2021 yılının Yûnus Emre ve Türkçe Yılı ilan edilmesi nedeniyle Türkiye Yazarlar Birliği, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ile Yunus Emre Enstitüsü’nün birlikte düzenlediği Türkçe şûrası 26-27 Kasım 2021 tarihinde yapıldı. Şûra’da 14 oturumda 60 yakın bildiri sunuldu. Sosyal Bilimler Üniversitesinde gerçekleşen Şûranın sonuç bildirgesinde Türkçenin günümüzde biri uydurma, diğeri Türkçe karşılıkları olmasına rağmen Batı dillerinden kelimelerin doğrudan aktarılması şeklinde iki önemli meselesi olduğu; Arapça ve Farsça kökenli olmasına rağmen manası herkesçe malum kelimelerin dilden kovulduğu, manası tam bilinmemesine rağmen Batı menşeli kelimelerin ikamesine sessiz kalındığı belirtilmiştir.
Ayrıca Şûrada Akademi dilinin bir “dil meselesi” olduğu, çok haklı bir şekilde, üzerinde durulan konulardan biri olmuştur. “Bugün herhangi bir akademik dergiyi meraklı okuyucu kitlesinin takip etmesi, her şeyden önce “dil meselesi” hâline gelmiştir. Akademi kaynaklı olduğu havası verilen sentetik dili bilmeden bu metinleri anlamak mümkün değildir. Anlaşılmazlık tedricen akademi dilinin bir keyfiyetine dönüşmektedir. Akademik yayınlarda neredeyse “Kimsenin anlamasına gerek yok”, “Bu bize mahsus bir dil”, denebilecek bir tutum hızla yaygınlaşmaktadır.”
Şûrada sadece tespitler değil, çözümlerde sunulmuştur. “Türkçenin tabiî seyrinden çıkarılarak başıboşluğa varacak bir şekilde yapılandırılmaya çalışılması, günümüzde dilimizin en önemli meselesidir. Günlük dilde bu çok fazla hissedilmemektedir. Buna mukabil edebiyat, fikir ve ilim alanında tabiî dilden uzaklaşma temayülü gittikçe daha belirgin hâle gelmektedir. Dilin zenginliği ve rengi olan kelimeleri dilden çıkarmak mana zenginliğine, başka bir deyişle dilin hafızasına karşı bir savaştır. Yeni bir icat varsa, yeni bir keşif varsa, yeni bir kavram ortaya atılmışsa, bunlara karşılık gelecek kelimeler yapılmalıdır. Kelime yapılırken dikkat edilecek hususlardan biri de âhenktir.”
Şûrada belirtildiği gibi akademinin dil meselesi gerçekten ciddi bir meseledir. Aslında akademideki bu dil meselesinin kültür, gönül ve ruh meselesinden kaynaklandığı çok açıktır. Gönül ne hissederse dil de onu terennüm ediyor doğal olarak. Bana kalırsa, Şûranın en önemli değindiği konu buydu. Temennim ileriki yıllarda devam edecek olan Türkçe Şûrasının bu konuyu derinlemesine ele almasıdır. Belki de Türkçe Şûralarının her birinde bir konuyu masaya yatırmak gerekir. Bu bağlamda İkinci Türkçe Şûrasının ana temasının “akademi dili” olmasını da bir öneri olarak sunmak isterim.
Benim için Şûra kadar önemli olan bir konu da (Şuranın da gerçekleşmesini sağladığını tahmin ettiğim) Türkiye Yazarlar Birliğinin Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan ile yine Türkiye Yazarlar Birliğinin şimdiki Başkanı ve aynı zamanda Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü olan Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’ın bildirilerin neredeyse tümünü dikkatle izlemesi oldu. Bu tabii olarak, dinleyiciler kadar bildirilerini sunanları da ciddi şekilde motive etti. Türkiye’nin hayatta olan iki ya da üç değerli münevverinden biri olarak takip ettiğimiz, fikirlerinden oldukça etkilendiğimiz ve bizi güçlendirdiğine inandığımız D. Mehmet Doğan’ın açılış konuşmasını ve müzakere için bazen dile getirdiği sözlerini dinlemekten de büyük zevk aldığımızı belirtmek gerek.
Prof. Dr. İsmail AYDOĞAN