İslam dünyasında önemli bir yere sahip olan Gazâlî’nin (1058-1111), eğitimle ilgili görüşleri İhyâu Ulûmi’d-Din isimli meşhur eserinde bulunmaktadır. Kısaca İhyâ olarak bilinen eser, aslında bir tasavvuf kitabıdır. Tasavvuf, Allah’ın rızasını kazanabilmek için çeşitli temrinler geliştirmiş olan, bu sayede ruhun olgunlaştırılmasını gaye edinen ahlaki bir disiplindir. Ruhun olgunlaşmasının ilk aşamaları, öncelikle iyi niyetli olmak ve kötü düşüncelerden uzak durmakla gerçekleşir. Niyetler iyi, düşünceler ve istekler aşırılıklardan arındırıldıkça eylemler de iyiye, doğruya göre biçimlenir ve her türlü kötülükten uzaklaşılır, yüce duygular ve iyi alışkanlıklar elde edilir. Hiç kuşku yok ki iyi ahlak sahibi olmak, bir eğitim meselesidir ve bütün bunlar, eğitimle gerçekleştirilebilir.
Gazâlî’nin ahlak anlayışında çocuğun eğitimine önemli bir yer ayrılmıştır; bu bakımdan biz de bu yazımızda onun çocuk eğitimindeki düşüncelerini İhyâ adlı eserinde yer alan birkaç düşüncesinden yola çıkarak tespit etmeye çalışacağız.
Yüksek duygu ve iyi alışkanlıkların kazandırılması için eğitime çocukluktan itibaren başlanmalıdır. Çocuğu iyi eğitmenin yolu da onun bilgi ve anlayış seviyesine uygun teknikler geliştirmekle olur. Bu bakımdan Gazâlî, “Nasihat edecek olan insan, muhatabının haline göre konuşmalıdır. Her konuyu herkese anlatmak mümkün olmadığı gibi, muhatabın haline uymayan bir şey ile ona hitap edip durmak, boşuna vakit kaybetmekten başka bir işe yaramaz”[1] demektedir. Buna göre öncelikle çocuğun anlama düzeyi tespit edilmeli, anlayamayacağı konular anlatılmamalıdır. Çocuğun bilgi ve anlama düzeyini tespit etmenin en iyi yolu da onun sorduğu soruları takip etmektir. Gazâlî, bu gerçeğe “Soru soran çocuğun seviyesine inip, haline göre ona hitap etmek, cevap verenin kendi durumuna göre konuşmasından çok daha değerlidir”[2] ifadesiyle dikkat çekmektedir. Çünkü çocukların anlama kapasitesiyle büyüklerinki bir değildir. Bu bakımdan çocukları eğitirken oyun ve hikâyeleştirme yönteminden yararlanmak, onların konuları anlamalarına yardımcı olur. Ancak her çocuk da bir olmaz; bazı çocukların zihni melekeleri, diğer bazılarına göre daha az gelişmiş olabilir. Bu durumda olan çocuklara kabiliyeti nispetinde hitap etmeli, aklının kavrayamayacağı ve nihayet nefretle şaşırıp kalacağı incelikleri açmamalıdır. Bazı çocukların anlama yetenekleri de diğer bazılarına göre daha fazla gelişmiştir. Eğer anlayışları gelişmiş ise o zaman onlara her konuyu gerçek bağlamında açıklamanın bir mahzuru yoktur.[3]
Çocukların ve büyüklerin hem eğitilme süreçleri hem de öğrenme süreçleri yavaş yavaş ve hazmetmeye dayalıdır. Yeni doğmuş bir bebeğe anne sütünden başka gıdalar verilmeye kalkılınca nasıl ki bebek bundan rahatsızlanır hatta belki hasta olursa, eğitim ve öğretim de böyledir. Çocuğun öğrenmesi ve eğitiminin de basitten karmaşığa doğru tedrici olarak yapılması gerekmektedir. Her şeyden önce çocuğun iyi ahlak sahibi olarak yetiştirilmesi amaçlanmalıdır. Bu tarz eğitim en kolay olanıdır. Küçüklükten itibaren iyi ve doğru nitelikler ve erdemlerle eğitilen çocuk, büyüdüğünde de iyi ve erdemli olacaktır. Ancak yanlış bir eğitimle kötü alışkanlıklara sahip olan bir çocuğun eğitimi de zordur. Her şeyden önce bu çocuğun kötü alışkanlıklarından kurtulması sağlanmalıdır Nitekim Gazâlî de aynı kanaattedir. “Alışkanlıklardan bazılarını atarken, diğer bazılarıyla kendisini teskine çalışmalı, nefsi buna razı olunca, bunların da bir kısmını atmaya çalışmalı, böylece sakinlikle bütün yaramaz hallerinden tamamen uzaklaşmalıdır…”[4] Kötü alışkanlıklarından kurtulan çocuğa yeni bir eğitimle iyi alışkanlıkların kazandırılması da tedricen olmalıdır. Kolaydan zora doğru derece derece yükseltilen bu eğitim sürecinde elbette ki zorluklar da olacaktır; ama bu zorluklar, sabrederek ve bunlara tahammül ederek aşılabilir. Çünkü sabır ve tahammül de bir eğitim yöntemidir. Hatta bu süreçte çocuğun, sevdiği bazı alışkanlıklarının bile sevimsiz hale gelebileceği tecrübeyle sabittir. Çocuğun eğitiminde ilk aşamalar biraz zoraki süreçler olarak görülür. Çünkü çocuğa istemediği bir alışkanlığı kazandırmak kolay değildir. Mesela çocuk okumayı zorlukla öğrenir, alışkın olduğu oyunları oynamak onu sıkar ve sabrederek sonuna kadar gitmek zor gelir. Çocuklar biraz şıpsevdidir. Bir işi tamamlamadan başka bir işe başlamak onlar için oyun gibidir. Bu bakımdan başladığı işi bitirmeyi öğrenmek de sabır ister. Sabır, öğrenmekle başlar. Öğrendikçe bundan zevk almaya başlayan çocuk, bu kez de oynamaktan sıkılır, oyuna tahammül edemez ve öğrenmekten ayrılmaya bir an bile sabredemez hale gelir.[5] Böylece çocuğa yeni alışkanlıklar, iyi nitelikler ve erdemli davranışlar tedricen kazandırılmış olur.
Gazâlî’ye göre çocuğun eğitiminde oyunla, sevdirerek ve ikna ederek onu eğitmek önemlidir. Çocuğu kendi haline bırakarak ve farkına vardırmadan takip ederek eğitmek en doğrusudur. Ancak bazen bu yöntem fayda sağlamayabilir. Bu durumda zaman zaman çocuğu uyarmak gerekir. Bunun da faydası olmadığı durumlarda, kararında bir korkutmaya da yer verilebilir. Ancak her işte olduğu gibi bu konuda da itidalli davranmak gerekir; çünkü korkutma konusunda aşırıya kaçmak, çocuğa zarar verir. Çocuğun üstüne konuşmak da böyledir.[6] Eskiler bu konuda “Çok döversen arsız olur, çok söylersen yüzsüz olur” derlerdi. Dövmek de üzerine konuşmak da bir korkutma türüdür ve bunların aşırısı çocuğu artık eğitilemez bir hale getirip topluma zarar verecek hallere götürebilir. Bu bakımdan anne ve babanın çocuklarının eğitiminde mutedil olma yolunu seçmeleri gerekmektedir. Gazâlî’ye göre aklı başında olan anne-babaların, çocuklarının kusurlarını kendi kafalarında tutup onların zararlarını çocuklarına anlatmaları ve onlara gerekli terbiyeyi vermeleri gerekmektedir.[7]
Çocuğun eğitimiyle gerektiği gibi ilgilenip ona iyi bir ahlak kazandıran ebeveynin asıl amacı, çocuklarının kişilikli bir birey olmasını sağlamaktır. Her bir çocuğun iyi eğitilip topluma kazandırılması demek, gelecekte ahlaklı ve mutlu bireylerden oluşan bir toplum oluşturmak demektir. Gazâlî’nin kendi çağındaki çocukların eğitimiyle ilgili olarak söylediği ve tavsiye ettiği hususlar, günümüz için de geçerliliğini koruyan ve uyulmasında faydalar bulunan önemli önerilerdir.
[1] Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, çev. Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1974, C. IV, s. 102.
[2] Gazâlî, İhyâ, C. IV, s. 101.
[3] Gazâlî, İhyâ, C. IV, s. 144.
[4] Gazâlî, İhyâ, C. IV, s. 151.
[5] Gazâlî, İhyâ, C. IV, s. 151.
[6] Gazâlî, İhyâ, C. IV, s. 289.
[7] Gazâlî, İhyâ, C. IV, s. 126.