Malum, göz doktoruyum. Her gün onlarca insanla muhatap oluyorum. Her biri farklı bir dünya. Hastalar farklı bir dünya, yanında gelen refakatçılar veya veliler farklı bir dünya… Elbette memnun olup ayrılanların yanı sıra umduğunu bulamayanlar, sorun çıkaranlar ve kavga ettiklerimiz bile oluyor. Ne kadar kendi kendinize sorunsuz bir gün geçirmek için söz verseniz de fark etmiyor, ya siz sorunu buluyorsunuz ya da sorun sizi…
Tıbbın doğal olarak olabilecek sorunlarıyla mücadele etmek zor gelmiyor. Asıl sorun veya çözümü zor olan sorun, insanların gereksiz yere çıkardıkları ve hatta beklenmedik şekilde oluşturdukları sorunlar.. Bunlarla baş etmek, bu sorunlara sabredebilmek gerçekten çok zor…
Bugün size eğitimli yani mürekkep yalamış insanlarla yaşadığım bir sorundan bahsedeceğim, haddini bilme sorunu. İnsan okuyan kişilerin, mürekkep yalayan kişilerin daha çok haddini bileceğini sanıyor, ama öyle olmuyor. Cahile cahil deyip geçiyorsunuz, ama okumuşlar hadsizlik yapınca geçiştiremiyorsunuz.
Bazen pikniklerde, bahçede mangal partisi yaparız. Mangalın başına en çok geçen ben olurum, ama ne zaman geçsem mutlaka birileri başıma gelir ve ‘Şunu şöyle yap, bunu böyle yap, şöyle yapsan daha iyi olurdu, mangal böyle mi yakılırmış’ gibi sözler söylerler. Ben de her partinin ardından ‘bir türlü şu mangalı yakma işini öğrenemedik gitti’ diye söylenirim.
Aynı şeyi neredeyse sonuna geldiğim meslek hayatımda da yaşıyorum. Şüphesiz hiçbir zaman mükemmel olamazsınız. Ama en azından şu görme muayenesini bir öğrenerek emekli olsaydım!..
Muayeneye başlıyorum. Benim başlamamla birlikte özellikle yaşlı ve işitme azlığı olan hastalarda hasta yakını da başlıyor muayeneye. Ben soruyorum, karşıdaki harfi görüyor musun diye, arkamdan hasta yakını da bağırıyor:
“Anne! Görüyor musun?”
Ben soruyorum, E harfinin ucu aşağı mı, yukarı mı, sağa mı, sola mı bakıyor diye. Hasta yakını arkamdan bağırıyor:
“Anne! E harfinin uçları yukarı mı bakıyor, aşağı mı?”
Şimdi hasta iyi işitmiyor ya, ben sesimi yükseltiyorum, hasta yakını da yükseltiyor. Mecburen onu susturmak zorunda kalıyorum. Yani bir nevi “Sen mi satacaksın turşuyu, ben mi?” diyorum.
Hani bir de yanlış yönlendirmeleri yok mu? Ben dört yönden seçim yaptırarak görme testi yaptırıyorum, hasta yakını iki yön sorarak.
Muayeneyi bana bırakmasını isteyince bazı hasta yakınları sorun çıkarıyorlar. Hele bir de o ses yükseltmeyi hastayı azarlamak gibi algılayınca iş iyice çığırından çıkıyor.
Bu konuda mürekkep yalamamış olanlar daha mütevazı oluyorlar. Mürekkep yalamış olanlara gelince… İnsan daha çok anlayış bekliyor, değil mi? Maalesef her zaman öyle olmuyor. Nelerle karşılaşıyorum, bir bilseniz.
“Sen muayene etmeyi bilmiyorsun.” “Yaşlı kadına böyle mi davranılırmış!” “Bana bıraksaydın ne güzel sonuca varacaktık, ama beni susturdun.” “Keşke önceki gözlüğünü getirseydik de aynı numarayı yazdırsaydık!” Ve daha neler neler…
Sadece görme muayenesiyle sınırlı değil bu sorun. Hastanın girişinden çıkışına kadar her noktada beklenmedik şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Mesela:
Hastanın sorunu görmeyle ilgilidir, gözlük reçetesini verir uğurlarsınız, “Eee… Bir damla yazmayacak mısın?” diye bir soru gelebilir.
Gözlük muayenesini bitirirsiniz, hasta kapıdan dönüp gelir, “Sen beni bir daha muayene etsene, ben emin olamadım da!” diyebilir.
Ameliyat edersiniz, “Komşum da aynı ameliyatı olmuştu. O neden benden daha iyi görüyor?” veya “Neden komşunda sorun çıkmadı da bende çıktı?” diye bir soruyla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Kimisi “tavsiye üzerine geldik” diyerek ezer sizi, kimisi “filancanın yakınıyım” diyerek. Kimisi için bunlara da gerek yoktur. Doğrudan bakışlarıyla yer bitirir sizi. Hele bir açığınızı yakalasın, işte o zaman yandınız.
Sağlık çalışanı olarak sadece fizikî şiddete maruz kalmıyoruz. Aslına bakarsanız hasta yakınlarının dilleriyle uyguladıkları şiddet çok daha fazla. İşin ilginç tarafı lise bitirmek, üniversite bitirmek bu sorunu çözmüyor, aksine daha da artırıyor. Okuyan kişi her şeyi ben bilirim havasına bürünüyor ve o psikoloji ile üzerimize geliyor.
Sanırım mütevazılık, hoşgörü, saygı, edep gibi konularda eğitim kurumlarımız zayıf kalıyor. Acaba diyorum, matematikten, fizikten, kimyadan, edebiyattan, yabancı dilden daha fazla bunların mı eğitimi verilse?!.. Ahlaki değerlerimiz olmayınca veya içimize tam işlemeyince başka şeylerin maalesef çok fazla değeri kalmıyor.