Mustafa Özcan
Bu yazıda Ukrayna savaşının eğitim üzerine yansımalarını ele alacağız. Ukrayna’da savaş ortamında siviller çil yavrusu gibi öteye beriye kaçışıyor. Bunlardan bir kısmı da kadınlar, çocuklar ve talebeler. Özellikle de üçüncü dünya ülkelerinden çok sayıda talebe bu ülkede eğitim görüyor. Türkiye’den de çok sayıda öğrenci ve iş adamı bu ülkeyi mesken tuttu ve kendilerine üs edindi. Savaş ortamıyla birlikte tersine oluşan insan veya öğrenci trafiğini ifade eden haberlerden birisi bir gazetenin şu yöndeki başlığı ve haberi olmuştur: “Sultan ailesine kavuştu.” Haber şöyle devam ediyordu: Rusya’nın saldırısı sonucu Ukrayna şehirlerinden Harkov’da mahsur kalan tıp fakültesi öğrencisi Sultan Dikeç, Şanlıurfa’daki ailesine kavuştu. Sultan Türk bayraklarıyla karşılandı…” Kim bilir nice böyle vakalar bulunuyor. Zira Ukrayna’da 5/6 bin civarında Türk öğrencisi bulunuyor. Bunların tahliyesi diğer ülkelerin talebelerine nispeten daha kolay. Nispeten Türkiye ile bu ülke arasında düzenli ulaşım hatları bulunuyordu. Bununla birlikte savaş mahsuru kalan çok sayıda talebe de var. Öğrenci tahliyesinde Türkiye diğer ülkelere nazaran daha avantajlı bir konumda. Şöyle ki Türk hükümeti baştan beri gerek işadamı gerekse işçi ve öğrencilere tahliye etmek için seferber oldu. Türkiye’nin Ukrayna’ya coğrafi yakınlığı da tahliye işlemini kolaylaştırıyor. Lakin Yemen, Ürdün, Irak veya Cezayir gibi ülkelerden bu ülkenin üniversitelerinde okuyanlar o kadar şanslı değil. Ülkelerinin imkanları sınırlı bir de mesafe uzaklığı ve aktarmalar sorun olabiliyor.
Eğitim bürokrasisindeki karmaşıklıklar nedeniyle bazı ülke vatandaşları istedikleri halde ülkelerine dönemiyorlar. Bir kısmı da ırkçı ayrımlara maruz kaldıklarından dolayı sınır boylarında ve hudutlarda yar yolda bindikleri araçlardan indiriliyorlar. Öncelik denildiği gibi beyaz insana tahsis ediliyor.
Bazları da okudukları üniversitelerden çıkış izni veya belge alamıyor. Sözgelimi Sumi şehrinde okuyan Ürdünlü talebeler 6’ıncı sınıfta okudukları ve bitirme imtihanlarına katılma imkanı olduğu gerekçesiyle alıkonuluyor. Bu açıdan Ukrayna’yı bırakıp da ülkelerine geri dönemiyorlar. Muhammed İvad adlı Ürdünlü öğrenci durumunu şöyle özetliyor: ” Üniversitenin talimatları doğrultusunda ülkem Ürdün’e geri dönemiyorum. Zira altıncı sınıf öğrencilerinin bitirme sınavları için kalmaları gerektiğini telkin ettiler. Eğitim belgelerini tamamlamak için biraz daha zamana ihtiyacımız olduğunu ifade ettiler. İlaveten durumun çok da kötü olmadığını ve eğitime ara vermenin gereksiz olduğunu savunuyorlar.” Diğer Ürdünlü bir talebe olan Ahmet Zeydiyeyn’in hikayesi daha farklı. Ülkeden ayrılmak için okuldan öğrenci belgesi temin etmek üzere iken ilgili yetkililerin korona illetine yakalanmaları neticesinde belge almak ve tali olarak ülke dışına çıkmak müyesser olamıyor. Ukraynalı bir bayanla evli bir Arap vatandaşı da şehirden çıkmak üzere iken açılan ateş sonucu Ukraynalı eşini kaybediyor. Ukrayna’yı terk etmek kolay değil. Savaş ortamında gerekli evrakları temin etmek ve işlemleri yürütmek kolay değil. Bir de savaş ortamında meçhul bir kurşuna kurban gitmek de var.
Savaş ortamında eğitim, şartlar ağırlaştığından dolayı zorlaşıyor ve netameli hale geliyor. Bunda hiç şüphe yok. Lakin bu eğitimi tamamen bırakmayı mı gerektirir? İmkanlar dahilinde eğitim sürecini yürütmek gerekiyor. Yemek içmek nasıl bir ihtiyaç ise aynı şekilde eğitim de bir ihtiyaç. Vazgeçilemez. Aksi takdirde nesiller arası bağ ve bağlantı kopar. Uçurum oluşur. Nesiller köprü olmak yerine duvar haline gelirler. Nesiller arasında telafi edilemez kesintiye neden olur! Gerileme kaçınılmaz hale gelir. Bu nedenle de mümkün mertebe eğitim kanallarını açık tutmak gerekiyor. Savaş halinde bile nasıl ki savaş haline göre ibadet düzenine geçiliyorsa eğitim düzeni de şartlara göre yeniden şekillenecektir. Su kabın halini aldığı gibi eğitim de ortamın şeklini alır. Nitekim, Hazreti Peygamber döneminde savaşlarda esir alınan ve okuma yazma bilen gayri Müslimler azat bırakılma karşılığı Müslümanlara okuma yazma öğretmişlerdir. Askerlikte nöbet olduğu gibi savaş ortamı eğitimde de nöbet düzeni uygulanabilir.
İnsanoğlu her şarta uyum gösterebiliyor. Savaş şartları da buna dahil. Çünkü savaş insanlıkla yaşıt bir olgudur.
Pandemi dönemini en az hasarla atlatmaya çalışırken bir de karşımıza pahallık-kıtlık ve onun ötesinde üçüncü dünya savaşını bile çıkarma ihtimali bulunan Ukrayna-Rusya savaşı çıktı. Buna savaş değil yıkım ve yanık topraklar siyaseti demek daha doğru olur.
Bu krizin yansımalarından birisi de eğitim alanında olmuş ve öğrenciler kendilerini beklenmedik bir biçimde savaş ortamında, savaşın ortasında bulmuşlardır.
Sonuç itibarıyla insan şartlara direndiği kadar insandır.
Eskilerin ifadesiyle, azmin elinden hiç bir şey kaçamaz.