1967 yılında doğdu. 1990 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1998 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalında, 2005 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalında yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Eğitimi bölümünde “Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesinde Eğitim ve Öğretim” isimli teziyle doktorasını tamamladı. Osmanlı eğitim tarihi alanında çalışmalar yapan yazarın, “Osmanlı Eğitim Modernleşmesinde Dârü’l-hilâfeti’l-Aliyye Medresesi” isimli eseri ile ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış pek çok makalesi bulunmaktadır.
Yazımızın başlığı Bulgar sosyalist siyasetçisi Georgi Dimitrov’a ait. Bu sözü “Gençlik gelecektir.” bağlamında değerlendirecek olursak geleceği belirleyecek unsurun gençlik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ya da “İstikbal gençlerdedir.” formülasyonu da aynı manaya gelir.
“İlişkin olmak” ve “ilgili bulunmak” anlamlarına gelen “aitlik” ise esasen şeklî olmaktan ziyâde öz itibarıyla bağlı bulunmak manasındadır. Bilerek ve isteyerek bağlı olma halinin şüphesiz şeklî göstergeleri de söz konusudur. Nitekim sûret sîretin aynasıdır ve sîretin izleri aynada yansır.
Köklü bir medeniyete ve kültüre sahip milletimizin tarihten süzülüp gelen örf, âdet, gelenek, görenek ve tüm erdemlerinin toplumsal yaşamda tezahür ediyor olması istikbal için ümitvâr olmamızı sağlar. Özellikle genç kuşakların kültür ve medeniyetimizin kök değerlerini sosyal hayatın içinde görmeleri, hissetmeleri ve yaşamaları önem arz etmektedir. Söylemde kalan değerlerin yaşam şansı bulması ise güç görünmektedir.
Mensup olduğumuz medeniyetin, biri geçmişe diğeri geleceğe uzanan iki taşıyıcı unsuru mevcuttur. Ecdat ve gençlik. Ecdadımızın asırlardır nesilden nesile aktarmış olduğu değerlerin gelecek kuşaklara aktarılması istikbâl ve istiklâl için en mühim işlerin başında gelmektedir. Bu mühim görevin, hayati öneme sahip olması açısından temel eğitimden üniversiteye kadar bütün eğitim aşamalarını kapsayacak şekilde büyük bir titizlikle planlanması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Bu görev kapsamında; gençlerimizin belli başlı tarihî, kültürel ve ahlâkî değerlerden haberdar olmaları, medeniyetimize katkı sunmuş köşe taşları mesabesindeki önemli şahsiyetleri tanımaları ve milletimiz için dönüm noktası olan önemli tarihî olayları ve zaferleri öğrenmeleri ve hatırlamaları sağlanmalıdır.
Dünyanın öbür ucundaki Anzakları, her yıl mart ayında Çanakkale’deki şafak ayinine celbeden ruhun diriliği neyle izah edilebilir? Kaybedilmiş bir savaşın üzerinden 107 yıl geçtiği halde hâlâ Gelibolu’da ne aramaktalar? Dört kuşak öncesinde dedelerinin yaşadıkları acıyı niçin hissetmek ve yaşamak isterler? Binlerce kilometrelik yolu kat eden Avusturalyalıları ve Yeni Zelandalıları Gelibolu’ya bağlayan ruh nasıl bir ruhtur?
İtilaf Devletlerinin farklı etnik ve dinsel gruplardan oluşan milletlerinin çocukları, dedelerinin Çanakkale Boğazında kaybettikleri bir savaşın yıldönümünde şafak vakti aynı hüznü
yaşamaya çalışırken savaşın galibi Türk milletinin torunları niçin bu mekanları ziyaret etmeye duyarsız kalırlar.
Türk milletinin gençlerinin ne kadarı üniversiteden mezun oluncaya kadar en az bir kere Çanakkale’yi ziyaret etmiştir? Türk gençliğinin coğrafyasında Malazgirt, Ahlât, nereye düşer? Bosna, Üsküp, Prizren, Kırcaali, Şumnu, Trablusgarp, Halep, Şam, Batum, Hicaz, Yemen ve niceleri, tanıdık gelir mi acaba gençlerimize?
Son yıllarda gençlerimizde peydahlanan Avrupa sevdası, Amerikan rüyası neyin göstergesidir? Küpün dışına sızan şey küpe nasıl doldurulmuştur? Gençlerin kültür ve medeniyetimizin kök değerlerine yabancılaşması nasıl gerçekleşmiştir?
Tüm bu soruların cevabının aranması ve ilköğretimden üniversiteye Türk gençlerinin aidiyet duygusunu besleyecek, destekleyecek ve güçlendirecek planlamaların yapılması gerekmektedir.
Yaklaşık on beş yıl önce üst düzey eğitimcilerden oluşan bir grupla Çanakkale gezisinin Ayvacık ilçesi ayağında ülkemizin en batı ucunda bulunan Babakale köyünü ziyaretimizde, rehberimiz denize sıfır noktada bulunan Babakale’ye yaklaşık 10 km. mesafedeki adayı göstererek Midilli Adası olduğunu söyleyince grup üyelerinin tamamı kısa bir sessizliğe bürünmüştü.
Grup üyeleri yaşanan şokun ardından kendilerine rehberlik eden görevliye, şaşkınlık ifadeleriyle dolu sorular yöneltmişlerdi Midilli’nin bu kadar yakın olacağı bilgisine kimsenin daha önce sahip olmadığı anlaşılıyordu. Kaldı ki kıyı boyu sıralanmış irili ufaklı adaların Yunanlılara ait olduğu bilgisi ise şaşkınlığı daha da artırmıştı.
Bu esnada 18 Mart Üniversitesi Tarih bölümünden bir grup öğrenci de başlarında hocalarıyla birlikte kaleye giriş yaptılar. Tüm grup, kalenin ve Midilli Adasının tarihi geçmişi hakkında daha önce duymadıkları önemli ve kıymetli açıklamalar yapan tarih profesörüne kulak kabarttı. Midilli’nin kaybıyla sona eren açıklama tüm grubu hüzünlendirmeye yetmişti..
Tarihçi profesörün son cümlesi ise şöyle noktalanmıştı: “Ben olsam Babakale’yi ziyaret etmeyen hiçbir öğrenciyi üniversiteden mezun etmem.”
Bu cümleye Malazgirt, Ahlat, İstanbul ve Çanakkale ne de yakışır…