eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Mustafa USLU

Uşak-Eşme’de doğdu. DEÜ Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümünden 1988’de mezun oldu. Resmi ve özel okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. İstanbul İl Millî Eğitim Müdür Yardımcılığı görevinde bulundu. Bu görevi esnasında pek çok projenin yapım ve uygulama sürecini yönetti. Edebiyat, eğitim, inceleme, araştırma, biyografi, derleme, hikâye türlerinde kitapları ile çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları bulunuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Yayınlanmış eserleri: 1- Ansiklopedik Türk Dili ve Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, 2- Anne-Baba Rehberi (3 Cilt), 3- Şiirden Şuûra (Bercesteler), 4- Meselâ Hayat (Hikâye), 5- Bahar Gelince (Hikâye), 6- İstikamet (Hikâye), 7- Hâlimiz Budur (Hikâye), 7- Aşk Yolcusu (Hikâye), 8- Yunus Emre / Gönlüm Düştü Bir Sevdaya, 10- Hakkın Sesi Mehmet Âkif, 11- Milletin Sesi İstiklâl Marşı, 12- Cümle Kapısından Kalbe Girmek / Ölçüler ve Hikmetler (Derleme), 13- Cümle Kapısından Kalbe Girmek / Öğütler ve Düşünceler (Derleme), 14- Fatih Sultan Mehmet Han / El-Muzaffer Diama; Anadolu’nun Kandilleri Serisi: 15- Hoca Ahmet Yesevî, 16- Mevlâna, 17- Yunus Emre, 18- Ahi Evren, 19- Hacı Bektaş Velî, 20- Akşemseddin, 21- Azîz Mahmûd Hüdâyî, 22- Nasreddin Hoca, 23- Hacı Bayram Velî, 24- Şeyh Edebâli

    Peyk Kelimesinin Anlamını Nasıl Öğrendim?

    Yıl 1975, aylardan Nisan.

    Öğretmenimiz, köyümüzdeki ilkokuldan mezun olacak sekiz öğrenciden -ben dâhil- altısını diploma fotoğrafı çektirmek için trenle ilçeye götürüyordu. İki arkadaş daha önce çektirmiş. Bindiğimiz tren, bildiğimiz kara tren. O gün gecikmeden geldi.

    Üzerimizde siyah önlük, beyaz yaka. Ayağımızda lastik ayakkabılar. Pantolonlar yıpranmış ya da dizleri yamalı.

    Önde öğretmenimiz, arkada biz. Kara bıyıklı, kara kaşlı bir adamın pencere kenarında tek başına oturduğu kompartımana doluştuk. Kaşları da bıyığı da kalın adamın saçlarına tek tük ak düşmüş. Muhtemelen yaşı kırkı aşıp elliye yaklaşmış.

    Öğretmenimiz, selam verdi. Yaşça kendinden daha büyük olan bu kara yağız adamın karşısına geçip oturdu, yani pencere kenarına. Biz de üçer üçer onların yanı başına yan yana istiflendik. Ellerimiz dizlerimizin üzerinde.

    Kısa tanışma faslının ardından koyu bir sohbet başladı. Biz, kulak misafiriyiz. En çok da ben.

    Memleket olarak Doğu Anadolu’nun güneyindeki şehirlerimizden birinin adını söyleyen bu vatandaş, askerlikten sonra (yokluk, yoksulluk, bir de gönül meselesi yüzünden, yani talip olduğu kızın verilmeyişinin kırgınlığıyla) çalışıp para kazanmak için türlü hayallerle Suriye’ye gitmiş. Kısa bir süre orada çalışmış. Memnun kalmayınca Lübnan’a geçmiş. Lübnan’da epey zaman muhtelif işlerde çalıştıktan sonra Lübnan ordusuna intisap etmiş, yüzbaşı rütbesine kadar yükselmiş.

    “Baktım işin sonu yok. Malum, Lübnan’da iç karışıklık bitmiyor. On yıl önce istifa edip askerliğimi yaptığım İzmir’e gittim. Bir asker arkadaşım vasıtasıyla işe girdim, evlendim, çoluk çocuk sahibi oldum. Uzun yıllardan sonra ilk defa memlekete gitmek üzere yola çıktım.” diyerek sözlerini tamamladı adam.

    Öğretmenimiz, o günlerde radyo haberlerinde sıkça geçen Barzani – Talabani çatışmalarıyla ilgili sorular sorduğunda, bir grubu olumsuz niteliklerle vasıflandırıp “onlar yaramaz adamlardır” diyordu ama bunu hangi grup için söylediğini hatırlamıyorum. 

    Laf lafı açtı. Konuşmaların bir yerinde öğretmenimiz, bu vatandaşa “O bölgede bir Kürt devleti kurulmasını ister misin?” diye sordu. Adamın cevabı “İstemem.” oldu. Öğretmenim, bu defa “Yahu sen Kürt değil misin?” dedi. Cevap yine kısaydı, “Kürdüm.” “Peki, niçin orada bir Kürt devleti istemiyorsun?”

    Görmüş geçirmiş, feleğin çemberinden geçmiş, bu güngörmüş adam, kendinden emin bir şekilde “İstemem.” ifadesini yineledi ve istememe gerekçesini kendi şivesiyle harfleri, kelimeleri çatlata çatlata açıkladı: “Vallah hoca, orada kurulacak devlet Kürt devleti olmaaz (aynen böyle uzatarak). Olsa olsa Amerika’nın peyki olur…”

    Son cümlede geçen ve ilk defa duyduğum “peyk” kelimesini aklımda tuttum. Akşam evimize döndüğümde küçük el sözlüğümü açıp baktım. Kelimenin karşısında “uydu” yazıyordu.  Böylece peykin uydu, uydunun peyk olduğunu öğrenmiş oldum.

    Merak edip TDK Güncel Türkçe Sözlüğe bakarsanız “peyk” kelimesinin Farsçadan dilimize geçtiğini ve “1. [isim] Haber ve mektup taşıyan kimse. 2. [isim, gök bilimi] uydu. 3. [sıfat, mecaz] Bir başkasına bağımlılığı olan.” anlamlarına geldiğini görebilirsiniz.

    Yine “peyk” kelimesinin eş anlamlısı ve Türkçe karşılığı olan “uydu” kelimesi de “1. [isim, gök bilimi] Bir gezegenin çekiminde bulunarak onun çevresinde dolanan daha küçük gezegen; peyk. 2. [isim] Türlü amaçlarla yerden fırlatılan ve genellikle kapalı bir yörünge çizerek yer çevresinde dolanan araç. 3. [sıfat, mecaz] İşlerini ve davranışlarını daha güçlü birinin isteğine uyduran (devlet, kurum, kimse).” anlamlarına geliyor.

    Bu güngörmüş vatandaşımızın elli yıl önce kullandığı “peyk” kelimesiyle anlatmak istediğini anlamak için herhangi bir uzmanlığa gerek olmayıp biraz feraset sahibi olmak yeterlidir.

    Velhasılıkelam; etnik köken, milliyet, din, dil, tarih ve kültür bakımından pek çok demografik farklılığa sahip olan Amerika Birleşik Devletleri, vatandaşlarını “Büyük Amerika” paydasında buluşturmuş; oluşturduğu uydularla hükmetmeyi ve sömürmeyi bir alametifarika hâline getirmiştir. Bu durum, aynı etnik kökene sahip olan, aynı etnik kökene sahip olmasa da aynı inanç, tarih, kültür ve coğrafyaya mensup toplumlar -özellikle- Müslüman ülkeler ve toplumlar tarafından çok iyi etüt edilmelidir.

    Ne diyordu İstiklal Marşı şairimiz, merhum Mehmet Akif meşhur dörtlüğünde?

    “Sen! Ben! Desin efrâd, aradan vahdeti kaldır;

    Milletler için işte kıyâmet o zamandır.

    Mâzîlere in, mahşer-i edvârı bütün gez:

    Kânûn-ı İlâhî, göreceksin ki, değişmez.”

    (Safahat VII. Kitap / Gölgeler)

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Erdoğan S. dedi ki:

      Kaleminize sağlık kıymetli Mustafa hocam. Çok güzel bir yazı..

    2. Seyfi dedi ki:

      Hocam sayenizde peyk kelimesini öğrenmiş olduk.kaleminize sağlık.

    3. Nesibe dedi ki:

      Kaleminize sağlık hocam

    4. Harun Karakuş dedi ki:

      “Vallah hoca, orada kurulacak devlet Kürt devleti olmaaz (aynen böyle uzatarak). Olsa olsa Amerika’nın peyki olur…”
      İşte bu kadar, bütün mesele bu. Bunun ne kadar doğru ve böyle olduğunu anlamak için birazcık araştırmak, kafa yormak ve düşünmek kâfi.
      Mustafa Hocam elinize sağlık.
      Çocukluk anınızdan hareketle yerinde ve çok isabetli bir yazı ile adeta gündeme dair tarihe bir not düştünüz. Kaleminiz daim olsun.
      Yukarıdaki veciz ifadenin teyidi mesabesinde elimde iki kitap var okuduğum. Sonuna geldim, bitmek üzere.
      Meraklı okurlar için belki bir rehber olur. Ya kendileri için ya çocukları için ya da torunları için. Tabii, olanlar açısından.
      O iki kitap şunlar:
      Birincisi *Koray Demir*’in *Devlet Aklı Kimin Aklı?* Büyük boy ve hacimli bir kitap. Roman havasında, üslûbu mükemmel ve akıcı bir kitap.
      Koray Demir’in Devlet Aklı Kimin Aklı? Kitabını *Turan Kışlakçı*’nın 13.02.2025 Tarihli *Muhasara* başlıklı yazısında okudum ve dikkatimi celbetmişti. Hemen temin ettim.
      Bu kitapta Tanzimat’tan itibaren İngiliz ‘peyk’ini görüyorsunuz.
      İkinci kitap *Banu Avar*’ın *Alaycı Kuş* kitabı. Bu yazarı da yeni tanıyorum.
      Sanki birbirinin mütemmimi iki cüz. Birlikte okunması çok daha keyifli oldu benim için.
      Banu Avar da kitabında Amerika’nın nasıl ‘peyk’ler oluşturduğunu vâzıh bir şekilde ortaya koyuyor.
      Bu iki kitabın yanı sıra bir üçüncü kitap daha var. O da *M. Emin Değer’in Oltadaki Balık Türkiye* kitabı.
      Bu kitabı Yozgat’ta iken almıştım. 1993 yılıydı. O da ufkumu açan, insanın üzerine mesuliyet yükleyen, ne duruyorsun, neden bütün bu gerçekleri genç nesle ulaştırmıyorsunuz dedirten bir kitaptı diğerleri gibi ta o yıllarda.
      Banu Avar yer yer kitabında kaynak gösteriyor bu M. Emin Değer’in Oltadaki Balık Türkiye kitabını.
      Bunu da dahil ederek üçünü bir arada okumanın çok daha isabetli olacağını düşünüyorum.
      Gerçi biz/ler bilinçleniyoruz ama bu bilgileri, bu kitapları, bu davayı, bu mefkûreyi genç nesillere aktaramıyoruz. Hâlbuki aktarmamız gerekiyor. Buna ne kadar da muhtacız.
      Yazınız bütün bunları bana hatırlattığı için çok teşekkür ederim Mustafa Hocam.

    5. Kübra S. dedi ki:

      Öğretmenim, bu güzel yazınızı bir roman okur gibi değerlendirdim, hem de bilgilendim. Kaleminize sağlık.

    6. M. Topaloğlu dedi ki:

      Muhterem hocam, ” Peyk” kelimesini ben de sayenizde yeni öğrendim. Selamlar.

    7. Hayri dedi ki:

      Mustafa Hocam kaleminize yüreğinize sağlık