Devlet ne zamandan beri İslâm’ı hasım belledi? Hangi tarihten sonra mağlubiyetin, inhitâtın faturası dine çıkarıldı? Dini terakkiye engel gören zihniyetin iktidarının bu politikaları halkta nasıl bir karşılık buldu? Maveraünnehirde temelleri atılan ve Selçuklu-Osmanlı devletlerinin din anlayışıyla zirveye ulaşıp medeniyete dönüşerek âdeta tecessüm eden İslâm, bu amansız husumetten ne kadar zarar gördü? Devletten, hukuktan, siyasetten, ekonomiden, sağlık sektöründen, beslenme sektöründen…toplumsal hayattan, yaşadığımız evin sokağından, binamızdan ve evimizden günbegün uzaklaştırılan İslâm, vicdanlarda ne kadar tutunabildi? Onun bıraktığı boşluğu nelerle doldurmaya çalıştık?
İnanmaya olan ihtiyacı formatlamada devletin rolü ne oldu? Mesela bir dönem tamamen yasaklanan din eğitimi ne oldu da aynı siyasî otorite tarafından kontrollü olarak serbest bırakıldı? Yasaklanan ile serbest bırakılan İslâm aynı İslâm mıydı?
Her türlü tedbire başvurulmasına rağmen, demir ve ateşle yok edilme çabalarına rağmen yine de toplumun bir kesimi İslâmı hayatından çıkarmadı, çıkaramadı ama şundan emin oldu ki devleti kuran iradenin İslâm’la bir hesaplaşması vardı. Din öğreten kurumlar kapatılmış, oralarda okumak isteyen kimseler aşağılanmış, Kur’ân-ı Kerîm’i okumak ve okutmak devlete başkaldırı sayılmıştı…
Kendini müslüman olarak tanımlayanlar anladı ki dini öğrenmenin devletten geçen yolları artık kapanmıştı. O zaman bu ihtiyaç nasıl karşılanacaktı? Din öğretimi ister istemez yeraltına kaydı. Yer altında ise hapta vardı, zehir de. Şeyhi ilahlaştıranlar da vardı, ilahı sıradanlaştıranlar da. Pazar kurulmuştu bir kere. Aradığı şeyin tam olarak ne olduğunu bilmeyenler, bulduklarının aradıkları şey olduğunu nasıl anlayacaktı? Bugün artık gayrimenkulleriyle, şirketleriyle, medyasıyla, eğitim kurumlarıyla, rezerve elemanlarıyla ve seçim öncesi siyasi partilerle pazarlık yapacak oy potansiyelleriyle toplumda yer edinmiş yapılar işte o yer altı pazarında palazlanma imkânı bulmuşlardı.
Bunlardan bir tanesindeki özgüven o kadar gelişmişti ki, devletin gücünü kendi gücü zannetmiş, kıblesini okyanus ötesine çevirmiş ve bu vatanın başta aziz evlatları olmak üzere toprağı da bayrağı da düşman sayacak kadar mankurtlaşmıştı. Ve 15 Temmuz acı bir şekilde yaşandı.
Pekiyi bu hastalıklı yapıların doğup palazlanmasına fırsat veren o yeraltı pazarı hâlâ açık değil mi? Her an yeni “tö”lü bir yapı ortaya çıkamaz mı? Fetö gittiyse, Ketö, Sütö, Metö…gelemez mi?
Devletimiz belli bir tarihten sonra içinde “din” geçen müfredatlı eğitim kurumları açmasıyla halktaki güvensizliği kırabilmiş midir? Artık herkes din eğitimi veren kurumlara gönül rahatlığı ile çocuklarını gönderebilmekte midir? Cevap “evet” se sorun çözülmüş demektir. Cevap “hayır”sa 15 Temmuzların ardı arkası kesilmeyecek demektir.