Şanlıurfa’da dünyaya geldi; ilk ve orta eğitimini bu şehirde, yüksek öğrenimi Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde 1995 yılında tamamladı. Aynı yılın Eylül ayında Aksaray Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak göreve başladı ve son olarak Erzurum Güzel Sanatlar Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. Lisans üstü öğrenimine 1996 tarihinde Erzurum Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde başladı ve “1860- 1908, II. Meşrutiyet’e Kadar Türk Romanında Paris” teziyle 1999 yılında mezun oldu. Aynı yıl başladığı doktora öğrenimini 2006 tarihinde “Hilmi Yavuz Hayatı, Sanatı ve Eserleri” teziyle bitirdi. 20 Ocak 2009 yılından beri Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak görevi yapmaktadır. 2008 yılında yayımlanan “Gülün Ustası Hilmi Yavuz” ve 2019 yılında basılan “Edebiyatın Ebemkuşağı Halit Ziya Uşaklıgil’in Hikayelerinde Renkleri Dili” kitaplarıyla birlikte Kültür Bakanlığı, Dergâh, Günce Yayınlarının da olduğu pek çok çalışmada bölüm yazarlığı; ulusal, uluslararası dergilerde akademik yayınları; ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyumlarda sunduğu akademik bildirileri bulunmaktadır. Edebiyat ile ilgili diğer yazıları ise Kitap-lık, Dergâh, Hece, Türk Edebiyatı, Bizim Külliye ve Mavi- Yeşil dergilerinde yayınlanmaktadır.
Tevfik Fikret kendine özgü eğitim anlayışı ve uygulaması ile Türk maarifinde, çok bilinmese de özgün bir yere sahiptir. Teoriden ziyade uygulamayı ölçü alan bu modeli hem kendi eğitim hayatında hem de öğretmen ve idareci olduğu yıllarda uygulamıştır. Rübab-ı Şikeste şairinin sanatı gibi öğretmenliği, eğitim anlayışı kişisel yaşamı ile koşutluk gösterir. Örneğin Mekteb-i Sultani’de hocası Muallim Naci’nin hem kendisinden hem de şiirinden uzaklaşması bu mutavassitin şairin hal ve davranışlarından ötürü olur. Onun yerine aynı lisede derslerine gelen Recaizade Mahmut Ekrem’i kendine rol model olarak seçer. Beş yıl gibi kısa bir ömre sahip olsa bile edebiyatımızda çok önemli gelişmelerin yaşandığı Servet-i Fünun edebiyatının oluşumu bu öğretmen- öğrenci (Fikret’in Ekrem Bey’den) etkileşimiyle doğrudan ilişkilidir. Mehmet Kaplan’ın tanımlamasıyla ‘canlı bir estet’ olan Fikret’in Naci’den ziyade Ekrem Bey’e yönelmesinin arka planında Recaizade’nin şairlik kudreti değil edebiyata mütenasip hali etkili olur. Mekteb-i Sultani’deki edebiyat öğretmenliğinde ve idareciliğinde; Robert Kolej’deki öğretmenliğinde Tevfik Fikret’in en çok üzerinde eğitim modeli uyum ve uygulamalı oluşla ilişkilidir. Bu bağlamda öğretmen, mesleğiyle mütenasip bir portre çizmeli ve dersini teoriyle birlikte uygulamalı bir şekilde öğrencilerine sunmalıdır. Adını Tevfik Fikret’in vefat etmiş olan kız kardeşi Sıdıka Hanım’ın kızı Şermin’den alan bu kitap, şairin hayatında olduğu gibi edebiyatımızın da ilklerini barındırır. Şermin, onun hece ölçüsü ve sade dille yazdığı ilk ve son şiir kitabı; eğitim boyutuna sahip oluşuyla da edebiyatımızın ilki olma özelliğine sahiptir. Bir dönem yeni bir eğitim modelini okul açarak uygulamaya çalışan Fikret’in bu çabası akim kalır. Yenilikçi eğitim anlayışına dair uygulamaların bir kısmını Mekteb-i Sultani’de uygulayan Tevfik Fikret’in yeni mektep fikrinden etkilenen dostlarından Mustafa Satı Bey, Şişli’de “Yeni Mektep” adıyla bir ana okul ve ilkokul açar. Bu okulun ana okul kısmı için Fikret’ten eğitici bir kitap ister. Bu talep üzerine Şermin’i yazan Fikret çocuk eğitimine dair bütün fikriyatını bu eserinde özetler. Ezan’la dine bakışını, Umacı ile söylencelere, Marangoz’la sanata; Siyah Bacı ile de geceyi ve uyumaya dair düşüncelerini, duygularını paylaşır. Bir çocuğun yetişkinliğinde sahip olması gerekenler için kendi hayat felsefesinden damıttıklarını, çok acı çektiği bu günlerde Şermin’e aktarır. Kitapta yer alan şiirleri Tevfik Fikret’in eğitim anlayışının birer ürünü olarak okumak gerekir. Zira şairin kendisi de böyle okunması için yazmıştır. Kitabın ilk şiiri olan İthaf’ta bunu açıkça dile getirir:
“Yuva şefkat yuvasıdır,
Ninelerdir onu yapan;
Fakat, yavrum, senin yuvan
Bu beceklilik yuvasıdır;
Bunu ancak anlayış yapar
…”
Tevfik Fikret hemen bütün şiirlerinde anne yerine nine demeyi tercih eder, benzer adlandırmayı oğlu Haluk annesi Nâzıma Hanım için de tercih eder. Eğitimin ilk adımı aile ocağıdır ve onun muallimi nineler yani annelerdir. Çocuk anlayarak, yaparak ve becerik sahibi olarak öğrenir. Ana okul için çok güzel bir İthaf’tır bu şiir. Kitaptan aldığımız bir diğer şiir Marangoz’dur. Bu manzumede de Fikret yaparak, uygulayarak öğrenmeyi ön plana çıkarır:
Marangozum ben beş gündür…
Çalışan her işi görür;
İnsan için sanat çoktur,
Yapılmayacak iş yoktur.
Elim işler, işim ürer;
Âletlerim birer birer
Geçerler her gün elimden;
Onları pek severim ben.
Tavsiye ve öğütlemeden ziyade uygulamaya yönelik bir model. Herhalde anaokul yaştaki çocuklar için bu eğitim şekli en uygunu olacaktır. Tevfik Fikret’in 1894’ten başlayarak 1915’te, ölümüne değin süren öğretmenlik hayatının çoğuna şöhreti de eşlik eder. Şairliğine ve şahsiyetine bağlı gelişen şöhretinin gölgesinde kalan öğretmenliğinden ziyade Mekteb-i Sultanî’de çok kısa bir süre (28 Aralık 1909- 9 Nisan 1910) idareciliğinde öğrencilerinin belleğinde yıllar süren işlere imza atar. Hak bellediği yolda yalnız giden Tevfik Fikret’in kendi doğruları idareciliğinde de baskın gelir ve Maarif Nezareti ile sorunlar yaşar. Yaptığı işlerde destek yerine köstek yaşayınca da istifa eder. Mekteb-i Sultani’deki kısa dönem idareciliği onu bu alanda da efsane kılar. Bunda öğrencilerine değerli olduklarını hissettiren tavırlarına eşlik eden uygulamaları etkili olur. Nezaketiyle nezaket, gururuyla gururlu olmayı, şairliğiyle okulda edebiyat havası estirir. Nitekim Mekteb-i Sultanî’den ayrıldıktan sonra yerine Salih Zeki atanır ve bu haber dönemin gazetelerine şu şekilde yansıtılır: “Mekteb-i Sultanî müdürü Tevfik Fikret Bey, Nezaret’in kararını tenkiden istifa etmiş ve Nezaret memuriyetine devam etmesi için kendisine tebligât-ı münasibe icra olunduğu halde istifasında ısrar etmiştir. Maarif Nezareti bunun üzerine istifasını kabul ve Meclis-i Maarif azasından ve Darülfünûn muallimlerinden Salih Zeki Bey’i bi’l-intihab bir şairin yerine bir âlimi mektebin vekâleten idaresine memur etmiştir.” Haberin son cümlesi günlerce süren boykot yürüyüşlerine neden bile olur. Bedbinliğinin yoğunlaşması ile artan rahatsızlığı büyük şairin henüz 48 yaşında, 1915’te hayata gözlerini yummasına neden olur. Tevfik Fikret’in erken ölümü sadece edebiyatımız için değil maarifimiz için de bir kayıptır. Şermin ve bugün Galatasaray Lisesi olarak anılan Mekteb-i Sultanî’de bıraktığı izler bu kaybın, Türk eğitimi bağlamında ne anlama geldiğini açıkça göstermektedir.