Ülkemizde üstün zekalıların/yeteneklilerin eğitimine dair köklü bir geçmiş, zengin araştırma alanları var. 20. yüzyılın ikinci yarısında “üstün zekalı” terimine bir katkı merhum Mitat ENÇ hocadan geldi. ENÇ’in tabiri ile “üstün beyin gücü” özel eğitim literatürümüze eklenmiş oldu. Hocanın aynı adlı – ÜSTÜN BEYİN GÜCÜ- eseri 70’li yılların sonunda büyük ilgi gördü. Üstün zekalıların eğitimi üzerine çalışan eğitimci ve araştırmacılar için hala önemli kaynaklar arasında olan bu eserin en dikkat çekici bölümleri arasında “BEYİN GÜCÜ GÖÇÜ” bölümü yer almaktadır. ENÇ, dokuz sayfalık kısa, öz ve çarpıcı tespitlerle yazdığı bölümü önerilerle kapatmaktadır.
ENÇ’in yaşadığı dönemde beyin göçü sorununun en temel nedenleri arasında gelişmiş ülkelerin üstün beyin gücüne verdikleri teşvikleri, az gelişmiş ülkelerin de gelişim hamlesi için kendi yeteneklerini eğitim için gelişmiş ülkelere göndermeleri ve bu yeteneklerin gittikleri ülkeye yerleşerek geri dönmemelerine bağlar. Savını dönemde 1416 SK’ya göre yapılmış benzer araştırmalarlar ve vatandaşlıktan çıkartılan öğrencilerin durumları ile örnekler.
Yurtdışında uzman yetiştirme politikalarının geçmişi Tanzimat dönemine kadar dayanır. Paris Mekteb-i Osmani’si ile kurumsallaşır ve yaklaşık ikiyüzelli yıl boyunca yaptığı yolculukta yaşadığı değişiklikler ile günümüze kadar gelir. Günümüzde hala soru ve ünlem işaretini üzerinde taşıyan konulardan biridir; üstün zekalıların yurt dışında eğitim almaları, yurtdışına yerleşmeleri veya yurda dönmeleri… Mesele onlarca alt kırıma ayrılabilir… Eğitim tarihimizde meseleye pekçok farklı yaklaşım örnekleri de vardır… Bu yazıda sadece çarpıcı bir örnekle yetineceğim:
Türkiye’de sosyolojinin banisi olarak kabul edilen Ziya Bey (Ziya Gökalp) 1909’da Selanik’te toplanan İttihat ve Terakki Fırkası Kongresi’ne Diyarbakır delegesi olarak katılmış ve Selanik’e yerleşmiştir. İttihat ve Terakkî Mekteb-i Sultânîsi’nde öğretmenliğin yanısıra dönem neşriyatında ses getiren yazılar kaleme alıyordu. Pekçok maarif öncüsü Durkheim, Ribo gibi Avrupa’nın önde gelen filozoflarını Ziya Gökalp’ten öğreniyor, Ziya Gökalp’ın yazılarından, derslerinden ve sohbetlerinden istifade ediyordu.
Dönemin maarif öncülerinden biri Ziya Gökalp’in engin birikiminin kaynağını merak etmiş ve Selanik Beyaz Kule’nin çay bahçesinde Gökalp’in bu birikimin kaynağını sorma fırsatı bulmuştur. Mütevazi bir kişiliğe sahip Gökalp bu soruyu samimi olarak cevaplamıştır.
Ziya Gökalp, çocukluk ve gençlik yıllarında babasının görevi ve makamından dolayı Diyarbakır’ın önde gelen ailelerini tanıma fırsatı bulmuştur. Babası ile samimiyeti olan eşrafın evlerini sık sık ziyaret ettiklerini ve bu ziyaretlerdeki sohbetlere aile büyükleri ile birlikte katıldığını anlatır. Gökalp, bu tür bir sohbette sözün kendisine getirildiğini eğitim çağında olduğu için misafirlerden birinin babasına;
- Artık, Ziya’yı Avrupa’ya gönder, yüksek tahsilini (öğrenimini) orada tamamlasın, önerisinde bulunur.
Babası;
- Avrupa’ya giderse gavur olur! diye korkarım, cevabını verir.
Misafirlerden bir diğeri;
- Burada kalırsa? sorusunu sorar.
Babası, tereddüt etmeden;
- Eşek olur! cevabını verir.
Ziya Gökalp, kendisine yöneltilen soruyu cevaplamaya devam eder. Babasının bu tutumundan dolayı Avrupa’ya gidemediğini, fakat eşek olmamak için de kendi imkanları ile Fransızcayı öğrendiğini ve Avrupa neşriyatını bu vesileyle takip edebildiğini açıklar.
Bir başka hatıratta Selanik’teki yahudi kitapçının Avrupa’ya gönderdiği kitap siparişlerinin büyük çoğunluğunu Ziya Gökalp ve Selanik’teki talebelerinin verdiğini anlatılır.
Gökalp’in İttihat ve Terakkî Mekteb-i Sultânîsi öğretmenliği sırasında idarenin kendisine Avrupa’da hangi Darülfünunu (üniversite) bitirdiğine dair yönelttiği soruya da tereddütsüz darülfünun bitirmediğini askeri rüştiye (ortaokul) mezunu olduğunu söylediği nakledilir.
Hatırayı nakleden maarif öncüsü; Gökalp’in Avrupalı kaynaklardan yaptığı aktarmaların nazari (teorik) bilgilerden ibaret olduğunu şayet Avrupa’yı gezip görmesi halinde Avrupanın yaşantısına dair yeni ilhamlar ve intibalar edinebileceği ve kesinlikle bir Avrupa seyahatine çıkması önerisine, Ziya Gökalp;
Avrupa’ya tek başına seyahat edemeyeceğini, bir otelde oda rezervasyonu yapamayacağını hatta bir lokantada yemek siparişi bile veremeyeceğini ifade eder. Böyle bir seyahati ancak yanında bir refakatçi ile yapabileceğini söyler.
***
Yüzyılın mütefekkiri ve dahisi olarak kabul edilen Ziya Gökalp’in samimi olarak paylaştığı hatıratındaki “yurtdışına gidince gavur! memlekette kalırsa eşek! olur” yargısı farklı tonlarda ve sıkletlerde maalesef günümüzde de pek çok kimsece de sahiplenilen bir yargıdır. Yurtdışında pekçok ülkeyi gezmiş görmüş isimlerden bu yargıya sahip olanlara da rastlamak ayrı bir garabettir.
Bir dahiyi yurtdışında yalnız başına dolaşamayacak kadar özgüvenden mahrum bırakmak ve edinebileceği tecrübeyi, ufku ve üretebileceği yeni değerleri kısıtlamak acaba hangi akl-ı selim ile izah edilebilir? Böyle bir kısıtlama memleketin hangi yerleşik düzenine katkı sağlayabilir? Mayanızdan ve hamurunuzdan eminseniz; fırından dönecek ekmekten endişeye mahal yok… Maya bozuk, hamur-çamur, tuz kokmuşsa hiçbir fırın sıhhi ve leziz ekmek pişiremez…
Üstün zekalılar, üstün yetenekliler, üstün beyin gücü; insan eliyle ve zihniyle üretilmiş bilimin ve sanatın izini her mekanda sürebilmelidir. İlim Çin’de dahi olsa… Korkunun bilime ve sanata faydası yok…
Erol KÖMÜR, İstanbul.