eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Fütüvvet Ruhu: Ebu Eyyûb el Ensârî Penceresinden

FÜTÜVVET RUHU

EBU EYYÛB EL- ENSÂRÎ PENCERESİNDEN

Fetih(fütüvvet) ruhunun asıl membaı, Hz. Rasulüllah’ın(sav), Ahzap savaşında işaret ettikleri, ilk kıvılcımın Sâsâni devletinin fetholunacağına işaret etmesi ve ikinci kıvılcımında Bizans’ın (Doğu Roma’nın)  fetholunacağına işaret etmesinin ardından, “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!..  Müjdesinin ardına düşüp güzel askerlerden olduğunu kıyamet sabahına kadar şahitlemek için seksenli yaşlarında yola koyulan “Peygamber Efendimiz (sav)’in “Konstantiniyye surunun dibine sâlih bir kişi gömülecektir’ buyurdu. Umarım ki o kişi ben olayım.” Diyen Hz. Halit efendimizden bahsetmeyi uygun buluyorum.

İstanbul’un ilk fâtihi, Hz. Halit b. Zeyd, Ebu Eyyûp el- Ensarî (ra) efendimiz olduğunu bir çoğumuzun bildiğine kanaatim tamdır. Hz. Ebu Eyyub el- Ensari (ra)’ni ziyarete gelen gençlerle zaman zaman mülaki olduğumuzda, sözlerime şu cümleyi de ekleyiveriyorum: “O, bu yönüyle fütüvvet ruhunun temsilcisidir. O, sahabe neslinin Medine’sinden, Mekke’nin fethini düşleyen, oradan da İstanbul’un fethini gören -Ne güzel asker!- vasfına haiz olanlardan ender kişilerden biridir.” Diyorum. 

Binaen aleyh, söz buraya gelmişken, elbette “fetih” ve “fütüvvet” kavramları bize neyi anlatır onu da anlatmadan konuyu kapatmıyorum. Söz bu noktaya gelmişse, fetih ruhunun anhasından minhasından bahsetmeden olmaz. Kim bilir belki de bu gün çok ihtiyacını duyduğumuz, sorun gibi algılanıyorsa sorun, ihtiyaç olarak görülüyorsa ihtiyaç ya da vazife olarak biliniyorsa vazife, işte tam burasıdır diyorum!

Binaen aleyh, İstanbul’un “İslambol ruhu”, fetih ve fütüvvet ruhu üzerine kurulmuştur. Okumaya buradan başlayan kişi/ler, bizim bilgi, belge ile konuşan akademik düzeyde bir makale yazacağımızı zannetmesin. Onu istesem de belki başaramayabilirim. Benim kabiliyetim sımsıcak, samimi bir çay demlemek, demlenen çayın buharında sohbeti de demlemekten ibarettir. Önümüzde duran bardağın çayı bitinceye kadar, sıcak fakat samimi sohbet etmek asıl haz aldığım duygudur. Umarım ki bu sözümü tutmaya muvaffak olurum. “Söz meclisten dışarı”  falan derler ya hani! Bizim sözümüz meclisin tam ortasında ve söz meclisten içeri, hatta meclisin ana konusudur. Aksi takdirde söz de vakitte israf edilmiş olur. İnsan için en büyük nimet heba edilmiş olur.

“İstanbul fetih ruhunun mahsulüdür. İstanbullu genç de fütüvvet neslinin temsilcisidir.” Bu sözü “Keşfi Belde-i Eyüp Sultan” diye bir programımız var, orada sık sık tekrar ediyoruz. Bu programda bize İstanbul’un üniversitelerinden öğrenciler misafir olurlar. 

İşte oralardaki sunumlarımda, her bir grup için şu ifadeyi sık sık tekrar ederiz: “İstanbul, fetih ruhunun mahsulüdür. İstanbullu genç de fütüvvet neslinin temsilcisidir.” 

Bu hilafı hakikat değildir. Bu hadsiz bir cümle de değildir. Bu mahza hakikattir. Biz bunu konuşamadığımız için ve “Acaba genç delikanlıya bu fazla mı gelir?” diye endişelendiğimiz için, söylemekten içtinap ederiz. En hafifiyle ertelediğimizi de söyleyebilirim. Durum bu minvaldeki hakikatte cereyan eden hadise ya da hadiseler neydi? Modern çağın gençlerine ecnebilerin, en girift, kısmen felsefi, yalan ve yanıltıcı, romantik veya ucuz kahramanlık hikâyelerini, mevzuları bizi ilgilendirsin, ilgilendirmesin; bizim inanç ve kültürümüze uysun ya da uymasın hiç aldırmadan, pervasızca genç delikanlılara yükledik. O da İstanbul’u Bebek, Beşiktaş veya Kadıköy’den ibaret sandı. Kültüründe yeme, içme, eğlenme edebiyat, sanat, medeniyet olan bu güzelim şehrin sakinlerinden bîhaber, modern hayatın yaldızlı ışıkları arasında gözleri kamaştı, başı döndü, midesi bulandı, gözü karardı ve bir çuval gibi modern dünyanın önüne yıkılıverdi. Şimdi ayıltabilirseniz buyurun ayağa kaldırın! 

Elhamdülillah! Şimdilerde yepyeni, taptaze, dinamik, cevval bir gençlik yetişiyor. Şuur sahibi, imanın ve İslam’ın hakikatlerini kuşanmış, özüne dönmüş ve öze sadık, köklerini bilen ve donanım itibarıyla pırıl pırıl bir gençlik görülmeye başlandı. Daha fazla aynaya bakıyorlar. Kendilerini artık İstanbul penceresinden değerlendirebiliyorlar. İyiyi de kötüyü de o aynadan müşahede edebiliyorlar. Bizi bekleselerdi belki bu kadar hızlı dönüş de olmayabilirdi.

O rehberlik ve tanıtımlarda, Eyüp Sultan hazretlerinin manevi gölgesinde söylenmesi gerekenleri sesli düşünüyormuş gibi anlatma gayreti güdüyoruz. Şimdi ilk hafta soframızda Hz. Halid b. Zeyd Ebu Eyyub El- Ensari’yi konuk ediyoruz. Konu anlatırken şu başlıklara mutlaka dikkat çekmeye çalışıyoruz: 

Gençler! Seksen küsur yaşında Ebu Eyyüp, aç  ilaç, yalın ayak, baş açık bu ihtiyarı aylar süren bir yolculuğa hangi sebep çıkarmıştır?” 

Evlatları karşı çıkmasına rağmen neden böyle meşakkatli işlere kendini mecbur hissetmiş olmalı?

Oturup evinde torun sevemez miydi? 

Medine’nin hurmalıklarında gölgelerde yatamaz mıydı? 

Oğullarını gönderip kendisi istirahat edemez miydi?

Zaten peygamberimizle bütün gazvelere, bütün seferlere iştirak etmiş, sancaktarlık etmiş, muhafızlık etmiş, komutanlık etmiş, nefer olmuş savaşmış.  Halifeler Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman Hz. Ali ve Hatta Muaviye’nin gönderdiği Yezid’in komuta ettiği orduda da nefer olmuş… Neden! 

Gençlerden yavaş yavaş “Fetih ruhu hocam.” sesleri gelmeye başlayınca oradan fetih/fütüvvet ruhundan meseleyi bağlamaya çalışıyoruz.

Fetih ruhu olmazsa olmazımız bizim, fütüvvet de sadece yaşla ilgili bir kavram olmasa gerek diye düşünüyorum. Öğle inanıyorum ki; fetih ruhu, bitmeyen yaşlanmayan, yıpranmaması gereken, asla eski olmayan bir ruhtur. 

Fetih ise, açma açılma, keşfetme, yeni olan ve taze olanın farkına varma, kavrama ve anlamak için bir nazar geliştirme, farklılıkları keşfetme, bakış açısı kazanabilme, yeni ve taze hayaller kurabilmenin adı olsa gerektir değil mi?

Fütüvvet ise hiç yaşlanmamak, hep genç ve dinamik kalabilmek demektir. Bundan dolay İstanbul kadim bir şehirdir, yaşlı değildir, eski değildir. Hep genç ve dinamiktir. Mekke, Medine, Kudüs kadimdir ama yaşlı değildir. Daima genç ve yenidir. Buradan hareketle diyebiliriz ki fetih ruhu, insanı da daima genç ve dinamik tutar. Fetih ruhunun sahipleri yaşlı değillerdir. Eski değillerdir.

Şimdi, gelelim bize, bizde eksilen nedir, neyi kaybettik dersiniz?

Kanaatim odur ki, biz fütüvvet ruhunu kaybettik. Biz fetih hayalini kuramıyoruz artık? Bize sen yaşlısın ve eskisin dediler de biz buna inandık mı dersiniz? Fizyolojik olarak yaş almış olsak da Hz. Halid Efendimiz gibi ruhen genç değil miydik? Bizim bir fetih hayalimiz yok muydu?  

Gençler Eyüp Sultana gelin, İstanbul’un asıl fatihini ziyaret edin, gençleşeceksiniz! İstanbul insanı hep genç ve diri tutar, vesselam….

​​​​​​​​​Basri Bektaş

​​​​

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.