Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse.
Herhangi bir niteliği olan kimse, ehil.
Bir iş yapmış, üstlenmiş veya bir eser ortaya koymuş kimse.
Koruyan, arka çıkan, gözeten kimse.
‘Sahip’ kelimesinin Türk Dil Kurumu’na ait sözlükteki dört tanımını verdim size.
Dört tanıma dikkatlice baktım. Sahip kelimesi demek ki iki nesneyle ilgili. Yani bir sahip olacak nesne, bir de sahip olunacak nesne gerekiyor.
Örneğin ‘Benim evim’ dersiniz. Siz sahip olursunuz, ev ise sahip olunan. ‘Benim hünerim’ dersiniz, sahip olan siz, sahip olunan hünerdir. ‘Benim heykelim’ dersiniz, heykeli siz yaptığınız için size aittir. ‘Benim çocuğum’ dersiniz, dünyaya gelmesine siz vesile olmuşsunuzdur, koruyan, arka çıkan siz olduğunuz için sahibi sizsinizdir.
Her tanıma bir örnek verdim. Şimdi başka bir örnek üzerinden devam edelim.
‘Benim vücudum’. Sahip olunan şey vücut, sahip olan ise ben. Peki o zaman ‘ben’ kim? Ben bu vücudum diyebilir miyim? Ben vücut isem hem sahip olan hem de sahip olunan olmuş oluyorum. Yoksa ‘ben ruhum’ mu demeliyim? Böyle dersen ‘benim ruhum’ dediğimde ruhun sahibi olan ben kim oluyorum?
Şimdi sadede gel dediğinizi duyar gibi hissediyorum.
‘Sahiplik’ konusuna yaklaşım günümüzdeki pekçok temel sorunun kaynağı gibi geliyor bana. İntihar, zina, uyuşturucu kullanımı, eşcinsellik ve başkaları…
Kendisinin bir yaratılmış olduğunun bilincinde olan insanlar aslında hiçbir şeye sahip olmadıklarını bilirler. Hani ne demiş Yunus Emre:
“Mal sahibi mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi.”
Malın sahibi olmadığınız gibi vücudum dediğiniz yapının da sahibi değilsiniz aslında. Eğer bu gerçeği kabullenirseniz, “Sana ne! Benim vücudum, istediğim gibi kullanırım.” demekten imtina edersiniz. Bu gerçeği kabullenmezseniz yaptıklarınızla ona zulmetmeye başlarsınız.
İslam dininde intihar etmek büyük günahlardan sayılır. Vücudumuzu kendimizin malı gibi kullanmaktan sakındıran çok önemli bir yasaktır bu. Dünyaya gelişiniz nasıl ki elinizde olmadı, dünyadan gidiş hakkınız da size verilmiyor. Ecelinizin zamanını takdir eden zatın kararının önüne geçerseniz öbür dünyada çok büyük bir azapla müjdeleniyorsunuz. Ben şahsen bu yaklaşımda hiçbir mantık hatası görmüyorum.
Peki size intihar hakkını vermeyen bir yaratıcı başka tasarruflarda bulunamaz mı? Sizin sağlınızı bozacak, sizi ölüme götürecek başka şeylere engel koyamaz mı? Bırakın sadece kendinizi, tüm insanlığa bir tehdit oluşturacak kötülükler için yasaklar bildiremez mi?
Bu soruların cevaplarını ilmi yerinde olan insanlar elbette çok iyi biliyorlar. Ancak günümüzde kısmen dezenformasyon, kısmen cehalet, kısmen de mahalle baskısının etkileri nedeniyle insanlar düşünmeye bile gerek görmeden hayatlarına yön vermeye kalkabiliyorlar. Bu şekilde yetişen nesiller sahip oldukları kötülükleri sonraki nesillere iyi şeyler gibi aktarabiliyorlar. Bunu yaparken yerine göre bilimi kendilerine bir dayanak olarak kullanabiliyorlar.
Başkalarının söylediklerini bir yana bırakın, başınızı iki elinizin arasına alıp bir düşünün. Bu vücut gerçekten size mi ait? İntihar edecekseniz, eşcinsel olacaksanız, sigara, alkol, uyuşturucu kullanacaksanız ondan sonra karar verin.