“Korkaklar söylenir, cesareti olanlar söyler,
daha da cesur olanlar yazar.”
Şayet dilin afetlerini yeterince bilseydik sanırım konuşmamak için gayret gösterirdik. Batılı bir bilge “Siz çocuklarınıza susmayı öğretin, konuşmayı nasıl olsa öğrenirler” diyor. Çok doğru söylemiş.
Susmak bilge insanlara mahsus bir haslettir. İnsanlar saatlerce konuşuyorlar. “Ne konuşuyorsunuz?” diye sorulduğunda da “Hiiç!.. Havadan sudan konuşuyoruz” diyorlar. Rabbimiz “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” 1 “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” 2 buyuruyor. İnsan O’nun nezdinde çok kıymetlidir. Tüm mahlûkatı insan için, insanı da kendisi için yaratmıştır. Öyleyse bu kadar kıymete haiz bir kulun, havadan sudan konuşmalarla vakit öldürmesi ona yakışır şey değildir.
Evrenin en kıymetlisi ve cennetin de efendisi olacak olan insanoğlunun kendisi kıymetli olduğu gibi bedeni, zamanı, sözü ve eylemleri de çok kıymetli ve anlamlıdır. İnsanın “Benim bedenim, istediğimi yaparım” mantığıyla kendisine emanet edilen bedeni israf etme hakkı olmadığı gibi “zaman” “söz” ve “eylem” kabiliyeti de emanettir onları da israf etme lüksü yoktur.
Bir saniyede milyarlar kazanma ihtimalimiz var ama milyarları vererek geçen bir saniyeyi geri alma şansımız yok. Zaman çok kıymetli, bu anlamda eğer Abdulfettah Ebu Gudde’nin (v. 1997) tekrar tekrar baskısı yapılan binlerce satılan ve okunan “Zamanın Kıymeti” isimli kitabını hâlâ okumamışsak tüm işi bırakıp bir an önce okumak gerekir.
Biz, “Allah’a ve ahiret gününe inanan, ya güzel konuşsun ya da sussun” 3 diyen bir Peygamberinsav ümmetiyiz.
İmam Gazali, (v. 1111) dilin afetlerini “İhya” isimli kitabında uzun uzun anlatırken Peygamberimizsav ’in şu sözlerini bize aktarır. “İnsanoğlunun hatalarının çoğu dilindendir./ İbadetlerin en kolayını size bildireyim: Susmak ve iyi huylu olmak./ Susan ve vakarlı duran bir mümin görürseniz ona yakın durunuz, o hikmetsiz değildir./ Yalan söz rızkı azaltır.” 4
Ne var ki çok konuşuyoruz, gereksiz, hayırsız hatta günah konuşmalar yapıyoruz. “Dedi” dediler, gıybet, iftira; mesnetsiz yazılan ve çizilenlere fahri muhabirlik ve muhbirlik… Nice söylenmeler…
Korkak ve pısırık olanlar, cesareti olmayanlar söylenirler. Cesareti olanlar ise usulüne uygun olarak söyler. “Cihadın en faziletlisi, zalim sultanın karşısında hakkı ve adaleti söylemektir”5 buyuruyor Peygamberimizsav. Cesaretimiz varsa bu prensibe tabi olup hakkın müdafi olacağız. Değilse en güzeli susmaktır. Mırıldanmak, söylenmek, gıybet etmek, dedikodu yapmak mert ve yiğit insanın harcı olamaz.
Rabbimiz de: “İnsanlara güzel söz söyleyin.” 6 “Kullarıma söyle sözün en güzelini söylesinler” 7 “Onlar boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler” 8 buyuruyor.
Bizim Yunus da ne güze söylemiş:
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ide bir söz.
Kişi bile söz demini
Dimeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini
Sekiz uçmağ ide bir söz.
Susmak nasıl bir maharetse söylenecek sözü usulüne uygun olarak söyleyebilmek de daha büyük maharettir. Yine beyhude, lüzumsuz, gereksiz konuşmalar ne kadar yanlış ise konuşulması gerektiği ve bir hakkın izhar edilmesi gerektiği zamanlarda susmak da yanlıştır. Böylesi bir susmak; korkaklıktır, pısırıklıktır, nemelazımcılıktır. Sözle de olsa zulme rıza göstermek zulümdür.
“Kelile ve Dimne” isimli meşhur klasik kitabın yazarı Beydaba’nın (ö. mö. 1.yüzyıl) dönemin zalim kralına karşı söz söyleme sanatı meşhurdur. Masallar üzerinden hakikati krala aktarmış ve akıllı kral da nasibine düşeni almıştır. Zaten akılsıza söz söylemenin bir faydası dokunmaz.
Selmanı Farisi (v. 656) gibi bir hak müdafi, Hz. Ömer gibi celalli bir halifeye “Ey Halife seni dinlemiyoruz ve sana itaat etmiyoruz” diyebilmiştir ve ondan, giydiği elbisenin hesabını sormuştur. Yine aynı Hz. Ömer, halife olduktan sonra minbere çıktığında cemaate şöyle sormuş: “Ey Müslümanlar! Eğer ben haktan sapar, benden önce sizi yöneten Ebubekir’in ve Resulullah’ın yolundan ayrılırsam bana ne yaparsınız?” Mescitte bulunanlardan bir kişi ayağa kalkarak; “Eğer yoldan saparsan ey Ömer! Seni eğri kılıçlarımızla doğrulturuz” diye cevap verir. Hz. Ömer, böyle bir cemaate sahip olduğu için Allah’a hamdederek şunları söyler: “Yoldan saparsam beni düzeltmezseniz sizde; beni düzeltmek istediğinizde ise ben bunu yapmazsam bende hayır yoktur.”
Susmak zor, hakkı usulüne uygun söylemek daha zor; yazmaksa konuşmaktan da zor ve veballidir. Konuşmalardaki yanlışları tashih etmek yazılanlara oranla daha kolaydır. En azından bir unutulma durumu vardır. Yazılanlara gelince, yazan ölür gider ama yazdıkları kalır. Şayet yanlış yazılan bir şey varsa o da kalır. İnsanı kabrinde rahat bırakmaz. Bu hususu da bizim Yunus güzel izah etmiş:
Sırat kıldan incedir
Kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne
Evler yapasım gelir
Altında gayya vardır
İçi nâr ile pürdür
Varıp ol gölgelikte
Biraz yatasım gelir
Ta’n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun
Varuban ol tamu’da
Biraz yanasım gelir
Ben günahımca yanam
Rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam
Biraz uçasım gelir
Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sığaya çeken
Bir Molla Kasım gelir
Sehl-i mümteni ile önce adaleti anlatmış sonra söyleyen ve yazanların sözüm ona hocalar tarafından nasıl eleştiriye tabi tutulacağına dikkat çekmiş, arkasından da sözü söylerken çok dikkat edilmesi gerektiğine aksi takdirde Molla Kasım gibilerin çıkarak pervasızca tenkit edebileceklerini vurgulamıştır. Molla Kasım sığaya çekmezse Allah Teâla’nın mutlaka hesaba çekeceğini unutmamalıyız.
Yazmanın vebalinden olsa gerek çoğu sahabe, Peygamberimizin sözlerini dahi yazmaktan çekinmişlerdir. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali yazmaktan korkanların başında gelir. Onların derecesinde olmasalar bile Hz. Aişe, Hz. Ebu Hüreyre ve Hz. Abdullah b Ömer gibi büyük sahabeler büyük bir cesaret örneği göstermişler, Peygamberimizinsav hadislerini yazarak dört büyük halifeyi geçmişler ve hadislerin bu günlere ulaşmasını sağlamışlardır. Kendi nefislerini kurtarma derdini bir tarafa bırakıp ümmetin hatta insanlığın kurtuluşu için gayret sarf etmişlerdir. Ne de güzel etmişler. Allah cümlesinden razı olsun.
Peygamberimizsav “Hayber Fatihi” Hz. Ali’ye; “Ey Ali! Allah’a yemin ederim ki, senin vesilenle Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için kırmızı develerinin olmasından daha hayırlıdır.”9 O bir kişinin hidayetine nasıl vesile olunacaksa o vesileyi kullanmak gerekir. Bu bazen bir infaktır, ikramdır. Bazen tatlı bir sözdür. Bazen de okuyucunun gönlüne dokunacak bir yazıdır.
İmam Gazali’nin bundan dokuz yüz yıl öncesinden yazdığı kitapları bu gün çoğu kimse bir ömürde okuyamaz. Üstelik roman ve hikâye değil, yazdıklarının hemen hepsi alanında kaynak eserler. Maalesef henüz “Kimyayı Saadet” isimli kitabın muadili bir kitap yazılamamıştır. Süleyman Çelebi’nin (v. 1422) Vesilet’ün-Necat, Fuzuli’nin (v.1556) Su Kasidesi, Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın (v. 2013) Hayatım İbret Aynası, Ali Ulvi Kurucu (v. 2002), Mehmet Emin Er (v. 2013) ve Mustafa Asım Köksal (v. 1998)’ın hatıraları, gönüllere dokunan yazı örneklerindendir.
Bir Arap atasözünde; “İlim bir avdır, onu yakalamak ise yazmaktır” denmiştir. Yine Peygamberimizinsav bir sözlerin de âlimlerin mürekkebine dikkat çekilmiş olması şayanı dikkattir: “Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılır, âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir.” 10 Bu hadisi şerifte mürekkeple yazmaya atıf yapılmıştır.
Kura’n-ı Kerim’in ilk emrinin hep “Oku” olduğu söylenir. Bu bilgi yanlış değil, eksik bir ifadedir. İlk inen ayetlerde Rabbimiz öğrenmenin kalemle olacağına dikkat çekmiştir: “Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren Rabb’in sonsuz kerem sahibidir.”11
Kur’an’da ikinci olarak nazil olan Kalem suresinin ismi ve yazıya yeminle başlaması da yazmaya teşvik açısından önemlidir: “Nûn. Kaleme ve (yazanların) onunla yazdıklarına and olsun.”12 Yine en uzun ayet olan Bakara suresindeki 282. ayet yazmayla alakalıdır.
Rabb’imiz, Peygamberimiz’esav “Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol!”13 derken ister yazılı isterse de sözlü olsun sözlerin de dosdoğru olmasını emretmiştir. Peygamberimizsav bu ayetin inmesi sonrasında işin önemini ve ağırlığını “Beni Hud Suresi yaşlandırdı”14 buyurarak dile getirmiştir.
O sebeple kişinin ölümüyle ölmeyen yazılı sözlerin doğru olması çok daha önem taşımaktadır. Yazmaktan değil, yanlış yazmaktan korkmalı ama yazmalıyız. Gönlüne tesir edecek bir kişi için bile olsa yazmalıyız. Vesselam.
Yıldırım ALKIŞ
Dipnot
1Kıyâme Suresi, 36
2Zâriyât Suresi, 56-58
3Buhari
4İhya-u Ulumiddin
5Ebu Davud
6Bakara Suresi, 83
7İsra Suresi, 53
8Kasas Suresi, 55
9Buhari ve Müslim
10Suyuti, Camiüssağir
11Alak Suresi, 3-5
12Kalem Suresi, 1
13 Hûd Suresi, 112
14Tirmizî
Allah razı olsun hocam. Rabbimiz yazdıklarınızı özümüze işleyip hayatımızda uygulamayı bizlere nasibi müyesser eylesin, sizleri başımızdan eksik etmesin, sağlık, sıhhat ve afiyetler versin. Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz. Amin
Hocam Allah razı olsun. Cenabı bizleri Molla Kasımların yolundan ayırmasın. Hocalarımızı her daim başımızdan eksik eylemesin Bizlerin Ellerini tutsunlar. Gönülden bırakmasınlar.
Susmak konuşmak yazmak üzere kaleme almış olduğunuz makaleyi iştiyakla okudum.Tıpkı bir arının çiçek çiçek derlediği bal tadında bir makale olmuş.Ama biz yazana cesaret vermeyiz.Ya dalga geçer aşağılarız,ya da tokatlarız.Bazen bu en yakın arkadaşların tarafından sahnelenir.