Köklü ve Modern Türk düşünce tarihini inşa eden pek çok düşünür, alim, arif, sanatkâr ve şair yetişmiştir. Fikir burcunda ufukları gözleyen bu büyük isimler, yazdıkları eserlerle tarihe not düşmüşler ve talihe açıkça baht olmuşlardır. Ancak bu kurucu isimlerden bazıları, millet vicdanında iz bırakarak yaşadıkları zamana değer katmışlar ve zamanlarındaki hâkim ruhun kudretli şârihleri olmuşlardır.
İşbu ilim ve irfan meydanında en saygın isimlerden biri olan Mehmed Âkif Ersoy, ifade kudreti açık olan nesirleri ve şiirleri ile olduğu kadar, ahlâkı, yüksek karakteri, fikri duruşu ve önderliğiyle de milletimizin hafızasında haklı bir yer edinmiş mehabetli bir isimdir.
Mehmed Âkif, ikbal güneşinin batıp her alanda çöküşün dayanılmaz ağırlığı altında yaşanan ahlâkî yozlaşma, ruhi bulanıklık, tembellik ve kimlik bunalımlarının yaşandığı bir dönemde görülen bir rehberdir. Uyarıcı bir iman adamı olarak milletin inançlarına, değerlerine, ahlâk köklerine dönmesi gerektiğini ve silkinerek yeniden kıyama durmasını tembih eden istikbâl hatibidir.
Âkif ve emsâlleri, fevkalâde zor zamana denk geldiler. Balkan bozgunun ve Birinci Cihan Harbi’nin beşer takatini aşan felâketleri karşısında yeniden umut yeşertmeye çalıştılar. Asırlarca canhıraş bir mücadele ile karşı karşıya geldiğimiz Batı dünyası, sanayi devrimini yapıp, üretim araçlarını kuvvetli bir şekilde arttırmasını, ezici modernleşme sürecini sömürgeleşme ve sömürü ile dayatmasını iyi biliyorlardı. Devlet ve aydınlar, çağın farkında idiler. Fakat her türlü gayrete ve tedbire rağmen çöküşe set çekecek hamleler tabi ki yetmiyordu. Bu hengâmde Batı’nın bilimsel ve teknolojik ilerlemesine kör kalmadan alınması gerekenin alınması, bunun yanında modernleşme ile gelen Batı medeniyetinin kültürel yabancılaşmaya yol açan yönlerine yönelik eleştirileri ile Âkif bilhassa dikkat çekmiştir.
Şartların kendine özgü bir düşünce inşa etmesine zemin hazırladığı Âkif, Batı’yı mutlak bir öykünme nesnesi olarak görmemiş, insanî, ahlâkî ve manevî değerlerin, insanı insan yapan unsurlar olduğunu ilân etmiştir. Bu nedenle onun fikirleri, yalnızca kendi döneminin değil, aynı zamanda bugünün de çözüm bekleyen meselelerine ışık tutmaktadır.
Âkif’in bu kendine has bakışı, şiirlerinde sanatın estetik kıvamı ile somutlaşmış; “belâgat kasırgası” eseri Safahat’ında, halkın dertlerine, umutlarına ve acılarına tercüman olmuştur. Onun, toplumun yeniden dirilişi ve ahlâkî tahkimatı adına sunduğu eleştiriler, genç nesiller için bir uyanış vesilesi olmuş ver Âsım’ın şahsında esaslı bir rol modeli milli irfana takdim etmiştir. Âkif’in eleştirileri, aslında toplumun kendine dönme çağrısı, millî ve manevî değerlere sırtını dayayarak geleceğe güvenle bakabilme arzusudur.
Âkif, bu toprağın has bir evlâdıdır, bizdir, hepimizdir. Babası Kosovalı bir Arnavut, annesi Buharalı bir Türk olarak baht şehir İstanbul’da hayata doğan bir akıncı beyi olarak fikir meydanında akından akına koşmuştur.
Âkif’in Türk düşüncesindeki yeri ve önemini görüp anlamak için şiirleri, makaleleri, vaazları ve hatıralardaki cihan değer ayrıntılara âgâh olarak bir yolculuğa çıkmak gerekmektedir. Böyle bir ilim ve fikir imkânı sayesinde onun yaşadığı dünyayı ve düşünce külliyatını derinlemesine ele alıp anlamak onu tanımamızı temin edecektir.
Türk toplumunun kültür, ilim, irfan ve ahlâk yapısını anlamada Âkif’in sunduğu perspektifler, yeni keşiflere yol açacak bir kılavuz olarak kendine çağırmaktadır.
Onu, bugünün ideolojik tasnif ve kamplaştırmalarına göre tarif edecek olursak, ona Türk İstanbul’un İslâmcısı diyebiliriz. Esasen yaşadığı Meşrutiyet devrinin Türkçüleri fikirleri bakımından İslamcı’dır da. Soğuk savaş döneminin kurgulanmışlıkları arasında konumlanıp Âkif’e bakmanın sağlıklı olmadığı ortadadır.
Âkif, Türk’ü İslâm’sız düşünemez. Mesele sadece Türk olmaksa kim ondan daha Türk’tür acaba? Gayet nettir: O; “Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem!” diyen bir ezel bahtlısıdır… Onun idraki, milleti imanı ve kimliği ile harmanlayan, ahlâkî dirilişe çağrısını sürekli yapan ve özgün bir entelektüel düşünce ortaya koyan mirası, bizlere yalnızca geçmişe dönük değil, aynı zamanda geleceğe yönelik bir fikri yol haritası sunmaktadır.
Âkif’in toplumu aydınlatma yolunda verdiği emeklerin, bugün de toplumun aklına ve gönlüne ışıklar saldığını görmekteyiz. Onun felsefesinin ve edebî mirasının köklerine inmek için okudukça, okuduklarımızın ilhamı ile millet rehberi mütefekkir şairin karşısında sadece ihtiramla durabiliriz.