eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
7°C
Ankara
7°C
Hafif Yağmurlu
Perşembe Karla Karışık Yağmurlu
4°C
Cuma Açık
3°C
Cumartesi Çok Bulutlu
6°C
Pazar Yağmurlu
5°C

Ahlat’tan Babakale’ye Tarih ve Coğrafya Bilinci

EĞİTİME DAİR-1 

Hatırladığım kadarıyla 2006 yılında bir denetim grubuyla Çanakkale İli denetim turnesindeydik. Hafta sonu günlerinden birinde tarihî Gelibolu Yarımadası ve şehitlik ziyaret edilmiş, diğer gün ise Truva, Asos ve Babakale gezisine ayrılmıştı. 

  Truva ve Asos ziyaretinin ardından denetim grubunu taşıyan otobüs Babakale’deki tarihî kalenin önünde yolcularını indirdiğinde tüm nezaketi ve güler yüzlülüğüyle denetim grubunu karşılayan bir tarih öğretmeni önce kendini tanıtmış ardından rehberlik yapacağı guruba ilk sunumunu yapmaya başlamıştı. “Denizden gelebilecek küffar tehdidine karşı korunmak amacıyla inşa edilen Anadolu’nun en uç noktadaki bu kale çok stratejik bir mevkide bulunmaktadır.” diyerek başladığı konuşmasına kalenin Osmanlı donanması için önemine ilişkin tarihi olayları anlatarak devam ediyordu.  

Rehberimizin hamasi ve heyecanlı ifadelerle dolu anlatımı tarih şeridinin 20. yüzyılına doğru akıyordu.  Osmanlı Devleti için büyük kayıpların yaşandığı 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan olayları anlatırken parmağını uzattığı noktadaki devasa kara parçasının Midilli Adası olduğunu söylemesiyle ortalık buz kesti; önce tam bir sessizlik hâkim oldu, ardından şaşkınlık ifadeleri ve soru cümleleri uçuştu havada. 

  Asırlardır Türk hâkimiyetinde olan ada artık bir Yunan adasıydı ve tam manasıyla Anadolu’nun burnunun dibindeydi. Adanın meskûn mahalleri dahi rahatlıkla gözükmekteydi. İyi bir yüzücünün yüzerek ulaşabileceği bir mesafede bulunan adanın artık bir Yunan adası olması Anadolu’ya hapsedildiğiniz hissini uyandırıyordu. Yaklaşık otuz kişiden oluşan denetim grubunda yaş haddinden emeklisi gelmiş başmüfettişlerden henüz çiçeği burnunda genç müfettiş yardımcılarına kadar her yaştan müfettişin içine düştükleri şaşkınlık ve üzüntü yüzlerinden okunuyordu. Buraya ilk defa geldikleri ve buranın hikâyesini ilk defa dinledikleri her hallerinden belliydi.    

Ziyarete devam edilirken bir grup üniversite öğrencisinin de kendilerine mihmandarlık eden hocalarıyla birlikte kaleyi gezmekte oldukları görüldü. Müfettişlerden birkaçı usulca gruba yaklaşıp bir müddet anlatılanlara kulak misafiri oldular ve ardından grubun mihmandarı profesör unvanlı üniversite hocasıyla tanışarak ayaküstü kısa bir hasbıhal etme imkânı buldular.  Bu hasbıhalin özet cümlesini profesör şöyle dile getirmişti: “Yetkili makamda olsam hiçbir üniversite öğrencisini Babakale’yi ziyaret etmeden mezun etmem!” 

Midilli, masallarda anlatılan bir efsane değil, tam anlamıyla bir hakikatin parçasıydı. Bu parça üzerinden tüm tarihi gerçeklikler, gelecek nesillere tecrübe birikimi ve ibret alınası dersler mahiyetinde bizzat bu mekânda anlatılmalıydı. Anayurt Orta Asya’dan gelerek Anadolu topraklarını bir baştan bir başa en konforlusu at sırtında olmak üzere kat eden ecdadın; bir taraftan fethettikleri toprakları zapturapt altına alıp korumak, bir taraftan da İslam medeniyetinin filizlenmesi ve kökleşmesini sağlamak gibi ulvi ve tam manasıyla ağır mı ağır bir görev icra ettiklerini görmek en önemli ders olsa gerektir. 

Benzer bir durumu 2007 yılında Muş ilinde gerçekleştirilen bir denetim turnesinde yaşadığımızı bugün gibi hatırlıyorum.  Bu kez altı kişiden müteşekkil bir denetim grubunun içindeyiz. Hafta sonu için Bitlis İlinin Ahlat İlçesi için bir gezi planlanmıştı. Muş’tan Ahlat’a giden güzergah üzerinde görülebilecek yerlerde kısa sürelerle ziyaretler gerçekleştirilmiş yüksek rakımlı Nemrut krater gölüne çıkılmıştı.  Güzel manzarasıyla ve sıcak suyuyla dikkat çeken gölün kenarında bir müddet dinlendikten sonra Ahlat’a doğru yola çıkıldı. 

Ahlat, Anadolu kapılarının açıldığı mekânlara ev sahipliği yapmış bir ulu şehir. Sultan Alparslan’ın attığı adımların izlerini takip ediyoruz. Rehberimiz her bir mekâna ilişkin gerekli açıklamaları yapıyor. Etkileyici tarihsel arka plan daha fazla öğrenme arzusu doğuruyor. Selçuklulardan kalma tarihi anıt mezarların bulunduğu alan muhteşem ve masalsı bir açık hava müzesi gibi. Denetim grubu üyelerinde tam bir şaşkınlık hali mevcut. Daha önce görmek bir yana bilgi sahibi olduklarına dair emare de yok gibi. Eğitim-öğretim faaliyetlerinde en etkin mesleği icra edenlerin hayatlarında ilk defa gördükleri mekâna ilişkin bilgilerinin sadece şehrin ismiyle sınırlı kaldığı anlaşılıyor.  

Abartısız Ahlat’taki her bir taşın anıtsal değeri ve her bir anıtın ardında asırlara uzanan derin ve köklü hikayeler var. Üzerine oturduğumuz bu hikâye tamamıyla bize ait ve bizden. Ancak Paulo Celho’nun Simyacı’sındaki Endülüslü çoban Santiago gibi habersiziz üzerinde bulunduğumuz hazineden. Hemen her gün, sürüsünü otlatırken gölgesinde oturduğu büyük incir ağacının dibindeki hazineden habersiz uzakların hikâyesini merak eden çoban Santiago gibidir halimiz. Bir Garp rüyasının/hayalinin sarhoşluğuyla uyumaya devam ediyoruz.  

Bu derin uykudan, ancak henüz uyutulmamış ya da uyumaya alışmamış nesillerin öncülüğüyle uyanmak mümkün olabilir. Bu uyanışın Ahlat-Babakale Hattından geçeceği düşüncesiyle Babakale’de karşılaştığımız profesörle hasbıhalin özet cümlesine ufak bir ilave yapılabilir diye düşünüyorum:  “Ahlat ve Babakale’yi ziyaret etmeyen hiçbir öğrenci mezun edilmemelidir üniversiteden!”  

Doğusundan batısına Anadolu coğrafyası bilinci ve tarih şuuru üzerine ivedilikle temellendirilen bir eğitim planlamasıyla kayıp coğrafyamızın ve yitik tarihimizle birlikte kültürümüzün yeniden ihya edilerek bilgi hazinemize kazandırılması dileğiyle… 

H. Cemal ABDULLAHOĞLU 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.