Yüzlerce yıldır yapılan çalışmalara rağmen bugün oturup Tıbbı Nebevi’ye bakış açımız üzerine bir makale kaleme almak bana ağır ve gereksiz gelse de bunu yapmak zorunda olduğuma inanıyorum. Zira birileri bu konuya olan yanlış yaklaşımları yüzünden hem insanlara hem de İslam Dini’ne zarar vermeye devam ediyorlar.
Öncelikle bazı konularda müslümanların hem fikir olması gerektiğini düşünüyorum. Bunlardan birincisi İslam Dini’nin insanların hastalıklarının tedavisi için gönderilmiş bir din olmadığıdır. Gerek koruyucu hekimlik gerekse Peygamber Efendimiz’in tıbbi uygulamalarından hareketle böyle bir kanaate kapılmak yanlıştır.
İkincisi Peygamber Efendimiz’in hadis ve uygulamaları üzerine bugüne kadar çok detaylı çalışmalar yapılmış ve hangilerinin zorunluluk, hangilerinin tavsiye, hangilerinin günün koşullarına göre tercihleri oldukları belirlenmiştir. Buradan usül ilmine girmeyeceğim, ama ilgilenenler hadislere bakış açımızı usül kitaplarından okuyabilirler.
Üçüncüsü tıbbi bir uygulama veya tedavi konusunda bir vahiy gelmediğidir. Dikkat edin, tıp konusunda demiyorum, tıbbi uygulama veya tedavi konusunda diyorum. Genel olarak baktığımızda pekçok bilim alanıyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de ayetler bulursunuz. Bazıları bu ayetlerin bilime ışık tutmak, bilimsel olarak yol göstermek amacıyla geldiği şeklinde yorumlar yaparlar. Hatta bazıları her yeni bilimsel bir gelişme olduğunda işte şu ayet buna işaret ediyor diye hemen atlarlar. Bu yaklaşım bir noktaya kadar fayda sağlar, ama öyle bir noktaya gelirsiniz ki tıkanıp kalırsınız.
Tıbbı Nebevi denilince genellikle ayetler üzerinden değil, hadisler üzerinden hareket edilir. Yukarıda da belirttiğim gibi hadisler ortaya çıkardıkları hükümler konusunda çeşit çeşittirler. Bazıları tam bir farzlık veya haramlık kuralı ortaya koyduğu gibi bazılarından hiçbir hüküm çıkaramayabilirsiniz. Yani yapsanız da yapmasanız da birdir. Buna rağmen bu da Peygamber’in bir sünnetidir. Eğer ona benzemek adına, yapmak bir zarar vermeyecekse şefaatine talip olarak yaparsınız. Bir şeylere zarar vereceğini düşünüyorsanız o zaman terk etmeniz daha iyidir.
Sünnete bu şekilde bakmazsanız çok yanlış sonuçlara çıkarsınız. Yerine göre bir deve idrarına takılır kalırsınız.
Tıbbı Nebevi’nin dayanakları da genellikle din adına emir ifade etmeyen hadis ve uygulamalardır. Peygamber Efendimiz’e toplumun önderi olarak danışılmış, o da engin bilgisi sayesinde o günün tıbbi koşulları çerçevesinde önerilerde bulunmuştur. Yoksa dua edip Allah’tan antibiyotikler, kortizonlar, kemoterapötikler istememiştir. Ha bu arada Peygamberliğiyle ilgili tasarruflarda bulunmuş mudur? Onu da yapmıştır. Yani mucizeler göstererek insanların yaralarına da merhem olmuştur. Ancak mucizelerin de normal hayata dönük sonuçları yoktur.
Son zamanlarda bir hacamat modası çıktı. Bir tıp doktoru olarak benim için hacamatın değeri diğer alternatif tıp yöntemlerinden farklı değil. Bazı kesimler hacamatı Tıbbi Nebevi’den çıkarılmış bir farz gibi görerek uyguluyorlar. Bazıları işi o kadar ilerletmişler ki küçücük bebeklere bile yapıp fayda sağladıklarını iddia eder duruma gelmişler. Peygamber adına yapılan böyle bir işkenceyi onaylamıyorum. Bunu aynı zamanda Peygamberimiz’e de bir hakaret olarak görüyorum.
Tıbbi Nebevi’den en net çıkardığım sonuç zemzemle ilgilidir. Peygamber Efendimiz bu suyu ne niyetle içersek ona deva olacağını söylemiştir. Önceleri ilginç gelirdi bana. Sonuçta içerisinde çok az miktarda başka maddelerin bulunduğu bir su işte. Ama işin mânâ boyutu farklı. Suyu içeceksin, ama şifayı ondan değil Allah’tan bekleyeceksin. Su bir vesile sadece. O gün vesile olarak zemzem isimli suya işaret eden Peygamber bugün hayatta olsaydı sanırım kullandığımız modern ilaçlara işaret ederdi…