Uzun bir aradan sonra ve görece hızlı bir şekilde toplanan 20. Milli Eğitim Şurası birçok yönüyle oldukça önemli bir etkinlik oldu. Bununla birlikte kamuouyuna yansıyan tartışmalı bir karar ve Şura sürecindeki iç işleyişindeki bazı özellikler farklı eleştirileri de gündeme getirdi. Herşeye rağmen 20. Milli Eğitim Şurası’nda temel eğitimde eşitlik, mesleki eğitim ve öğretmenlerin mesleki gelişimi konularında oldukça önemli ve geniş kabul gören tavsiye kararları da alındı. Tavsiye kararları malum olduğu üzere genelde pek dikkate alınmaz. Ancak Milli Eğitim Bakanının, bu kararları özenle uygulayacaklarını ve üç ayda bir kararların uygulamaya dönüşme sürecine ilişkin raporlarla kamuouyuna bilgi vereceklerini ifade etmesi kayda değerdi.
Şura hakkında herkes farklı beklentiler içindeydi ve bulundukları konumların farklılaştırdığı eleştiriler geliştirdiler. Birçok akademisyen ve eğitimci neden davet edilmediklerini sorguladı, davet edilenlerin genel olarak belirli görüşleri yansıttığı ve fikir çeşitliliğinin gözardı edildiği söylendi. Ana akım eğitim görüşlerinin ötesinde daha köklü eleştirel görüşlere sahip olanlar için ise Şura nerdeyse gereksiz bir etkinlikti çünkü bir reform ya da bir eğitimde köklü bir dönüşüm konu edilmiyor sistemin iyileştirilmesine dönük öneriler ele alınıyordu. Zaten Milli Eğitim Bakanı da yakın zamanda yeni reform arayışında olmadıklarını açıklamıştı. Dolayısıyla Şuranın daha baştan sistemde önemli ve beklenir iyileştirmeler için toplanacağı belli olmuştu. Kişisel açıdan daha önce Milli Eğitim Şuralarının hiçbirine katılmamış ya da davet edilmemiş bir eğitimci olarak bu Şura’ya davet edilmiş olmak benim için beklenmedik ve ilginç bir şeydi. Kendisini ana akım eğitim görüşleri ve uygulamalarından farklı yerde konumlandıran ve “küreselci” eğitim olarak adlandırmış olduğum ana akım, genel geçer eğitim anlayışına eleştirel yaklaşan bir akademisyen olarak iyi kötü görüşlerimi ifade edebileceğim bir platform olması hasebiyle bu ilginç davete icabet etmiş oldum.
Üyesi bulunduğum, öğretmenlerin mesleki gelişimi ile ilgili komisyonda öteden beri savunageldiğim görüş ve önerileri davete icabet uyarınca olabildiğince dile getirmeye çalıştım. Buradaki birçok kıymetli akademisyen, eğitimci ve öğretmenlerin deneyim ve görüşlerinden istifade ettim. Bununla birlikte komisyondaki tartışmalara egemen olan iklim olabildiğince olumsuz bir etkiye yol açtı benim için. Öncelike Şura’nın hızlıca yapılıyor olmasının bir sonucu olacak herhalde çok sayıda öneri için tartışma zamanı oldukça sınırlıydı. Aynı zamanda komisyon üyelerinin görüş ve onayına sunulan tavsiye kararı önerileri belirli bir bakış açısını belirgin şekilde yansıtır nitelikteydi. Bu bakış açısı ile ilgili eleştirilerimizi güçlü bir şekilde dile getirmeye çalıştık. Bakanlık, Şura ile ilgili olarak bir süredir tüm taraflardan öneriler alıyordu ve otuz bin civarında önerinin iletildiği ifade edildi. Bakanlıkta oluşturulan bir ekip söz konusu binlerce öneriyi inceleyerek komisyonların gündemini oluşturacak maddelere dönüştürmüştü. Elbette bu oldukça zahmetli bir iş. Bununla birlikte bir günlük tartışma süreci ve Şuradaki genel işleyiş dikkate alındığında bir tartışma sürecinden çok önceden belirlenen maddelerin ifadelerinin düzenlenmesi ve olabildiğince olduğu gibi onaylanması yönünde bir beklenti ve eğilimin olduğu da açık seçik ortadaydı. Yine de komisyonlarda anlamlı tartışmaların, ciddi değişikliklerin yapıldığı ve yeni kararların metne eklendiği de göz ardı edilmemeli.
Öğretmenlerin yetiştirilmesi sürecinin iyleştirilmesi ve mesleki gelişimi ile ilgili alt komisyon bağlamında söylenecek olursa gündemi oluşturan öneriler büyük ölçüde değiştirilerek ve yenileri de eklenerek kabul edildi. Öteden beri savunageldiğimiz bazı öneriler böylece kabul edilmiş oldu. Bunlardan bazıları şöyle ifade edilebilir; öğretmenlerin mesleki gelişimi için maddi destek sağlanması, öğretmen meslek kanunun devlet okulları ve özel okullarda çalışan bütün öğretmenleri kapsaması, özel okullarda çalışan öğretmenlerin özlük haklarının devlet okullarındaki öğretmenlerle aynı olması, ücretli, sözleşmeli gibi görevlendirmelerin kaldırılması ve öğretmenlerin sadece kadrolu görevlendirilebilmesi, ücretli öğretmenliğin zorunlu durumlarda istisnai bir uygulama olarak görülmesi ve bu bağlamda ücretli öğretmen olarak görevlendirilenlerin özlük haklarının iyileştirilmesi,
okul yöneticiliğinin öğretmenlerin bir yan görevi olarak görülmemesi, bağımsız, profesyonel ve kendine özgü yeterlik gerektiren bir meslek olarak kabul edilmesi, eğitim fakültelerinin kontenjanlarının ihtiyaç doğrultusunda sınırlandırılması, MEB, YÖK ve üniversitelerin öğretmen yetiştirme konusunda daha güçlü bir işbirliği içinde olmaları. Bu kararlara karşın mesela formasyon uygulamasının kaldırılması konusu ise gündeme eklenerek bu konuda bir karar alınamadı bu önemli bir eksiklikti. Yıllardır eğitim sisteminin içinde olan gerek öğretmen gerek akademisyen olarak görev yapmış bir eğitimci olarak bu tavsiye kararlarının herşeye rağmen önemli olduğuna inanıyorum. Bu öneriler neyi ne kadar değiştirir elbette bilemiyoruz.
Şura’da iki önemli konuda da tavsiye kararı alınması mümkündü ve fakat söz konusu olamadı ve gündeme de gelmedi. Bunlardan ilki eğitim sistemimizdeki küreselci hegemonyanın etki ve sonuçlarının çözümlenmesi ve sistemin bu hegemonyadan kurtulması için yapılacaklarla ilgiliydi. Buna bağlı olarak ikinci konu ise birinci sınıflardan itibaren bütün okul düzeylerini zehirli bir sarmaşık gibi sarmış olan standart ve merkezi testlerin yıkıcı etkilerinin tartışılması ve sistemin testlerden kurtarılması için yapılacaklarla ilgili önerilerdi.
Hasıl-ı kelam Şura’da önemli iyleştirme kararları alınmakla birlikte eğitim sisteminin özü ile ilgili sorunlar varlığını korumaktadır. Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı ve Talim Terbiye Kurulu yakın zamanda yeni bir Şura toplamak için bir süreç başlatmalıdır. Bu Şura’nın yegane konusu “eğitim felsefemiz” olmalıdır. Bu şura için en azından bir yıllık bir hazırlık süreci söz konusu olmalıdır. Bakanlık sadece eğitimcileri kapsamayan olabildiğince zengin ve farklı görüşleri yansıtacak bir çeşitliliğe sahip bir davetli listesi hazırlamalıdır. Aynı zamanda bütün eğitim fakülteleri ve özellikle beşeri bilimlerle ilgili diğer fakülteler kendi içlerinde yapacakları seçimlerle belirleyecekleri temsilcileri bu şuraya göndermelidir. Böylesi bir temsilci gönderme süreci öğretmenler açısından da söz konusu olmalıdır. Hepsinden önemlisi Şura süreci daha baştan itibaren bütün katılımcıların temsilcileriyle birlikte geliştirilmelidir. Daha az sayıda üyenin yer alacağı komisyonlarda belirli konularda daha geniş tartışma süreci söz konusu olabilmelidir.
Bu yapılacak Şura, bir öze dönüş şurası olmalıdır. Küresel gelişmelerin peşinden koşmaya, onları olduğu gibi yansıtmaya değil küresel hegemonyaya cevap vermeye yani gerektiğinde karşı durmaya ve kendi sözünü söylemeye dönük bir eğitim arayışının tezahür ettiği bir şura.