlümüzde bıraktığı serin ve derin izlerle usulca hatıra köşesine asılacak.

    Herkese iyi Eylüller. Çünkü Eylüller’in hatırı var.

    Yazarın Diğer Yazıları
    01.12.2024 10:00
    03.03.2025 22:15
    13.03.2025 00:01
    31.12.2024 11:30
    10.06.2025 16:05
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.