14 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra milli eğitim bakanlığı yine el değiştirdi. Yeni Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin oldu. Kendisine hayırlı hizmetlerinde başarılar diliyorum. Eğitim öğretimin devasa sorunlarının arasında kimine göre atanmayan, kimine göre atanamayan öğretmenlerin sorunları da kronik bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
8 Mayıs 2023 günü çeşitli branşlarda 45 bin öğretmen ataması yapılmasına rağmen; yeni öğretmen atamaları ne zaman yapılacak? Kaç öğretmen atanacak? Mülakat kaldırılacak mı? Gibi sorular atanmayan öğretmen ve ailelerinin gündemini işgal etmeye devam etmektedir. Atanmayan öğretmen sorunları, Sayın Yusuf Tekin’in de gündeminin ön sıralarında yer alması umulmaktadır.
Öğretmen olma hayaliyle eğitim fakültelerinden mezun olup, defalarca sınava girdikleri halde; istenilen puanı alamamaları, istenilen puanı aldıkları halde ya kadro yetersizliğine takılmaları veya mülakat engelini aşamamaları sebebiyle atanamayan öğretmenlerin yaşamları drama dönüşmektedir.
Atanamayan öğretmenler bir taraftan bir sınavdan sonra yeni sınavlara hazırlanmak zorunda kalırlarken diğer taraftan hayatlarını idame ettirebilme kaygısıyla bilgi birikimlerini seyyar satıcılık, garsonluk, kasiyerlik, kuryelik, güvenlik görevliliği, inşaat işçiliği gibi kendi meslekleri dışında tüketmek zorunda bırakılmaktadır. Bu öğretmenler hayatlarını ucuz, esnek, güvencesiz işlerde tüketmeleri hem ekonomik hem de eğitim açısından emek israfına yol açtığı gibi sosyal ve psikolojik açıdan da büyük dramların yaşanmasına sebep olmaktadır.
Atanamayan öğretmenlerin, atanamamalarından veya kendi statülerine uygun bir iş bulamamalarından kaynaklı olarak, kimilerinin evlilik hayalleri yıkılmakta, kimilerinin nişanları bozulmakta kimi evli olanların da yuvaları dağılmaktadır. Bunların dışında ne yazık ki, 2006 yılından bu yana 300’e yakın kimi atanamayan öğretmenlerin de içine girdikleri bunalımdan çıkamayarak intihar ettikleri haberleri internet sayfalarında dolaşmaktadır.
Geçmişten günümüze, ülkemizde okulların öğretmen ihtiyacının karşılanması öğretmen yetiştirme ve istihdamı konusu bir türlü gündemden düşmezken, ne yazık ki sistematik, bilimsel ve sürdürülebilirliği olmayan, her siyasi partiye, hatta her bakana göre değişkenlikler arz eden kısa dönemli, ilkesiz eğitim politikaları ile çözümden çok çözümsüzlük üretilmektedir.
Sonuçta ataması yapılmayan öğretmenler bir yandan maddi sorunlarla diğer yandan yıllar içinde intihara varan boyutlarda sosyal ve psikolojik sorunlarla yüzleşmeye devam etmektedir.
Atanamayan öğretmenlerin atanma sürelerinin uzaması neticesinde; işsiz öğretmen sayılarının çığ gibi artmasının, ekonomik ve sosyal bunalımlara sürüklenmelerinin, en büyük sebebinin altında Millî Eğitim Bakanlığı ile YÖK arasındaki koordinasyonsuzluk, plansız ve programsız öğretmen yetiştirme ve istihdamı sorunu yatmaktadır.
Geçmişten günümüze öğretmen yetiştirme ve istihdamı süreçlerine göz attığımızda 1974-1975 öğretim yılında sınıf öğretmeni yetiştiren 2 yıllık Eğitim Enstitülerinin açılmasının ardından 1978 yılında tamamen siyasi mülahazalarla referans yoluyla hızlandırılmış eğitim adı verilen yolla 76 bin lise mezununun 45 içinde öğretmen yapıldığına, 1982 yılında yapılan bir düzenleme ile öğretmen yetiştirme görevinin üniversitelerin eğitim fakültelerine verildiğine, 1989-90 yılları arasında ( ziraat, hukuk, mühendislik vs.) çeşitli fakülte mezunlarına pedagojik formasyonu eğitimi alma şartıyla sınıf öğretmeni olma hakkının tanındığına, öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin sayılarının hızla artırıldığına şahit olunmaktadır.
Gelinen noktada Fen-Edebiyat Fakültesi mezunu olup ta pedagojik formasyon eğitimini başarı ile tamamlayanlar ile (BESYO) Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulları ve İlahiyat Fakülteleri mezunlarının da buna dahil edilmesiyle yıllar içinde kesin olmamakla birlikte atama bekleyen öğretmen sayılarının 500 binleri aşması, eğitim fakültelerine öğrenci alımında devletin öğretmen ihtiyacı ile mezun ve yeni mezun olacak öğretmen sayısı arasında hiçbir dengenin gözetilmemesi, hele hele hiç ihtiyaç duyulmayan alanlarda bile öğrenci alım kontenjanlarının yüksek tutulması; bir yandan nitelikli öğretmen yetiştirmeni engellerken, diğer taraftan öğretmen istihdamını ve öğretmen atama biçimlerini zorlaştırmaktadır.
Atanamayan öğretmenlerin yaşadıkları sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunların giderek ağırlaşması ile sorun atanamayan öğretmen sorunundan çok toplumsal bir soruna dönüşmektedir. Ancak sorun atanamayan öğretmenlerden değil, öğretmen yetiştiren Eğitim fakültelerine plansız bir şekilde çokça öğrenci alımından ve öğretmen istihdamından sorumlu Milli Eğitim Bakanlığının bu duruma kayıtsız kalmalarından da kaynaklanmaktadır.
Eğitim sendikaları tarafından ülkemizde halen en az yarım milyon atanamayan öğretmenin varlığından, okul öncesinden, ilköğretime, ilköğretimden orta öğretime kadar 140 bin civarında öğretmene ihtiyaç duyulduğundan, ihtiyacın yeni öğretmen alımı yerine, 76 binden fazla ücretli öğretmenle karşılandığı söz edilmektedir. Öğretmen alım kontenjanın sürekli ekonomik veya siyasi kaygılarla düşük tutulması buna karşılık eğitim fakültelerine öğrenci alımlarında ihtiyaç ve istihdam konusu dikkate alınmadan öğrenci alımlarına devam edilmesi sorunu çözümsüz kılmaktadır.
Üniversitelerin bünyesinde bulunan 90 dan fazla Eğitim Fakültelerine ilaveten Fen Edebiyat Fakültelerinden mezun olup öğretmenlik formasyon eğitimi alanlar ile İlahiyat fakültelerinden ve Beden ve Eğitimi ve Spor Yüksek Okullarından (BESYO) her yıl ortalama 45 binden fazla öğretmen adayının mezun olmasına karşılık, yine her yıl ortalama 40 bin civarında atanamayan öğretmenin atandığını buna karşılık 15 bin civarında öğretmenin de emekli olduğunu var sayarsak radikal bir tedbir alınmadan atama bekleyen öğretmen sayısının en aza indirgenmesi uzun vadede bile imkansız görünmemektedir.
Öğretmen atama konusunda yetkililerin “atanamayan öğretmenler başka mesleklere yönelsinler” şeklindeki açıklamaları ise sorumsuzluğun dışa vurum şeklinden başka bir şey değildir. Suç öğretmenlik mesleğini seçenlerde mi? İhtiyaç ve istihdam kapasitesi hesaba katılmadan plansız, programsız kontenjan belirleyenlerde mi? Böyle bir beyan sahiplerinin atama bekleyen öğretmenlerin yetişme alanlarına uygun yönelebilecekleri başka mesleki alanları gösterme sorumlulukları da vardır. MEB ve YÖK Topu taca atma yerine ivedilikle sorunun çözümüne yönelik kısa ve uzun vadeli öğretmen yetiştirme ve öğretmen istihdamına yönelik plan ve programlarını açıklamak zorundadırlar.
Amacımız ne olursa olsun eğitim fakültelerinden mezun olan tüm atanamayan öğretmenlerin atanması değildir. Geleceğimizin güvencesi güzel vatanımızın güvenilir ve tükenmez gücü olan gençliğimizin yetişmesi ancak nitelikli öğretmenler eliyle mümkündür. Öncelikle atanmayı bekleyen öğretmenlerin akademik seviyelerini yükseltici tedbirler çerçevesinde eğitim programları hayata geçirilmeli, kendi alanlarında akademik yeterliliği olan ve yüksek lisanslı atanmayan öğretmenler eğitim hayatına sokulmalıdır.
Atanamayan öğretmenlerin atanma sorunlarını en aza indirgemek için, Milli Eğitim Bakanlığının gerçek ihtiyacı kadar öğretmen ataması derhal yapılmalıdır.
MEB ve YÖK arasında yapılan bir koordinasyon ile Eğitim fakültelerinin öğrenci alım kontenjanları en aza indirgenmeli, Milli Eğitim Bakanlığının yıllara göre duyacağı öğretmen ihtiyaç ve istihdamına yönelik olarak belirlenmelidir.
Ek ders ücretinin, eğitim öğretim tazminatının, aile ve çocuk yardımının emekliliklerinde kesilmesi sebebiyle emekli olmayan öğretmenler, hayat pahalılığının dayanılmaz hale gelmesi 3600 Ek Göstergeden beklenen artışın da istenilen seviyede olmaması sebebiyle yaş haddini doldurana kadar öğretmenlerin emekliklerini erteledikleri gözlenmektedir. Emekliliğin cazip hale getirilerek öğretmen emekliliği hızlandırılmalı, böylece genç öğretmenlerin eğitim ordusuna takviye edilmesi ile eğitim-öğretimde dinamizmin artırılmasına katkı sunulmalıdır.
Mülakat uygulaması sonlandırılmalıdır. Yeterli puanı aldığı halde mülakata takılma nitelikli öğretmen atanmasının önünde engel teşkil etmektedir.
Diğer taraftan Devlet, YÖK ve İş dünyası işbirliği ile atanamayan öğretmenlerin kendi statülerine uygun işlerde çalışmalarını sağlamak amacıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve hayat boyu öğrenme süreçlerinde, aile eğitimleri, aile danışmanlığı, iş güvenliği eğitimi gibi alanlarda bir proje çerçevesinde hizmet içi eğitime tabi tutulduktan sonra statülerine uygun olarak istihdamları sağlanmalı, ekonomik açıdan harcanan emek israfının sosyal ve psikolojik açıdan yaşanan büyük dramların önüne geçilmelidir.
Mustafa KIR