Vizontele filmini izleyenler bilir. Deli Emin diye bir karakter vardı. Elinden her türlü tamir, bakım, onarım işi gelip garip garip icatlar yapmaktaydı. Kendisi köyün delisi olarak bilinse de yaptığı icatlara bakılarak dahi mi yoksa gerçekten deli mi olduğu film boyunca insanları düşündürmekteydi. Filmin bir yerinde elinde radyosu koşturup dururken köye ilk kez gelen televizyon diye bir cihazın yani vizontelenin haberini aldı. Haberi veren kişi onu tarif etmeye çalışırken radyonun resimlisi diye tanımlamıştı. Bu sırada; resimli radyo tarifini duyan Deli Emin’in tepkisi unutulmazdır. “Şerefsizim benim aklıma gelmişti.”
Hangimiz yeni bir icat duyduğunda veya birinin bir olaya önderlik yaptığını gördüğünde bu sözü söylememiştir ki?
Düşünen bir varlık olan insan ilham verici bir durum gördüğünde ona çözüm getirici bir cevap bulmak istemektedir. Aklında sürekli düşünceler dolaşırken aynı parlak fikir birden çok kişinin de aklına gelebilir. Tarih bize 148 icadın en az 2 kişi tarafından keşfedildiğini ispatlamaktadır. Çoklu keşif dediğimiz bu durum düşüncelerin kaçınılmaz olduğunu böylelikle insanların istemsizce farklı zamanlarda aynı düşünceleri düşünebildiğini gösterir. O halde öncü olarak kabul ettiğimiz kişileri bizler nasıl ve neye göre belirleriz?
Memiş Okuyucu tarafından yazılan Türkiye’de Şehirli Dindarlık adlı eserde 7 öncü kişiden söz edilmektedir. Bunlar sırasıyla; Ahmet Hamdi Akseki, Ali Fuad Başgil, Mahmud Celaleddin Ökten, Muallim Mahir İz, Mehmet S. Aydın, Tayyar Altıkulaç, D. Mehmet Doğan’dır. Kendisi öncü olarak kabul ettiği bu 7 kişi hakkında: “Zamanlarının ruhunu hem doğru okumuş hem de zamanın ruhunu yazmış isimlerdir. Her birisi farklı kültürel kollardan düşünce iklimimize dahil olmuşlar. Ancak aynı düşünce stratejisinin izlerini takip edip, ortak düşünce geleneği oluşturmaya hizmet etmişlerdir.” diyerek farklı kültürlerden aynı düşüncelerin olabildiğine dikkat çeker. O halde; havadaki fikir bulutunu milyonlarca kişi fark etse de onu detaylandırıp etraflıca düşünenlerin sayısı fikire emek katan kişiler olmaktadır. Önderler olarak bilinen kişiler sayesinde ilham’ın ve ter’in farkı anlaşılmaktadır. Bugünkü şehirli dindarlığın temelini atanlar; ilk olarak dini, kültürel, ilmi ve insani kaynakları ikincil olarak da toplum, düşünce ve kültürel alanda sağladığı değişim ve dönüşümlerle yaşadıkları toplumda vermiş oldukları emekleri yazarımız açık ve net bir şekilde anlatmıştır.
Unutulmamalıdır ki; İbn Haldun’un da dediği gibi: “Geçmişin şimdiye ve geleceğe olan benzerliği, suyun suya benzemesinden daha fazladır.” diyerek tarihimizde yaşanılan olayların sürekli tekerrür edeceğine vurgu yapmaktadır. Hayatta iz bırakacak olanlar ise, fikirlerine emek katıp öncü olmayı başarabilenlerdir.
Son söz olarak; vakti gelen fikri ortaya çıkaran bu önderler sayesinde anlaşılmalıdır ki; dehanın %1’i ilham olarak değerlendirilirse % 99’u ter olarak nitelendirilir. O halde; biri size gelir ve derse ki: “Şerefsizim benim aklıma gelmişti.” Ona söyleyin ki; % 1’ini hallettin sırada % 99’u var.