Müslümanların başına gelen en kötü hastalıklardan biri; kendi inanç ve medeniyet değerlerini terk edip başkalarına benzeme ve onların peşlerinden sürüklenme hastalığıdır. Çağımızda bu hastalık öyle yaygınlaşmıştır ki, davranış ve yaşantı itibariyle Müslüman olanlar ile küfür ehlinden olanları birbirinden ayırt etmek imkânsız hale gelmiştir. “Andolsun ki, sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uyacaksınız. Öyle ki, onlar keler deliğine girseler siz de gireceksiniz Dedik ki; Ey Allah’ın Rasulü, Yahudi ve Nasranîleri mi kastediyorsunuz. Kim olacaktı? Diye cevap verdi.” (Buhari ve Müslim)
Kâfirlere benzemenin en belirgin örneklerinden biri de; Hristiyanların Hz. İsa’nın doğum gününü istismar ederek kutladıkları Müslümanların yılbaşı gününü kutlamalarıdır. Ancak bu konuda Allah’ın Hristiyanları uyarısı şöyledir: “Meryem oğlu Mesih Allah’tır, diyenler kâfir olmuşlardır.” (Maide,17)”Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler kâfir olmuşlardır.” (Maide, 73)
Allah’ın dininin dışında kalan bütün dinlere muhalefet etmek, onlara aykırı davranmak, ise yüce dinimizin temel kurallarındandır. Bu konuda Allah’ımızın Müslümanlara uyarısı ise şöyledir. “Sonra seni bir Şeriat üzere kıldık. Ona uy, bilmeyenlerin hevalarına uyma. (Casiye,18) “Eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, bil ki sen de zalimlerdensin.(Bakara,145)
Yılbaşı kutlaması adı altından bir kutlama şekli Allah’ın kitabında Peygamberin sünnetinde ve Ashabın âdetinde mevcut değildir. Peygamber ve Hulafa-i Raşidin dönemlerinde benzeri bulunmayıp sonradan ortaya çıkarılan; din ile alakalı olup, İslam’dan bir şey eksiltme veya İslam’a bir şey ilave etme mahiyeti taşıyan her türlü icat ve yeniliğe bidat denilmiştir.
Peygamberimizin (s.a.v); “Sonradan ortaya çıkan her şey bid’attır. Her bid’at sapıklıktır. Ve her sapıklık insanı ateşe sürükler.” Allah bid’at sahibinin namazını, orucunu, haccını, umresini, cihadını sadakasını şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslam’dan çıkar.” Allah bid’at sahibinin amelini Badat’ından vazgeçinceye kadar kabul etmez.” Şeklindeki hadisi hareketle, bazı alimler; Hz. Peygamber ve Ashap döneminde görülmeyip, dinî mahiyette sonradan ortaya çıkan amel ve davranışlar bid’at olarak kabul edildiği gibi bunun dışında günlük hayatla ilgili olarak, ortaya çıkarılan yeni inanışlar, ibadetler, fikirler, uygulamalar, âdetler de bid‘at olarak değerlendirilmiştir.
Hz. Peygamber’in bid‘atı reddeden hadisi şeriflerinden; şüphesiz dinen yapılmasında mahzur bulunmayan sonradan günlük hayatımıza girmesi zorunluluk arz eden yeniliklerin reddedildiği anlamı çıkarılmamalıdır. Matbaanın icadına karşı çıkıldığı gibi Hz. Peygamberin vefatından sonra ortaya çıkan ve insanlığın hayrına olan icat ve uygulamaları dinen yasaklanmış bir bid‘at olarak değerlendirmek İslam medeniyetinin gelişmesine ve ilerlemesine engel olma anlamına geleceğinin elbette bilinmesi gerekir.
Bid’at, yukarıda da ifade edildiği üzere; dinin aslından olmayıp sonradan ihdas edilen şey demektir. Sonradan ihdas edilen şeyler de ya “âdetlerde” veya “ibadetlerde” olmaktadır. Adetlerden olan bid’atlar; doğum günü, evlilik günü, öğretmenler günü, analar, babalar günü, diploma törenler de sonradan ihdas edilen bid’atlardır. Bu gibi bid’atlar dinimizce yasaklanan işlere bulaştırılmadan sadece gönül alma amacıyla hediyeleşme şeklinde kutlandığı takdirde kutlanmasında bir beis görülmemiştir. Ancak o âdetin aslı veya kutlanma şekli dinimize aykırılık teşkil ediyorsa kesinlikle kutlanması caiz görülmemiştir.
Burada şunu da ifade etmek gerekir ki, Dinin kendinden olmayıp, sosyal veya kültürel mahiyet arz eden kutlamalar dinen yasaklanmamış bile olsa netice itibariyle kültürel yozlaşmayı beraberinde getirdiği için bunları yerine getirirken son derece dikkatli olunmalıdır. İbadetlerde değişiklik yapma, eksiltme, çoğaltma, sünneti farz, farzı sünnet yerine koyma veya başka dinlerde olan bir ibadeti yerine getirme gibi fiillerden oluşuyorsa kesinlikle dinimizce haram sayılmıştır.
Müslümanların Yahudilere benzeme adına Nevruz ve Mihrican, Hristiyanlara benzeme adına Noel Baba, Yılbaşı, Christmas bayramı gibi günleri tazim maksadıyla kutlamaları onların yaptıklarını yapmaları, dini sembollerini kullanmaları, ibadet saydıkları eylemleri yerine getirmeleri, hediyeleşmeleri, çam fidanlarını kesmeleri, o geceye mahsus hindi eti tüketmeleri, kumar oynamaları, tombala çekmeleri, milli piyango gibi şans oyunlarına katılmaları, kadınlı erkekli çılgınca düzenlenen partilerde yer almaları sofralarını, evlerini eşyalarını onlar gibi süslemeleri kötü bir bid’ad olarak değerlendirilmiş ve dinimizce yasaklanmıştır. Buradan altını çizerek ifade etmemiz gerekir ki, dinimiz kâfirlerin sadece ibadetlerini ve haram olan adetlerini yasaklamış, ilminden, fenninden ve teknolojisinden yararlanmayı mubah kılmıştır.
Peygamberimizin yasakladığı bid’at, İslâm dininin özüne, esasına ve asli hüviyetine aykırı olup, sonradan uydurulan fiilleri ve fikirleri içermektedir ki, böyle bir bidate kötü bid‘at yani (bid‘at-ı seyyie) denilmektedir. Yani kötü bid’at; Asr-ı Saadet’ten sonra ortaya çıkan, şer’i bir delile dayanmayan, İslam’ı yozlaştırmak, Müslümanları gerçek İslam’dan uzaklaştırmak İslam’ı insanlığın nazarında kötü göstermek için İslam’a aykırı bazı inanç, fikir ve davranışları yaşamın bir parçasına dönüştürmek maksadıyla ortaya atılan kötü işlerdir.
Bilindiği üzere İslam, Allah katında eksiği ve fazlası olmayan, insanlara dünya da mutlu olmanın, Ahirette kurtuluşa ermenin yollarını gösteren ilahi bir nizamın adıdır. Bu görüşten hareketle, ilerleyen süreç içinde ortaya çıkan Kur’an ve sünnete dayanan, insanlığın hayrına, İslam’ın daha iyi anlaşılmasına, yaşanılmasına, yaşatılmasına vesile olan yenilikler bid’atı hasene olarak değerlendirilmiştir. Aslında bid’atı hasene olarak ifade edilen şeyler; gerçekte bid’at olmayıp İslam da var olan fiil ve amellerdir.
Bid’atlerın alanları itibariyle itikadi konularla ilgili olanlarına “itikadi bidat”, iş ve davranışlarla ilgili olanlarına da ameli bidatler denilmektedir. Mahiyetleri itibariyle bidatlerin küfrü gerektireni ve gerektirmeyen bidatleri ifade etmek mümkündür. Kur’an ayetlerini bir Mushaf içerisinde toplamak, hadisi şerifleri derleyip, toparlayıp, kitap haline getirmek, ezanın daha iyi duyurulabilmesi için camilerin yanında minareler yapmak güzel bid’at olarak değerlendirilmiştir. Nitekim Hz. Ömer de teravih namazını topluca kılanları görünce, “Bu ne güzel bir bidattir” demiştir.
Peygamberimiz; İslam’da güzel bir çığır açana, o çığıra uyanlar bulunduğu sürece sevap verileceğini, kötü bir çığır açana da, aynı şekilde günah yazılacağını ifade etmiş ve şöyle buyurmuştur. “Kim İslâm’da güzel bir davranışa öncülük ederse hem (kendi yaptığının) sevabını, hem de kendisinden sonra o işi yapanların sevaplarını alır. Üstelik onların sevaplarından da bir şey eksilmez. Kim de İslâm’da kötü bir davranışa ön ayak olursa, hem kendi günahını, hem de kendisinden sonra onu yapanların günahını alır.”
Şunu ifade etmek isteriz ki, günümüzde pek çok bid’at hayatımıza girmiştir. Bu sebeple İslam’ı kâmil anlamda yaşamak isteyen her Müslüman dikkatli olmalı, İslam’ın aslına ilave veya eksiltme mahiyetindeki söz tavır ve davranışlardan kaçınmalıdır. “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabı’dır. Yolların en iyisi Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüsü (dinde) sonradan uydurulanlardır. Ve her bidat, dalâlettir.” (İbn Hanbel), “Kim bizim bu dinimizde olmayan bir şeyi sonradan ortaya koyarsa, o reddedilir.” (Müslim)
Terimsel olarak bid’at; dinin aslından olmayan ve dini hüküm ve delillere dayanmaksızın sünnete aykırı olarak icat edilen şeylerdir. Başka bir ifadeyle; dinî emirlerin tamamlanmasından sonra, İslam peygamberi Muhammed‘in sünnetine, Kur’ân’ın açık hükümlerine, Ashap, tabiin ve müçtehitlerin genel görüşlerine tamamen aykırı olarak ortaya çıkan hal, davranış ve işler demektir.
Hz. Muhammed’in yaptığı her şey ve sünnete uygun olan her şey de sünnettir. Buna muhalif olan davranışların hepsi bid’attır. İbadet şeklinin değiştirilmesi, yeni ibadetler geliştirilmesi ya da bir sünnetin yok sayılması bid’attır. İslam dininde nafile ibadetler vardır. Ancak nafile ibadetlerin Hz. Muhammed’in ifade buyurmadığı şekilde zamanını, şeklini değiştirmek, bir güne has kılınarak oruç tutmak, namaz kılmak, bunun yaygınlaşmasını sağlamak bid’attır.
Yüce Allah’ımız bize dini ve ahlaki değerlerimize sahip çıkılarak kimlik ve kişiliğimizi korumamızı emretmiştir. Nitekim ayetlerde “İşte bu din benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça, parça edip sıratı müstegıymden ayırır. İşte bunları sakınasınız diye Allah size emreder.” (Enam 153) “Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o onlardan olur.”(Maide 51) ayetlerinde gelenek, görenek ve ibadetlerin de söz ve davranışlarında, bayramlarında eğlence ve kutlamalarında başka milletlere benzemeye çalışanlara şiddetli bir tehdit ve acı bir azapla cezalandırma uyarısı vardır.
Konumuzla ilgili Hadisi Şeriflerde ise “Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır” “Bizden başkasının sünnetiyle amel eden bizden değildir.” ,“Yahudilere ve Hıristiyanlara benzemeyin, Yahudilerin selamı parmaklarla, Hıristiyanların selamı avuç içiyledir. Kim Allah Resulünün sünnetini terk ederek ve bunu başka bir sünnet veya gelenekle değiştirirse İslam’a bağlı olduğunu söyleyip Müslümanların ismiyle anılsa bile O İslam üzere değildir.” Buyrulur.
Yılbaşı kutlamaları; İslâm’a ve İslâmî değerlere sırt çevirmenin, inanç ve yaşantı olarak Hıristiyanlara benzemenin adıdır. Müslümanların nazarından yeni yılın bir takvim yaprağının değişmesinin dışında hiçbir anlamı yoktur.
O halde;
Allâh’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol.
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.
Mustafa KIR
Rabbim razı olsun hocam kaleminize kelâmınıza sağlık hocam