PROF. DR. İSMAİL AYDOĞAN
Eğitimin okula hasredilmesi modern zamanların özelliğidir. Yetişenler ve yetiştirenler gibi ayrımların belirgin olması da modern batılı çağın sekülerliğinden kaynaklanır.
Afrikalılara ait bir atasözü, “bir çocuk yetiştirmek, köy ister” der. Bundan kasıt, anne-baba dışında, hala, amca, teyze, dayı, amca, komşular, mahalledeki bakkal, tamirci, otobüs şoförü vb. insanların da çocuğun yetişmesinde rolleri, görevleri daha doğrusu sorumluluk sahibi olduklarıdır. Bunların devreden çıkarılması, sadece anne-babaya hasredilmesi, içinden çıkılmaz sorunlara, dahası, yetiştirmeme- eğitmeme durumunu ortaya çıkarır ki olan da budur zaten.
Modern hayat, seküler hayattır. Seküler hayat ise, kültür ve gelenek dışı hayattır. Kültür (gelenek), bize nasıl düşüneceğimizi ve davranacağımızı “kendiliğinden” öğretir. Bir çabayı gerektirmez. Hayat sekülerleştikçe, bu kendiliğindenlik biter, öğretme başlar. Öğretim rasyonel olduğundan duyguyu içermez. Hayat duygudan arındıkça sekülerleşir, sekülerleştikçe kültür-gelenek dışı haline gelir. Bu ortamda eğitim, teknik bir hal alır.
Eğitim, bir düşünme biçimi oluşturma sürecidir. Bunu da kültürünü temel alarak yapar. Eğer yapılan eğitim kendi kültürünü temel alarak yapılmıyorsa, ister bilinçli ister bilinçsiz olsun, mutlaka başka kültürü temel alıyordur. Çünkü eğitimde tarafsızlık, evrensellik, objektiflik olmaz.
19.yüzyılın son çeyreğinde Berlin Konferansıyla Afrika, Batılı ülkeler tarafından paylaşıldı. Mesela Eritre İtalyanlara, Madagaskar, Burkina Faso Fransızlara, Somali İngilizlere, Namibya Almanlara, Mozambik Portekizlilere verildi. Bu ülkelerin ilk el attığı alan eğitim oldu. Hemen okullar açtılar.
Yerli halkı, modern batılı değerlere göre eğitmeye çalıştılar. Kendi kültürlerini onlara dayattılar. Kabul edenlere paye verdiler, etmeyenleri sürgüne yolladırlar veya zulüm ettiler. Kendilerini üstün, yerlilere aşağı tabakadan olduklarını bellettiler.
Yerli kültürü küçümsediler, küçümsettiler. 1960’lı yıllarda değişen şartlar gereği bu ülkelere bağımsızlık hakları verildiğinde, işgalci Batılılar ülkelerine çekildiğinde, Afrika’da geride kalan sömürge ülkelerin dilleri ve kültürleri idi. Aradan 60 yıl geçmesine rağmen, bugün 2021 yılında, Afrika’nın sıkıntılar içinde, iç savaş içinde olmasının veya gelişmemiş olmasının nedeni, dayatılan kültürün içinde yetişmeleridir. Bu organik olmayan kültürün içinde yetişenler (asimiladolar), batılı-seküler hayatı ülkelerinde yeşertmeye çalıştıkça, bunun için inovasyonları, modelleri ülkelerinde uyguladıkça çözüm üreteceklerini sandılar.
Sıkıntılarından kurtulacaklarını sandılar. Olmadı. Olan şeyin de, kendinden geçmiş insanın uğunmasını sağlamak olduğunu anlamadılar. Olamazdı da zaten. Çünkü Afrika kültürel düşünür, işini de kültüre göre yapması gerekir. Bu kültür egemen topluma, seküler modeller, çözüm üretemez. Bu insan, duygunun süzgecinden geçmemiş aklı, aklın süzgecinden geçmemiş duyguyu kullanmaz, kullanamaz. Onun paradigması böyledir.
Peki, Türkiye’de durum nedir? Ülkemizde eğitim var ama eğitimde ülkemiz yok. Batılı tasavvura göre çalışır kalbi. Bu nedenle eğitimden çıkanlar birer asimilado’dur. Yani Batılı değerlere göre düşünür veya yaşamaya çalışır. En azından kendini bilmezler.
Afrika bu seküler hayata zorla getirildi, bizde olan ise gönüllü esarettir. Türkiye eğitimle aslına rücu edecektir, ancak Merhum Akif’in İstiklal Marşında belirttiği (Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar, “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?) tasavvura ulaşmaya çabalarsa ve bunun için kendi kültürünü temel alan bir eğitim yaparsa bu mümkün olacaktır. Necip Fazıl’ın ifadesiyle marifet bu, gerisi yalnız çelik çomak.