”Akıl, duyguya nizam verir; duygu akla izan sağlar. Okul, akıl ve duygunun izdivacıdır. Bu izdivaçtan merhamet ortaya çıkar. ”
Talim ve terbiyeyi eğitim ve öğretim diye çevirmişiz. Terbiye eğitime, öğretim talime denk geliyor. Talim ve terbiye; özelden genele, mikrodan makroya, parçadan bütüne yol alır, yani tümevarımı önceler. Eğitim ve öğretim ise genelden özele, makrodan mikroya, bütünden parçaya yani tümdengelimi önceler. Terbiye talimi kapsar. Hatta terbiye tek başına mevzuyu açıklar. Nitekim Arap ülkelerinde eğitim fakültelerinin adı terbiye fakülteleri olarak geçer. Eğitim de öğretimi kapsar. Eğitim görmek, eğitim almak bazen tek başına öğretim anlamına bile gelir.
Eğitim duyguyla hâsıl olur, buradan terbiye doğar. Öğretim ise akılla mümkün olur, buradan da talim oluşur. Akıl, duyguya nizam verir; duygu akla izan sağlar. Okul, akıl ve duygunun izdivacıdır. Bu izdivaçtan merhamet ortaya çıkar. İzdivaç olmazsa akıl kendi otoritesini kurar, duygu ise evi (insanı) terk eder. Neticede ortaya karışıklık çıkar. İnsanın içinde de dışında da bir nizamdan bahsedilmez.
İnsanın eğitilmemesinden duygusunu terbiye etmeyen insan; öğretime tabi olmamasından da aklını terbiye etmeyen insan yetişir. Duygusu terbiye edilmemiş insanda hırslılık, cimrilik, müsriflik gibi olumsuz özellikler belirgindir. Aklı terbiye edilmemiş insan da ise ahmaklık, ferasetsizlik, basiretsizlik ve hinlik özellikleri belirgin olur. Bu da ahlaki yozlaşmaya neden olur, toplumlar sağlıksızlaşır.
İnsanda akıl ve duygunun dışında bir de zekâ var. Zekânın belirgin özelliği çabukluk, hızlılık ve bu bağlamda sorunları çözmesi ve uyum sağlamasıdır. Zekâ daha çok hayvanlarda bulunur. Hayvanda akıl olmaz. İnsan da ise zekâ, akılla birlikte bulunur. Normal her insan akla sahiptir ama zekâya değil. Duygu hem hayvanda hem de insanda bulunur. Eğitim duyguyu gerektirdiğinden hayvanın eğitimi zekâ ve duyguyla; insanın eğitimi ise akıl ve duyguyla mümkündür. Hayvanda akıl olmadığından öğretim de olmaz. Yine hayvanda akıl olmadığından sorumlu da tutulmaz. Akıl ile zekâ azlık-çokluk bakımından birbirine de bağlı değildir. Aklı az olanın zekâsı fazla olabildiği gibi, zekâsı az olanın aklı fazla olabilir.
Eğitim insanın zekâsıyla değil aklıyla ve duygusuyla ilgilenir. Akıl bağlanmak demek olduğundan, eğitim bu bağlanmayı saylayan talimlerdir. Duygu, bu bağlanmanın çimentosudur. Bu nedenle eğitim, duyguyla talimi berkitir, sağlamlaştırır. Eğitimin zekâya odaklanması oldukça yenidir. Modern zamanların eğitimi zekâyı önceler, çünkü hız modern çağın özelliğidir. Aklı zekâya yardımcı olarak algılar. Bu nedenle modern okul zeki insan yetiştirme hedefindedir. Terbiyenin modern okulun amaçları arasında yer almamasının nedenlerinden biri de duyguya yer vermemesinden ileri gelir.
Türkiye’nin eğitimde istenilen seviyede olmamasının nedeni, aklı ve duyguyu dışlamasındandır. Aklı başıboş bırakır ya dazekâya payanda kılar. Zekâyı da uyum olarak algılar. Elbette bunları kendi özgün fikri olarak yapmaz. Batılı “büyüklerinden” alır. Mesela İsviçreli biyolog Piaget, bizim ülkemizde gelişim psikolojinin duayenidir. Piaget için akıl değil, zekâ önemlidir. Çünkü akıl, batılı dünya için sıkıntılıdır. İnsan zekâdan çok akla odaklandığı zaman, kendisi olmaya başlar, bu da onu kullanılamaz hale getirir. Modern bilim, duyguyu da kişinin iç hali olarak görür. Din de bir duygu işi olduğundan onun bu nedenle dışarı salınmasından hoşlanmaz. Bu nedenle modern eğitimde akıl ve duygu yoktur. Olmadığı için bizde de yoktur. Çünkü Türkiye’nin hiçbir zaman kendi eğitimi olmamıştır. Uzun süreden beri olmayan eğitimle, olamayan başarı peşinde koşmamız bu nedenledir. Yürüyüş bandında gidiyor gibi olan ama gidemeyen kedinin şaşkınlığını yaşamak sadece bize özgü değil. Biraz herkes de var bu sendrom. Bu nedenle son yüzyılda hiçbir yerde “büyük adam” dediğimiz insan türü yok.
O halde, başa dönmeliyiz ve nerede kalmıştık demeliyiz? Evet, maariften kalmıştık. Maariften eğitime giden yolu eğitimden maarife giden yola çevirmeliyiz artık. Nasıl olacak? Aklı gönle bağlayarak, duyguyu gönülden neşet ettirerek. “ben yere göğe sığmadım, ama mümin kulun gönlüne sığdım”daki gönüldedir her şey. Akıl da, duygu da, zekâ da bu “gönül”den neşet etmedikçe insan ne eğitilebilir ne de bir şey öğrenebilir.