Siyonist İsrail’in on binlerce öğrenciyi, yüzlerce öğretmeni öldürmesi, okulları üniversiteleri bombalayarak, harabeye çevirmesi ve geride kalan öğrenci kitlesinin can güvenliklerinin olmaması sebebiyle Gazze’de bu öğretim yılında da okullar açılamamıştır.
2024-2025 Öğretim yılının 9 Eylül 2024 günü başlaması sebebiyle analar babalar çocuklarını okula gönderme heyecanı yaşarlarken, yoğun Siyonist saldırıları altındaki Gazze’li çocuklar fiziksel yıkımın yanı sıra, gözleri önünde annelerini, babalarını, yakınlarını ve okul arkadaşlarını kaybetmeleri, uçak, silah ve bomba sesleri arasında ölüm ve yaralanma riski altında bulunmaları sebebiyle ne yazık ki eğitim-öğretimden haklarından yine mahrum bırakılmışlardır.
Gazze’de Siyonist İsrail tarafından uygulanan soykırım ve insanlık dramından daha üzücü olan, insanlığın olaya seyirci kalması yaşanan vahşet karşısında bir refleks göstermemesidir. Uluslararası mekanizmaları harekete geçirecek etkin bir rol üstlenmemesidir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 2601 No’lu karar: ve uluslararası yasalar okulların, mabetlerin korunmasını çocukların, kadınların eli silah tutmayan ve savaşmayanların can güvenliğinin sağlanmasını öngördüğü halde, Ne yazık ki, Birleşmiş Milletler (BM), BM Güvenlik Konseyi (BMGK), UNİCEF, OECD, DSÖ, AGİT, Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşların kendi koydukları kurallara sahip çıkmamalar yüzünden, 7 Ekimden bu yana Siyonist İsrail tarafından Gazze halkı üzerine atılan 82 bin ton patlayıcı kullanılarak gerçekleştirilen 3360 katliam neticesinde 16,715’i çocuk, 11,350’si kadın olmak üzere 41 bine yakın insan hunharca katledilmiştir. 95 bin insan yaralanmış ve sakat bırakılmıştır. 17 bin çocuk ebeveynlerinden ya ikisini ya birisini kaybetmiştir. 2 Milyon 3 yüz bin Gazze halkının 2 Milyonu zorunlu olarak yerlerini değiştirmek suretiyle mülteci konumuna düşürülmüştür.
Uluslararası yasalara göre savaş anında koruma altında olan, Gazze’de evler, mabetler, iş merkezleri, elektrik santralleri, su kaynaklarının tamamına yakını yerle bir edilmiş, mülteci kampları defalarca bombalanmıştır. Okulların üniversitelerin % 90’ ya tamamen yıkılmış ya da kullanılamaz hale gelmiştir. Ayakta kalan az sayıdaki okul da açıkta kalan insanların barınmasına açıldığından, mülteci kampları da sürekli bombalandığından Gazze’de insanların sığınabileceği çocukların eğitim-öğretim yapabileceği güvenli bir mekan kalmamıştır. Gazze’de on binlerce çocuğun öldürülmeleri, yüz binlerce çocuğun eğitim-öğretim haklarından mahrum bırakılmaları ile yaşanan, soykırıma, vahşete ve insanlık dramına Uluslararası kurum ve kuruluşların kayıtsız kalmaları; bu kurum ve kuruluşların hangi millete mensup çocukların haklarını korumak üzere kurulduğu sorusunu akla getirmektedir.
Durum böylesine vahim bir noktaya gelmişken, Güney Afrika Cumhuriyetinin 1948 tarihli Birleşmiş Milletlerin (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne istinaden 29 Aralık 2023 tarihinde Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) nezdinde açtığı davanın kararında 7 Ekim’den bu yana Filistin toprakları üzerinde Gazze halkına yönelik olarak, vahşet, soykırım, etnik temizlik ve zorla göç ettirme gibi işlediği suçlardan dolayı yüksek Mahkemenin Siyonist İsrail’in soykırım suçu işlediğine hükmetmesine rağmen, İsrail’in vahşetini ve soykırımını durduracak bir adımı atmama yönünde ayak sürümeleri, kendi koydukları kuralları yok saymaları kuralların işletilmesinde ikiyüzlü davranmaları Batı’nın cahiliye döneminde putlara tapan, acıkınca da helvadan yaptıkları putları yiyen putperestlerden farksız olduklarını ortaya koymaktadır.
İsrail ile birlikte dünyada 196 ülkenin taraf olduğu en geniş, en kapsamlı ve en fazla ülke tarafından onaylanan Çocuk Haklarına dair Birleşmiş Milletler sözleşmesinde; çocukların hangi statüde olursa olsun eğitim, sağlık, gıda, barınma hakkı gibi temel haklardan yoksun bırakılamayacağı ve bunun için taraf devletlerin gerekli önlemleri almakla yükümlü oldukları ifade edildiği halde Gazze’de hunharca katledilen çocuklar ile birlikte 608 bin okul çağındaki çocuğun eğitim-öğretimden uzak kalmaları, on binlerce öğrenim çağındaki çocuğun, öğretmen ve yöneticinin katledilmeleri BM ve Uluslararası kuruluşların gündemlerini meşgul etmemesi, Siyonist İsrail’in soykırım ve vahşetini hiçbir yaptırıma maruz kalmadan sürdürmesi ABD ve işbirlikçi ülkelerin İsrail’e verdikleri açık destek ve sözde İsrail karşıtı ülkelerin dilsiz şeytanlıkları sebebiyledir.
Soykırıma uğrayanlar Müslümanlar olunca; Birleşmiş Milletlerin ve uluslararası kuruluşların çıkardıkları Evrensel İnsan hakları Beyannameleri, Kadın Hakları, Çocuk hakları ile ilgili düzenlemeleri, Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ve savaş hukukunun işletilmemesi (BM), OECD, AB Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı, DÖS, Avrupa Konseyi, NATO gibi uluslararası kuruluşların olaylar karşısındaki vurdumduymazlıkları sanki uluslararası kuruluşların Müslümanların kazanılmış haklarını ellerinden almak için kuruldukları izlenimi vermektedir.
Filistin’de yaşanan insanlık dışı vahşet ve soykırım karşısında İslam ülkeleri yöneticilerinin amacı; Filistin topraklarını işgalden kurtarmak ve Özgür Kudüs’ü inşa etmek olan, İslam İş birliği Teşkilatının yaşanan vahşeti ve soykırımı durduracak yürekli bir adım atmamaları, tarihin en büyük soykırımı karşısında yalnızlığa terk edilmeleri Müslümanlığımızın ve insanlığımızın utanılacak bir noktaya geldiğini göstermektedir.
Bu vahşet, batılı ülkelerin çocuklarına yapılsaydı acaba sessiz kalabilirler miydi? Bu kadar hissiz, bu kadar acımasız olabilirler miydi? İşte vahşi batının insan hakları, çocuk hakları, kadın hakları!
Filistin’de ana olmak, baba olmak, çocuk olmak ve hatta İnsan olmak zor!
Gelinen noktada Siyonist İsrail tarafından öldürülen, henüz yaşamın ne olduğunu bilmeden hayattan koparılan Filistinli çocuklar, her gün sistematik olarak travmaya maruz bırakılmakta, psikolojileri bozulmakta, tepelerine atılan bombalar sebebiyle; evlerini, yurtlarını, okullarını kitaplarını, kıyafetlerini, ebeveynlerini, kardeşlerini, arkadaşlarını kaybetme korkusuyla açlık, susuzluk, yokluk ve yoksulluk içinde hayata tutunmaya çalışmaktadırlar.
Filistin’de çocuk olmak demek; mermilerle, şarapnel parçalarıyla yaşamak demektir. Bomba sesleriyle uyanmak, ninni sesleri yerine, bomba sesleri duymak demektir. Esir kamplarında, mahpushane zindanlarında öksüz ve yetim kalmak demektir. Beşiğin kundağında, ananın kucağında, babanın kolları arasında kanlı Siyonist kurşunlarına hedef olmak demektir. Filistin’de çocuk olmak demek, hayatın anlamını yaşamadan hayatın sonuna gelmek demektir.
Şimdi soruyorum! Nerede okyanusta buzullar arasına sıkışan balinalar için seferberlik ilan eden BM’ler? Nerede Körfezde petrole batan kuşların yardımına koşanlar? Nerede itlaf edilen köpekler için ağıtlar yakanlar? Nerede çocuk hakları savunucuları? Nerede kadın hakları savunucuları? Nerede insan hakları savunucuları? Nerede Arap Birliği? Nerede İslam İş birliği Teşkilatı? Nerede İslam Ülkelerinin hükümetleri, devlet başkanları?
Böyle bir sorumsuzluk hangi dinin kitabında yazıyor! Bu ne biçim Müslümanlık! Bu ne biçim insanlık! Müslüman, Müslüman, kardeşine sırt döner mi? Müslüman kardeşini düşmanına teslim eder mi? Daha neyi bekliyorsunuz? Gazze de kalan son Filistinlinin ölümünü mü? Dost ve müttefik kabul ettiğiniz ABD’nin Batının ve Siyonist İsrail’in İnsafa gelmesini mi?
Unutmayın! Filistin’in başına gelen bela ve musibetler İsrail ve işbirlikçilerinin gücünden değil, Müslümanların dağınıklığından, kendi güçlerini birleştirme yerine düşmanlarının safında yer almalarından kaynaklanmaktadır.
Başta Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmak üzere tüm İslam ülkelerinin hükümetleri, devlet başkanları, parlamentoları olarak, İsrail’in Filistin’e karşı yaptığı terörist saldırıyı sona erdirecek, soykırımı durduracak askeri, siyasi ekonomik, sosyal ve diplomatik yaptırımları hayata geçirecek kararları almaya mecbur ve mahkûmsunuz.
Bunun için; zaman kaybetmeden, Gazze şeridinde ve Filistin topraklarında sivilleri katleden ve soykırım uygulayan Siyonistleri durduracak somut adımlar atınız. ABD ve İsrail’i dostluk ve müttefiklikten, stratejik ortaklıktan çıkarınız. İsrail Büyükelçilerini sınır dışı ediniz. İsrail’deki elçilerinizi derhal geri çekiniz. İsrail’i devlet olarak tanımaktan derhal vazgeçiniz.
Mevcut haliyle ayrıştırıcı bir teşkilat hüviyeti taşıyan İİT’nın kuruluş amaç ve ilkelerine uygun olarak ya yeniden Müslümanların dertlenecek bir noktaya getiriniz ya da lağvediniz. Müslümanlar arasında dayanışmayı güçlendirecek faaliyetleri başlatınız. D 8 Ülkelerine yeniden işlevlik kazandırınız. Parlamentolarınızda bulunan ABD ve İsrail Dostluk Gruplarını lağvediniz. Filistin Dostluk Gruplarını derhal Gazze’ye dostlarının yanına gönderiniz. Lübnan’a gönderilen barış gücünü derhal Kudüs’e ve Gazze’ye de göndermek için girişimde bulununuz.
Gerçekleştirilen soykırımdan sorumlu olan İsrail yetkilileri aleyhine uluslararası ceza mahkemesinde dava açınız. Türkiye mahkemelerinde de yargılanmaları için gerekli çalışmaları başlatınız. Türkiye’de bulunan İncirlik, Kürecik gibi yabancı askeri üsleri ve limanları derhal kapatınız. İsrail ordusunda askerlik yapan T.C. vatandaşları hakkında Türk Vatandaşlığı Kanunun 29. Maddesi gereğince işlem yapınız ve vatandaşlıktan çıkartınız. İsrail vatandaşlarına uygulanan Türkiye’ye vizesiz giriş hakkını kaldırınız. Filistin halkının Türkiye’ye vizesiz girişini kolaylaştırınız.
Bunları yaptığınız takdirde Kudüs’e, Mescidi Aksay’a sahip çıkmış, Filistinli kardeşlerimizin yanın yer almış olursunuz. Aksi takdirde tarih sizi suskunluğunuz ve tarafsızlığınız sebebiyle Filistin’i yalnızlığa terk eden, İsrail’e arka çıkan İslam ülkeleri olarak anacaktır. Gazze’de Batı Şeria’da okula gidemeyen, yeterli yiyecek, içecek, giyecekten mahrum oldukları için beslenemeyen, can ve mal güvenliği olmayan, hayalleri yıkılan, gelecekleri karartılan Gazzeli çocukların ahı tutacak İşte o zaman Allah’ın katında, insanlar nazarında ve tarih önünde hesap vermeye mahkûm olacaksınız.
Mustafa Kır