Bir eğitim-öğretim yılını daha geride bıraktık. Milyonlarca öğrencimiz tatilde şimdi. Her bitiriş geride bırakılana ilişkin bir muhasebe çağrısıdır. Yapılıp edilenleri gerçekliğimiz, geleceğimiz, beklentilerimiz üzerinden değerlendirme fırsatıdır. Bu fırsatın titizlikle kullanılması hayati önemdedir. Çünkü verdiğimiz emeğin, harcadığımız paranın, ayırdığımız zamanın neye karşılık geldiğine ilişkin bir sorgulama, kendi varlığımızı ve işleyişimizi ciddiye alma düzeyimizle ilintilidir. Bu vesileyle eğitim-öğretim durumumuza ilişkin bazı hususlara değinmekte yarar görüyorum.
Kendimize has bir eğitim-öğretim konuşmamızın mevcudiyetinden ciddi anlamda şüphe duyduğumu belirterek başlamalıyım. Bu görünümde yoğun bir konuşma ve tartışma var şüphesiz. Ancak belirttiğim gibi, görünümü eğitim-öğretim olan bu konuşma son derece sığ ve yüzeysel bir şekilde ilerliyor. Meseleyi bir tür teknik donanım değişikliği temelinde kavrayan bu okuma, bir takım kelime, kavram ve içerik değişimi üzerinden mevcut yapılanmanın köklü bir başkalaşım geçireceği yanılgısı daha doğrusu kolaycılığı içinde yol almaktadır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Öğretmen Akademisi gibi başlıklar bunun müşahhas verileri olarak önümüzdedir.
Eğitim-öğretim faaliyetini, bileşeni olduğu evrenle bütünlüklü görmeyen bu okuma, maalesef başka bir tarihsel-toplumsal gerçekliğin organizasyonu olan bir yapıyı köklü dönüşümlerin gerçekleştiği başka bir dünyada yaşatma ısrarcılığından öte anlamı olmayan beyhude bir girişimde ömür tüketiyor.Düzeni, düzeneği hiçbir şekilde sorgulamadan, paradigmasınayönelik alternatif okumalara girişmeden romantik bir dilin savrukluğunda eski düzenin muhafızlığını yaptığını dahi göremiyor. Hal böyle olduğu için, eğitim ile ilgili tartışma ve değişiklikler ne olursa olsun, birbirini hiçbir şekilde aratmayan yılları geride bırakıp gidiyoruz. Konuşmalarımızın harareti, canlılığı vs. açıkça gösteriyor ki bizim temel meselemiz de sanki bu bir döngüde asılı kalmış ve bildiği bir ezberi tekrar etmekten başka anlamı olamayan acıklı gerçeği görünmez kılmadır. Pek çok şeyi değiştiriyoruz temalı, edalı varoluşumuz, değiştirmediğimiz, değiştiremediğimiz durumuperdeleme girişimidir.
En önemli ve kök meselemiz kanaatimce budur. Çünkü değiştirme çabası içinde olduğumuz, olduğumuzu iddia ettiğimiz alana ilişkin kavrayışımız problemli. Alanı bilmiyoruz, alanın ait olduğu evrene ilişkin bilgimiz son derece sathi. O yüzden mesele teknik, mekanik bir hal alıyor. Sosyolojiyle, sosyal gerçeklikle, tarihsel akışla bağlantısı olmayan sabit, steril bir alandan bahsediliyor gibi konuşuyoruz. Bunu değiştirmeye yönelik bir çabadan bahsetmek maalesef mümkün değil. Zaten eğitim-öğretimle ilgili konuşmalara, tartışmalara bakıldığında her şey net bir şekilde görünüyor.
Bu problemli hâl kök problemimiz olduğu için bugün konuştuğumuz meseleler dahil neredeyse diğer tüm başlıklartürev meseleler olarak öne çıkıyor. O yüzden bu temel meseleyi doğrudan konuşmadığımız, konuşamadığımız sürece ne farklı bir eğitim-öğretim yılına başlamamız ne de bitirmemiz söz konusu olabilecek. Öyle bir konuşmaya başladığımızda bugün mesele ettiğimiz ve etrafında ömür tükettiğimiz pek çok şey mesele olma hüviyetini yitirecektir.
Eğitim-öğretim meselesi etrafında yürüteceğimiz konuşmalarda üzerinde durulması gereken temel hususlardan birisi de alanın içinde gerçekleştiği dünyanın niteliğine ilişkin derinlikli okumadır. Bu okumanın gerçekleşeceği dört temel dinamik; ekonomi, devlet, teknoloji ve felsefi anlayış olarak öne çıkmaktadır. Her bir başlığı açmak için müstakil çalışmalara ihtiyaç var çünkü onlar konuştuğumuz eğitim-öğretim faaliyetinin varlığını, işleyişini ve içeriğini doğrudan belirlemektedir. Bir de buna ne tür bir ben idraki içinde yaklaşacağımız meselesi var ki sloganla, klişelerle, ezberlerle yol almayı imkânsız kılıyor. Bütün bunlar da ayrı ayrı yazılar, müstakil çalışmalar gerektiren önemli başlıklar olup ciddi ve samimi çabaları zorunlu kılıyor. Umarım biten eğitim-öğretim yılı umarım bu tarz bir konuşmaya, tartışmaya, arayışa vesile olur.