İnsan, hatıralarıyla yaşar derler ya, gerçekten öyle. Hele de bunlar insanın ruhunu kanatlandıran güzelliklerle doluysa değmeyin keyiflere. “Çok güzel bir çocukluk dönemi geçirdim.” diyenlere her zaman gıpta ile bakmışımdır. Keşke, demişimdir; bütün çocuklar, ileride hatırlamak için böyle güzel hatıralar biriktirse. Maalesef bu dediğim her zaman mümkün olmuyor.
İnsan ruhunda acı izler bırakan hatıralar, varlıklarını ömür boyu sürdürüyor. Ne kadar büyüse, çoluk çocuğa karışsa, torun sahibi de olsa yüreğinin bir köşesinde ince bir sızı hâlinde duruyor o can yakıcı hatıralar.
Henüz ilkokula gittiğim yılların birinde yaşadığım bir olay var ki hâlâ aklımdadır. Yedi, sekiz yaşında bir çocuğun, bir köpek tarafından kaba etinden ısırılmasından bahsediyorum. Uzun süre bakıştık onunla. Köpek ne düşündü bilmiyorum ama ben bir an önce kaçarak ondan kurtulmak istedim. Harekete geçtiğim anda olanlar oldu ve benden daha hızlı olan rakibim anında kaba etimden aldı alacağını. Etrafta bulunanlar yetişmeseydi eminim daha fazlasını alacaktı! Ucuz kurtulmuştum. O andan geriye, köpeğin kuduz olması ihtimaline karşılık yediğim iğneler ve belleğime yerleşen azgın dişli bir canavar görüntüsü kaldı.
Şimdi koca adam olduk, köpekleri görünce tabanları yağlamıyoruz ama güvenli mesafeye ulaşmadan rahat edemiyoruz. Ya o savunmasız çocuklar ne yapacak? Üstelik bir değil, onlarca köpekten oluşan sürülere karşı bir çocuk ne yapabilir ki? Bırakın çocuğu, bir yetişkinin bile yapacağı fazla bir şey yok. Meğer ki köpekler insafa gelip bıraksınlar kurbanlarını. İnsaf dediğimiz şey çoğu insanda yok ki köpekte olsun!
Hafızalarımızı şöyle bir yoklarsak başıboş köpeklerin estirdiği terörün onlarca örneğini görebiliriz. Mesela 07 Aralık 2023 tarihinde Ankara’nın Keçiören ilçesinde, ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi Tunahan Yavuz’un başına gelenler unutulacak gibi değil. Zavallı çocuk, sabah saatlerinde okula giderken boş bir arazide başıboş köpeklerin saldırısına uğruyor. Olayı evinin balkonundan görüp yardıma koşan bir komşunun sözleri konunun ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu anlatmaya yeter: “Balkonda köpekleri gördüm, önce oyun oynuyorlar zannettim, bir baktım ortalarında çocuk var, hemen aşağıya indim, komşumun arabasına bindim. Olay yerine ulaştığımda çocuğu parçalamışlardı zaten.” (Bu yazıyı kaleme aldığım 10 Ocak 2024 günü televizyon ekranlarında çok sevindiğim bir haberle karşılaştım: Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavisine devam edilen Tunahan, yoğun bakımdan çıkmıştı. Üstelik, bir ayı aşkın bir zamanda 6 ameliyat geçiren minik çocuğun 6. yaş günü hastanede kutlanıyordu. Bir dizi ameliyat daha geçireceği ifade edilen Tunahan’a acil şifalar diliyoruz.)
Ya şu örneğe ne demeli?
25 Temmuz 2023 tarihinde Diyarbakır’da abdest almak için evininin önüne çıkan 90 yaşındaki Faik Delibaş, sokak köpeklerinin saldırısına uğradı. İhbar üzerine olay yerine gelen ekipler, zavallı adamın köpekler tarafından kısmen parçalanmış cesediyle karşılaştı.
İTİRAZIM VAR
Bütün canlılar gibi hayvanların da yaşamaya hakkı var, kabul. Tabiatın bütün unsurlarıyla beraber hayvanları da koruyup kollamak insanlara düşüyor, buna da kimsenin itirazı yok. İtirazımız, hayvan haklarını savunacağız derken insan haklarının göz ardı edilmesine. İtirazımız; “İki köpek annesiyim.” diyerek çevresindeki bunca katliama, bunca soykırıma gözlerini kapayıp “insan yavrularının” dramını göz ardı edenlere. İtirazımız, insana rağmen hayvanı yüceltmeyi bir çeşit çağdaşlık göstergesi sayanlara.
Diğer yandan içinde zerre kadar vicdan barındıran bir kişi, insan haklarını koruyalım diye hayvanların yaşama hakkını elinden alamaz. Buna başıboş köpek sürüleri de dahildir. Öyleyse ne yapalım ki insanları, özellikle savunmasız çocukları onların şerrinden koruyalım?
Dünya bu sorunu nasıl çözmüş?
İki örnekle açıklamaya çalışalım bu konuyu:
ALMANYA
Almanya’da köpek sahibi olmak vergiye tabi ve devlet, köpek sahiplerinden yılda yaklaşık 400 milyon avro vergi topluyor.
Saldırgan cinsleri beslemek isteyenlerin, eğitimden geçerek ehliyet sahibi olması gerekiyor.
Alman Hayvanları Koruma Derneği yetkilisi Lea Schmitz, Almanya genelinde kendilerine bağlı 550 barınağın bulunduğunu ve kendileri gibi başka çatı kuruluşların da olduğunu söylüyor.
Almanya’da sahipsiz hayvan olmadığını belirten Schmitz, “Bir hayvan dışarıda tek başına bulunduğu zaman hayvan barınağına getirilir, sahibi gelene kadar tutulur, sahibi bulunmadığı takdirde yeniden sahiplendirilir ama Almanya’da sokakta sahipsiz yaşayan hayvan yok.” diye ekliyor.
BELÇİKA
İlk barınağın 1908’de açıldığı Belçika’da sahipsiz hayvan sorununun çözülmesindeki ana etken barınaklar olarak ön plana çıkıyor. 25 yıldır köpeklerin zorunlu olarak çiplenmesi, polisle barınaklar arasındaki iş birliği ve cezai yaptırımlar da bu başarıda rol oynuyor.
Barınaklar, yardımseverlerin bağışlarıyla faaliyet gösteriyor. Bölgesel hükümetler, vatandaşların barınaklardan hayvan sahiplenmesini teşvik etmek için bütçe ayırıyor ve kampanyalar düzenliyor.
Sonuç olarak Belçika’da sokaklarda sahipsiz hayvanlara neredeyse hiç rastlanmıyor.
NE YAPMALIYIZ?
Aklın yolu bir: Sokak köpeklerini insanlar için bir tehdit olmaktan çıkaran ülkeler bunu nasıl başarmışsa biz de aynı yolları takip etmeliyiz. Bununla da yetinmeyip yeni metotlar geliştirmeliyiz.
“Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkunuz.” diyen Sevgili Peygamberimize kulak vermeliyiz.
Çok tehlikeli boyutlara ulaşan sokak köpekleri problemini çözmek için asla onların canlarına kast etmemeliyiz. Aksine onlarla bir arada -ama huzur içinde- yaşamanın yollarını aramalıyız. Bunun için yeterli sayıda barınak yapmalı, köpeklere çip takarak onları kontrol altında tutmalı ve modern çağın gerektirdiği diğer tedbirleri almalıyız.
Toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren bu tür tedbirler, bütün kurumlarıyla devletin ve belediyelerin işidir. Bizler de onlara yardımcı olmalıyız.
Sözü bitirmeden önce önemli bir konuya parmak basmak istiyorum.
Köpek saldırısına uğrayan kişi ne yapmalı?
Bu konuda kısaca şunları söyleyebiliriz:
Köpek saldırısı durumunda panik yapmak yerine sakin kalınmalı, ani hareketler yapılmamalı, köpeğin gözlerine bakılmamalı ve onunla göz teması kurulmamalı, mümkünse köpeğin saldırısından kaçmak için yavaşça geri çekilmeli, çevredeki insanlardan yardım istenmeli ve mümkünse yetkililere haber verilmelidir.
Hiç arzu etmeyiz ama köpek saldırına uğrayan bir kişi, kurtulma imkânı olmadığını anlarsa vücudunu top gibi yaparak yavaşça yere çömelmeli; kafasını, boğazını el ve kollarını korumalı, hatta ölü taklidi yapmalı. Bütün bu hareketleri yaparken hızlı hareket etmekten kaçınmalı.
“Sokak köpeklerinden korunma yolları” denebilecek çizgi filmler ve animasyonlar hazırlanmalı, öğrenciler “usta eğiticiler” tarafından eğitilmelidir. Bu eğitimin bir başka ayağında da köpeklerin insanlarla, özellikle çocuklarla olan dostlukları yer almalıdır.
Amacımız hayvanları özellikle de köpekleri aşağılamak, onlara karşı önyargılı yaklaşmak değil. Biliyoruz ki hayat her şeyiyle güzel ve yaşamak her canlının hakkı. Gelin, bu hakkı birbirimizden esirgemeyelim. Empati yapmayı unutmayalım. İnsanıyla, hayvanıyla, doğasıyla huzur içinde yaşayalım.
Yusuf DURSUN
11.01.2024