Maarifte son dönemde güzel gelişmeler oluyor. Mesela Türkçe ders ortalaması 70’in üzerinde olmayan bir talebenin sınıfını geçemeyeceği konuşuluyor. Söylediğim gibi bunlar güzel gelişmeler… İnşaAllah devamı da gelecektir. Fakat diğer taraftan öğretmenlerin de bu durum karşısında yaklaşımları elbette müspet olmalıdır. Nitekim olacaktır da, ama yine de bir hatırlatmakta fayda görüyorum. Zira bizzat şahit olduğum bir vak’a bunu oldukça elzem kılıyor.
Talebemizin lise birinci sınıf ders ortalalamalarından bazıları şöyle: Matematik: 85,65; Fizik: 82,43; Kimya: 86,25; Tarih: 93,44; Coğrafya: 92,26; İngilizce: 95,34; Almanca: 31,33… Ortalamadan da anlaşılacağı üzere talebenin ikinci yabancı dil dersinde bir sorun olduğu görülmektedir. Bu sorun, sadece yukarıdaki örnek için söz konusu olmayıp tüm öğrencilerin yabancı dil notları aşağı yukarı aynı seviyededir. Aslında okul ve talebeleri, il içinde de oldukça başarılı bir konumdadır. Ayrıca vak’a eğitimin sadece uzaktan öğretimle yapıldığı bir ortamda cereyan etmektedir. Kısacası yukarıdaki örnekteki talebenin başarısızlığı büyük ölçüde öğretmenin talebelere karşı dersi üzerinden kendi otoritesini sağlamak için onları aşırı derecede kasmasından kaynaklanmaktadır. Talebe diğer ders notları yüksek olduğu için başarısız olduğu bu dersten yüksek ortalama sayesinde geçmiştir. Fakat doğal olarak talebenin genel ortalaması düşmüştür. Ortalama yükseltme sınavları kaldırıldığı için de bu talebenin artık mağduriyetini gidermesi mümkün gözükmemektedir.
Bu durumda kim haklı? Elbette talebe haklı. Lâkin onun haklılığı mağduriyetini gidermeye yetmiyor! Bu haklılığın daha en başından muhatabı, yani öğretmenlerce idrak edilmesi gerekiyor. Bu yüzden de sistemin en merkezî esasını öğretmenler teşkil ediyor. Elbette her insan gibi öğretmenlerin de hassasiyetleri var, ama bu hassasiyetini tüm talebelerine de teşmil etmek gibi bir vazifesi de var aynı zamanda. Dolayısıyla haklılığın eğitimin tüm paydaşlarından yalıtılmış bir sistemi tesis etmek zorundayız! Aksi taktirde, “sen ağa ben ağa koyunları kim sağa” konumuna düşeriz.
Elbette maarif kasmadan olmaz! Zira maarif, bir terbiye işidir. Amma velakin bu terbiye işi, sadece kendi arzularımız doğrultusunda talebeleri kasmaya dönüşürse bundan en büyük zararı yine bizler görürüz. Hiç unutmayalım, Cenap Şehâbeddin’in belirttiği üzere korkuyu da cesareti de doğuran bizim terbiye şeklimizdir!
Efendim ey meded!
Ârifî’m soylamış, görelim cânım ne soylamış:
gel gereksizce kasma işi
kafana göre basma fişi
yargılamadan asma kişi
ârifî’m dedi idi dersin…
Saygıdeğer Hocam,
Atanmış değil adanmış ogretmen , ne güzel bir cümle. Çağın gereksinimlerine cevap verebilen neslin hazirbulunusluk düzeyine hitap eden bir muallim olabilmek…vesselam. Kaleminize, yüreğinize sağlık efendim.