Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz. Toprağı vatan yapan ruh, Anadolu’da asırlardır varlığını devam ettiriyor. Malazgirt Zaferi’yle bize vatan olan bu topraklarda, varisi olduğumuz medeniyet, insan hayatının her alanına hitap eden değer yargılarıyla dimağları aydınlatmaya devam ediyor. Anadolu, sahip olduğu maddi ve manevi güzellikleri, sanattan edebiyata her alanda yansıtıyor. Anadolu’da insanlar sussa renkler dile gelir. Yeşil murattır ,sevgide karşılık bekler. Mavi umuttur, beyaz mutluluk, siyah mateme işaret eder. Al giyinenin gönlü dolu, mor giyinenin çoktur malı. Kilimlerimizde, halılarımızdaki desenlerde, motiflerde derin anlamlar gizlidir. Anadolu kadını oturdu mu tezgahının başına, nakış nakış işlemeye başlar hayatın güzelliklerini, halısına, kilimine yansıtır. Bazen keder, bazen sevinç hayatın her halini ilmek ilmek dokur. Bazen çok özel mesajlar verilir renk ve desenlerle… Acaba şu efsaneyi duydunuz mu? Vaktiyle bir Türk kumandanı bir kaleyi fethetmek ister. Yalnız kalenin zayıf noktalarını, top kulelerini, gücünü, cephanesini, ambarlarını bilmek gerek. Bu da çok güç, kaleye kimseyi sokmuyorlar. Kaleye önceden girmiş bir Türk halı ustası kurar tezgahını, başlar halı dokumaya. Bir gün Türk kumandan bir esir yakalar, esirin altındaki eğer halısına gözü ilişir. Bir de ne görsün aradığı bütün bilgiler, kalenin planına varıncaya kadar,halının üzerine motif olarak işlenmiş. Bu bilgiye göre hücuma geçer, kaleyi zapt eder. Anadolu’da bu ve benzeri pek çok hikaye, efsane duymak mümkün. İşte bunlardan bir diğeri. Zamanın birinde çok meşhur bir halı ustası varmış. Renk ve desenleri öyle seçer öyle seçermiş ki görenin gönlü kalır, bakmağa doyamazmış. Bir gün şehrin valisi bu adamı merak etmiş, ziyaretine gitmiş. İhtiyar usta tezgahının başında hiç istifini bozmadan dokuduğu halıya ilmik atıyormuş. Vali selam vermiş, usta oralı bile olmamış, valinin canı sıkılmış: Bu ne biçim Müslüman, selam verdim, karşılık bile vermedi, diye söylenmiş. Biraz ayakta bekledikten sonra ustanın dokuduğu halıya göz atmış. Bir de ne görsün. Usta attığı ilmiklerle hemen üzerine yazıvermiş: “Aleykümselam, hoş geldin Vali Paşa…” Anadolu efsanelerinde halı uçmaz, fakat dile gelir. Üzerine mutluluk, bereket, kuvvet tılsımları işlenir. Sevgiyi, hüznü, mutluluğu… Sembolize eden renk ve motifler seçilir. İnançlardan şekiller örülür. Bir halı, bir kilim dokunur ki, kitap… Bizim kültürümüzde insanımız, hayatın hakikatini gergef gergef işler nakışına, danteline… Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerde renklerin diliyle seslenir gönüllere… Bazen motifler hal diliyle anlatır meramı… Velhasıl Anadolu halısıyla, kilimiyle okumasını bilen için bir hayat kitabıdır. Yeter ki o dilden anla… Asırların ötesinden gelen kültürel değerlerimiz farklı güzellikleri muhafaza eder bağrında. Edebiyatımıza, sanatımıza hakim olan yerli ve milli duruş bizi yansıtır her şeyiyle. Bunun insanımız nezdinde ayrı bir yeri ve değeri vardır. Maalesef modern haz çağı bu kadim değerleri görmemize, yaşatmamıza fırsat tanımıyor. Makinalaşma ve seri üretimle ortaya çıkarılan ürünler bize ait değerlerden biz iz taşımıyor. Sahi kökü ezelde dalları ebette bir medeniyetin sahipleri olarak yaşadığımız asrın idrakine medeniyet öğretilerimizin damgasını neden vuramayız? Ne oldu bize? Yüz elli yıldan beri batılılaşma çabaları mı yoksa bizi özümüzden uzaklaştıran? Son yıllarda verilen fırsatlarla sanattan, edebiyata, bilimden sanayiye kadar her alanda elde edilen uluslararası başarılar insanımızın özgüvenini yeniden kazanmasına vesile oldu. Büyük bir medeniyet kuran ecdadın torunları, mazideki şanlı medeniyeti, arzın en uç noktasına kadar götürmeye namzet. Bu uğurda çaba sarf edenlere selam olsun…